Kimse İnanmadı...

Aklında, 'acaba?' sorusunun oluşmasına izin veremezdi... İnanmalıydı... Başaracaktı!

yazı resimYZ

Özge, annesi ve dedesi aynı evde kalıyorlardı. Herkes, Özge'nin dedesinin hiçbir şey hatırlamadığını, hiçbir şeyin farkında olmadığını çoktan kabullenmişti. Ama Özge, her zaman bunun aksini savunuyordu. Dedesinin her şeyin farkında olduğunu; yalnızca, düşüncelerini ve yorumlarını dile getiremediğini söylüyordu. Çünkü, onun beyni yorgundu ve işlevlerini yerine getiremiyordu.

"Özge, kızım!"

"Efendim anne?"

"Dedene yemeğini yedirir misin?"

"Zevkle!"

Özge'nin tek zevki, dedesiyle vakit geçirmekti. Her gün onunla ilgilenir, kitap okur, gece yatağına yatırırdı. Dedesi, her zaman konuşurdu; ama, Özge dışında hiç kimse, onun dilinden anlamazdı. İşte, her gece de yalnızca Özge'nin anladığı şeyleri anlatırdı dedesi... Özge, ne kadar annesine anlatmayı denediyse de, annesi, onun hayal gücünün çok geniş olduğunu savunurdu. Ama, aslında inanmak istemiyor gibiydi. Çünkü; anne ve babası boşanmadan önce Özge, bunun olabileceğini, dedesinin böyle söylediğini bildirmişti annesine...

Özge, her gün okula gitmeden önce, mutlaka dedesini öperdi. Ama o sıralar sınavların yoğunluğundan dedesiyle ilgilenemediği gibi, o sabah onu öpememişti de. Dedesi aklında kalmıştı, son günlerde çok rahatsızdı. Devamlı ağlıyor, kendine vuruyor ve devamlı Özge'nin annesini azarlıyordu. Yine de, bugün sınavları bitmiyor muydu? Eve dönünce, sabaha kadar dedesiyle otururdu nasılsa... Ama, öyle olmadı...

Eve gittiğinde annesi ağlıyordu ve dedesinin yorgun bedeni, bembeyaz yatakta uzanmış, öylece duruyordu. Bu nasıl olurdu? Nasıl ölürdü Özge'nin pamuk dedesi? Bir anda 'tüm inancını' yitirmişti. Yıllarca kendini kandırmıştı. Dedesi onunla hiç konuşmamıştı. Eğer öyle olsaydı, bu konu hakkında ona bir iki şey çıtlatmaz mıydı?..

O günden sonra asla eskisi gibi olamadı. O çok sevdiği gölün kenarına oturup, o çok sevdiği işi yapmayı, öykü yazmayı bile istemiyordu artık... Kendini aptal gibi hissediyordu. Dedesinin onunla konuştuğunu nasıl düşünürdü? Bu imkansızdı. Öykülerinin güzel olması düşüncesi gibi... Bu yüzden, okuldaki öykü yarışmasına da katılmayacaktı...

Gece bir türlü uyku tutmadı. Yarışma hafta sonundaydı ve kazanana bir kitap çıkarılacaktı. Bu ödülü alamayacak olmak, büyük şanssızlıktı. Belki deneyebilirdi. Ama bir günde, bu imkansızdı...

Sabah olduğunda, annesi Özge'ye, bütün gece televizyonun başında durduğu için kızıyordu. Gözleri öylesine çökmüştü ki; bu yüzden okula gidemeyecekti. Akşama doğru, yorgun düşüp uyuyakaldı. Uyanıp saate baktığında ise, gözlerine inanamadı. Saat daha sabahın üçüydü. Tam on bir saat uyumuştu. Ama, umrunda bile değildi. Hemen, yarışmaya bir öykü yetiştirmeliydi. Bunu; rüyasında gördüğü dedesi istemişti ondan...

Özge, dedesine, onu ne kadar çok sevdiğini defalarca söyledikten sonra dedesi, "Ben de seni seviyorum ve senden, beni sevdiğini ispatlamanı istiyorum. Eğer benim torunumsan, hiçbir şey için, asla umudunu yitirmemelisin. Şimdi, eğer beni seviyor ve hayata inanıyorsan, bir öykü yaz ve o yarışmaya katıl. Çünkü, inan bana, orada hiç kimse senden daha iyisini yapamaz."

Yazmaya başladı... Yazdı... Yazdı... En sonunda, yazdığı şeyi okumadan, bisikletine atladı ve okula doğru ilerlemeye başladı... Saatine bakamıyordu. Yetişmeliydi, zorundaydı...

Okula vardığında, jüri üyeleri kararlarını vermeye başlamışlardı bile... Öyküyü, edebiyat öğretmenine uzattığında, öğretmeni, "Senin için elimden geleni yapacağım."dediğinde, içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Aklında, 'acaba?' sorusunun oluşmasına izin veremezdi... İnanmalıydı... Başaracaktı!

Öyküsü okunurken, tüm bunları kendisinin yazdığına inanamıyordu. Herkes, Özge'nin öyküsünün ne kadar muhteşem olduğunu konuşuyordu... Yarışma sonucu açıklanırken, jüri üyeleri de...

Yorumlar

Başa Dön