Uygarlık, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayıda artmasıdır -Mark Twain |
|
||||||||||
|
“Hatırlıyor musun? Okuldan kaçmıştık bir gün. Aslında kaçmak da değildi ya; derse geç kalmıştık. Seni kapıda buldum, geciktiğin için canın sıkkındı. İlk ders, edebiyat. Yaşlı bir kadındı hocamız, asık yüzlü, iğneleyici konuşan. Bir türlü barışmamıştı yıldızımız. Her neyse; yanına vardığımda kararımı vermiştim, okulu kıracaktık. Huzursuzdun ama hiç tereddüt etmeden peşimden geldin. Bütün gün dolaştık şehirde. Biraz param vardı, ekmek arası köfte yaptırdım. Kabul etmek istemedin önce. Sınıfta hiç kimseyle konuşmazdın. Görünmez olmak istermişsin gibi herkesten uzak duruyordun. Okul gezilerine katılmazdın, herhangi bir gruba dahil olmadın. Tek başına, bir ruh gibi. Bazen gözüm sana takılırdı, bir an merak ederdim, kimsin, nasıl birisin diye. Bir anlık olurdu. Öyle anlar senin görünmezliğin gibi şeffaftı, hiç olmamış gibi unuturdum onları. Bir şey vardı sende, unutmadığım tek o kalırdı. Seni tekrar fark ettiğim anda o bilmediğim şey çıkagelirdi aklımın derinliklerinden. O gün seni, sana ait olanları, bir ışık huzmesinin ucunda gördüm... Bilmediğin bir şey yaptım o gün. Parkta oturduğumuzu hatırlıyorsun değil mi? Ceketini çıkarıp dikkatlice katlayıp bankın üzerine bırakmıştın. Ceketin iç cebinden küçük bir not defterinin düştüğünü gördüm, sana fark ettirmeden alıp sakladım. Neden mi yaptım? Bilmem, merak ettim herhalde. Gece, yatağıma girdiğimde, tam uyumak üzereyken onu hatırladım. Karanlıkta kalkıp defteri buldum. Komodinin üzerindeki lambanın ışığında okumaya başladım ve bitirmeden uyuyamadım.... Ertesi gün bir yolunu bulup defteri çantana koymuştum. Bilmem fark etmiş miydin, artık eskisi gibi değildim. Ne vurdumduymazlığım ne de haylazlığım kalmıştı. Evdekiler bile şaşırmış "acaba bu oğlana ne oldu?" diye merak edip durmuşlardı. Biliyor musun, utanmıştım kendimden... Sana bakıp utanmıştım. Ve hayatım boyunca utandım. Neden mi? Seni düşünmek istemediğim için. Hayatım boyunca seni aklıma getirdiğimde düşüncelerimi susturdum. Okuldan kaçtığımız günden birkaç gün sonra seni bir daha neden göremediğimi bir türlü anlayamadım. Oturduğun evi öğrendim, okulun idare ofisinde çalışan Seyhan ablayı hatırlarsın, o yardımcı oldu. Bana verdiği adrese gittim, kimse yoktu. Apartmanın alt katında küçük bir dükkan vardı, oradaki adama seni sordum. Acayip acayip bakmıştı yüzüme. "Neyin olur?" diye sormuştu bana. "Arkadaşım" dedim. Anlamadığım bir şeyler homurdanıp sırtını dönmüştü. Yıllar sonra seni göreceğim aklımın ucundan bile geçmedi...” “Evet, o günü çok iyi hatırlıyorum. Hayatımda sahip olduğum tek arkadaşım olmuştun. Belki gülümsemen, belki de bulutsuz bakışların beni senin peşine takmıştı. Bunalmıştım, içimi yırtacak kadar kuvvetliydi bu bunaltı. İhtiyacım vardı nefes almaya, boğuluyordum. Okula gidip gelmek; bu yapmam gereken bir şeydi. Kimsenin ne düşündükleri, ne yaptıkları umurumdaydı. Okumalıydım, benim için en doğru olan değil, tek doğru buydu. İçinde bulunduğum hayata direniyordum ve direndikçe aşmam gereken dağ daha da heybetli görünmeye başlıyordu. Sebeplerim vardı, kendimce, o hayatı terk etmeyerek dayanmamı gerektiren sebepler fakat olacakları durduracak, değiştirecek gücüm yoktu. O gün, bilmem, takılıverdim peşine, yüreğimdeki sıkıntıyla birlikte... Sanki bir daha eve dönmeyecekmişim gibi bir his vardı içimde. Belki bunu çok arzulamıştım, her zamankinden daha çok... Akşam olduğunda ayrıldık. Ardından uzun uzun baktığımı fark etmedin. Bir müddet yürüdüm sokak sokak. Eve yaklaştığımda ortalık iyice kararmaya başlamıştı. Acaba okuldan aramışlar mıdır, diye kendime sordum. Merdivenlerin dibinde sinip yukarıdan gelen sesleri duymaya çalıştım. Müzik sesinin arasında annemin kahkahaları duyuluyordu. Bir erkek yüksek ses ile küfretti, sonra küçük kardeşimin ağlaması geldi kulağıma. Hızla çıktım yukarıya. Anahtarın kapıda dönmesiyle birlikte kapı açıldığında, eşiğinde annem belirmişti. "Ooo, kimler gelmiş, neredesin sen, köpek?!" Tam karşıda kanepede iriyarı şişman bir adam oturmaktaydı. Gözlerim kardeşimi aradı odanın içinde. Annemin ter kokulu bedeni üzerime gelmekteydi. Elini kaldırdı, yüzüme inen tokada aldırmadan seslendim kardeşime: "Yasemin, neredesin?". Bir daha elini kaldırdı, bileğinden tutup vurmasını engelledim. Bu hareketim annemi çıldırtmaya yetmişti. Bir yandan haykırıyor bir yandan da tekmelerle saldırıyordu üzerime. Şişman adam kahkahalarla gülüyordu, "boşver canıım, bırak hergeleyi de işimize bakalım" dediğini duydum. Mutfağa gidip masanın üzerindeki bıçağı kaptığım gibi geriye döndüm. Annem bir adım geriledi, bunu yapabileceğime inanıp inanmamak arasındaydı. Yüzündeki boyalar akmış, saçları dağılmıştı. Adama dönüp bıçağı daha da sıkı kavradım. Ağzının çevresi parlamaktaydı, dudağının kenarından sızan salyaları kocaman diliyle yalayıp yutkundu. İçimde elimdeki keskin demiri vücuduna saplama arzusu vardı. O an kardeşimin korku dolu gözlerini fark ettim. Ağlamaktan şişmiş yüzü kıpkırmızıydı, alnında ince bir çizgi vardı. Bıçağın elimden kaydığını hatırlıyorum. Kapıyı açıp çıktım ve koştum, koştum, koştum... eylül
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |