Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
Şimdi acılar biriktiriyorum, kaçak yüreklerin yıkım çalışmalarında… (-Quo vadis. - Nereye gidiyorsun? ) Gidenlerin suçlamaları her daim beleğinin çekmecelerinde taşınır. Bir kerecik olsun sordun mu sende kendine; sitemlerinin nedenlerini aradın mı?.. kendine acıyan ruhunun çıkmazlarında… Suç ve ceza teorilerin vardı kendi kurduğun ceza muhakemelerinde.. Hep nedenlerin vardı yolculuklarında, kaçışlarında… Peki cevaplarını bulabildin mi?.. gidiş yolculuklarında, içine daldığın derin boşluklarında; “giden miydi terk eden, yoksa terk edilen miydi giden?...” Diline dolağın şarkı nereden gelip yerleşmişti yüreğine?.. Halbuki bağırsan sesini duyarabilirdin kaderine. Çok sevdiğini iddaa ettiğin okyanusta biraz soluksuz kalmayı göze alabilseydin hayatının resmini çizebilirdin kaçak yüreğinde.. Yada biraz soluksuz kalmayı göze alabilseydin kurguladığın gecelerinde; hayatının şiirini yazabilirdin. Ama sen çektin gittin… Arkanda yağmurlu bir gece bıraktın… Tabii ki mesul değilsin devrilen bütün ağaçların çığlıklarından.. Ama seninde bir katkın var bir gece yarısı yağmur yağarken kurşuna dizilen masumiyetimin çığlıklarına... Kaç gece ruhum üşüdü… Bilmedin, bilemezdin.. Hâlâ ruhum üşüyor; masumiyetimi geri istesem veremesin biliyorum. Kendi kışımla baş başa kaldım... Sen ise şimdi uzaklardasın… Beklemiyorum artık.. Dönmeyeceksin biliyorum iltica ettiğin karartı yüreklerden... Bana çok acılar yaşatmış olsada yaşananlar ve yaşanmamışlıklar sana kızmıyorum, kızamıyorum... Acılar anlatılmaz, yaşanır bir başına... Herkesin acısı kendine büyük... Herkesin umudu kendine... Sitemlerin olmadı sana, olmazdı da… Birkaç satır arasında vardı belki yaşama, ama sana değildi parmak uçlarımdan dökülenler, kendi yaratığım hayal kahramanıma oldu sitemlerim. Birlikte siyaha büründüğüm, sitemlerime sarılıp çıktığım gece yolculuklarında. Ruhumun ateşli sancılarını dindirmek için hüznün üzerine bir unutuluş örtüsü örtmeyi denedim… Olmadı… Yaralı anılar örttü üstünü ruhumun ateşli sancılarının… Uykusuz nöbetlerde hissediyordum henüz tanışmadığım hüzünler vardı payımda... Sen çektin gittin, öksüz düşler kaldı geride... Sen arkanda hep gece bıraktın ve bana bıraktığın geceye sığınmaya çalıştın… Sen arkanda gece bıraktın... Birde bana birazcık olsun yazabilme kabiliyeti.. Yaşıyordum seni; sensiz ve sessiz matemlerimle... İçime çektikçe yokluğunu çoğalıyordun… Yokluğun en tırmalıyıcı sesiyle tenime iyice sokulurken, böyle bir tutsaklıkta varlığının acıtan hüznüyle bütün isyanımla haykırıyordum; bir Jack Daniel’s damlasının içine sıkışıp kaldığım geceler boyu... Hiçliğin silahları gelip içimdeki o masumiyetten arta kalan en son çocuksu düşlerimi vurmasın diye, daha uzun yürüyordum hüzün kokulu yağmur saatlerinde... Sırılsıklam olana kadar... Kalbimde benden uzaklaşan, ama bana yakın olan yaralı, o uyumsuz çocukluğumu umut şiirleri okuyarak, masallar anlatarak, ihanet şarkıları dinleterek büyütüyordum. ( - Quae nocent docent. - Yaralayan şeyler öğreticidir..) Ve bir gece... Bir gece gözlerin geldi önce aklıma. En gizli, en örtülü yerin. Gözlerine; yüreğinin yansıdığını sandığım gözlerine uzaklardan bir yerden kızıl bir ışık vuruyordu...O kızıl ışığının ardında yitirdiğimiz cennetimiz, masumiyetimiz, güneş gülümsemeleri vardı. Gözlerin kalbinin aynası olduğunu sanırdım.. Buna yürekten inanırdım.. Bakışlarının şifrelerini çözdüğümde ‘ihanetine tanık olduğumda’ paramparça oldu inançlarım, hayallerim.. Canımı acıttı kırılan her bir parçanın sanki bir keskin hançer gibi canıma batışları… Ve aynanın arkasındaki sana hiç benzemeyen gerçekle kanattı yüreğimi.. Gözlerin gerçek varlığının yalancısıymış, ne yazık ki farkına vardım... Öptüğün yerlerden en derinden kanadım… Derin yaralar açtı çocuksu düşlerime; her bir söz verişlerinin hafızama izdüşümleri.. Ve o çocukluğumuzun yaraları daha kapanmayadan sevdam için bileğimi kestim, kanıyordu masumiyetim bileğimden. Buz gibi soğuk tenimden akıyordu sana dair tarihim... Böylece masumiyetimi akıtım sabaha kadar… ( - Nemo est liber qui corpori servit. - Bedenine hizmet eden kimse özgür değildir..) Ve o Sabah... İçimdeki yabancıyı artık bıraktım, uzaklara soluksuz yolculuklara çıkmayı deniyor yüreğim... İhanetini, nefretimi, bu ölümcül yaraları çoktan tükettim... Hiçliğe yolculuğum devam ediyor ama... Senin yokluğunda acıtan özlemlerin, senin varlığında gözünün aksinde parlayan en sessiz cümlelerinin yıkıcı darbelerinden daha fazla yakamıyor artık yüreğimi. Artık sen değil, siluetin bile engel değil her gece yolcuklarına çıktığım masal kahramanımı sevebilme kabiliyetime!.. ( - Veritas odium parit. - Gerçekler nefreti besler..) Yüreğime “iyilik yağmurları” yağdırmayı bırakalı çok oldu... Mevsim artık hüzün çıkmazında… Şimdi acılar biriktiriyorum, kaçak yüreklerin yıkım çalışmalarında... Dokuz şiddetindeki depremler bile destekleyemiyor kayıp giden yüzünün -ihanetinin- anılardan silinmeme çabalarına… Hiç anlatamadığımı ve anlayamadığımı sandın; oysa her sessizliğim yaşama dair ve bize dair bir hüznü barındırıyordu, anlamak isteseydin yüreğini açıp!.. Gözlerime hiçbir zaman yalan konuşturmayı beceremedim, yüreğimin aynasıydı onlar, olduğu gibi yansıttılardı hislerimi… Hiçbir zaman yere eğmedim yada eğdiremedim bakışlarımı... Sana bir kez olsun yalan bakmadım.. Yalan konuşturamadım yüreğimi.. yada yalan şarkılar söyletemedim... Gözlerim artık suskun… Birisiyle aynı dili konuşmuyorsan, susacaksın!... Sana karşı duyduğularım sözlerden nice olduğu için susmaya karar verdim!.. Artık susuyorum!.. Bak gördün mü? Sende benim “vazgeçilmezim” olamadın!.. Kendimi artık şiirlerle, sözcüklerle, imgelerle korumaya aldım… Sen gittiğin yerde kal!.. Riyakar düşlerinle!.. Artık ihanetinin izi var suskunluğumda... ve Değişmeyecek artık bu sonsuz sürgünlüğümün eski yasası... *Veritas odium parit. *Gerçekler nefreti besler.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özgür GÜNEŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |