kenetlendi eller, tanla toprağın teğetinde
gözler / güneşi içinde taşıyordu
çarpıyordu yürekler eş
bir kuş kanadında düş
sararmış yapraklar gibi düş / keder.
umutlar yağıyordu felekten, toprağa
doyamadılar öpüşmelere
bir daha, bir daha.
titriyordu gökler
sarsılıyordu yer
birleşen eller
ant içiyordu / ayrılmak yok.
ay, ayrılmıştı gökten
saklandığı yüreklerde bekliyordu geceyi
yıldızlar, çözecekleri bilmeceyi
karıştırıyorlardı, gündüz uykularında.
“Aşk, bu olmalı” dedi
yalarken kendini , Kedi
mırıl, mırıl sesler duydu ardında
koklanan bir gül misali Kedi
zevkten eridi.
sürününce tenine erkek Kedi
“işte aşk bu” dedi.
aldırmadılar, sahil bankında sevişen insanlara
devam ettiler aşklarına.
kedi milleti, sessiz sevişemezdi
insanlar gibi.
bozuldu, banktaki büyü
kırıldı ince fanus
gerçekler aldı, aşkın yerini.
kız, birden çekti elini
yere indirdi gözlerini
“gitmeliyim” dedi, sessiz.
bir aşk başlarken yerde
bir aşk bitmişti.
yürürken sürüyen ayaklarla
eller uzandı utangaç
birleşti utangaç
ve yürüdüler kedi sevişmelerinin uzağında
bekleyen rüzgarın,sesine doğru.
tanjantında kosinüs oldukları yolda
teğetlerinin meyvesi çocuk
koşuyordu.
peşinden koştukları çocuk
unutturandı / birbirlerini
ikisi birden uzattılar ellerini
ve tuttular, miniğin ellerini
“işte aşk bu” dedi, adam
“kedinin dediği yalan.”
kadın güldü, müstehzi
“hayat, geometriyse eğer, aşk, yamuk
ve tarifi zor, kocacığım”.
“öklit “postulatını öğreneceği günün hayali
ellerinde miniciğin eli
yürüdüler.
kediler, görünmüyordu ortalarda
kasabın, insafını bekliyor olmalıydılar
ağaç dalları taşıyordu hayatı
kuş cıvıltılarının müziğinde
dans ederken böcekler
uçarken kelebekler
“sefasını sürmek gerek, mevsimlik ömrün” diyorlardı.
geometri bilmiyorlardı
ve hayat, sürüyordu, kusursuz.