Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
Bölüm 2 Geceyi boş, inşaat halinde bir binada geçirdim. Çimento çuvalları arasında bir oyuk bulup sindim. Yoldan geçen sarhoşların naraları ve sokak köpeklerinin birbirleriyle boğuşmalarını korku ile dinleyerek uyukladım. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi okula gittim. Akşam üstü ise eve gidip kardeşimi almayı kararlaştırdım içimden. Bizim sokağın köşesinden evi gözetledim önce. Annemin çıkmasını beklemem lazımdı. Açlıktan guruldayan midem, uykusuz, susuz bekledim. Pencerelere baktım, kardeşimi görebilmeyi umarak. Saatler geçmişti, eve girmeye karar verdim. Basamakları sessizce çıktım. Nefesimi tutmuştum fakat sessizlikten başka bir şey duymamıştım. Kalbim küt küt atıyordu. Kapı hafif aralıktı. İyice yaklaşıp o aralıktan içeriyi görmeye çalıştım. Perdelerin arasından sızan güneş ışınlarını yere saplanmış birer kılıca benzetmiştim. O an bu ev bana hiç olmadığı kadar huzurlu görünmüştü. Kapıyı yavaşça itip içeriye girdim. Salon bomboştu. "Yasemin..." diye fısıltıyla seslendim. Banyonun kapısını açtım, çoğunlukla onu oraya kapatırdı annem. Kimse yoktu. Küçük sandık odasına girdim, orada kalıyorduk, kardeşim ve ben. Duvardaki gömme dolabın kapıları sonuna kadar açıktı, içindeki eşyalar her yana dağılmıştı. Burada da yoktu. Yatak odasının kapısında durakladım. Ses yoktu. Çıplak ayaklarım yapışkan bir ıslaklığın üzerindeydi. Yere baktım, kırmızı bir gölün içindeydim. Kapıyı elimle yavaşça ittim, gözlerimi yerden ayıramıyordum. Annem ve dün gece gördüğüm yabancı adamın cansız bedenleri yatmaktaydı. Her yanları kan içinde kalmıştı. İçlerinden bu kadar kanın nasıl çıktığını diye düşündüğümü hatırlıyorum. Gözlerimi onlardan ayıramıyordum, aslında bunu yapmak istiyordum ama yapamıyordum. Neden öyle davrandığımı bilmiyorum; annemin cansız bedeni yanına gidip yere çöktüm. Elimi yüzüne götürüp alnına dokundum, soğuktu. Cebimden çıkardığım mendilimle yüzünü sildim. Küçük iken bana nasıl sımsıkı sarıldığını hatırlamaya çalıştım. Bir türlü hatırlayamamıştım öyle bir anı, ama mutlaka olmuştur diye fısıldıyordum içimden. Mutlaka sarılıp öpmüştür. Buna inanmaya çok ihtiyacım vardı. Yanaklarımdan süzülen göz yaşlarım annemin yüzüne damlamaktaydı. Belki de bizi nasıl seveceğini bilmiyordu. Bana sebepsiz yere sinirlenir dururdu. Öyle anlarda "Bakma bana öyle!" diye haykırırdı, sonra daha da sinirlenip tokat atardı yüzüme. Ne kadar ihtiyacım vardı onun bir tek kucaklamasına... Veremediği sevgisine, sıcaklığına çok ihtiyacım vardı... Ne kadar zaman öyle kaldım, farkında değildim. Birden bir ağlama sesi duydum. Sırtımı döndüğümde kapı eşiğinde Yasemini gördüm. Ayağa kalkıp ona yöneldim. Kucağıma aldım, yaprak misali titriyordu. Saçları tutam tutam yapışmıştı ıslak yüzüne. Tekrar salona döndüm. Kanlı ayak izlerim tüm evin içine dağılmıştı. Kardeşim boynuma sımsıkı sarılmıştı. Ne yapacağımı bilemez durumdaydım, aklımda sadece buradan uzaklaşma fikri vardı. Yaseminin uzun sarı saçlarını toplayıp gömleğimin ucuyla yüzünü sildim. Ayağa kalkıp kapıya yöneldim. Ardıma son bir defa baktım. Ne yaptım biliyor musun? Yemin ettim; bu kapının ardında kalacaktı her şey. İçimden yemin ettim, hiç kimsenin bizi üzmesine izin vermeyeceğime dair yemin ettim. Ne beni ne de Yasemini, hiç kimse bizi üzemeyecekti.” “Peki sonra nereye gittin? Ne yaptın? Nasıl yaşadın? Yusuf güldü. İliklerimi donduran bir kahkahaydı duyduğum. Saatlerdir konuşuyor olmalıydık. Bir an Yusuf’un içindeki melek ile, bir başka an ise bedenini ele geçiren şeytan ile yüzleşiyor gibiydim. Nasıl bir kader tekrar karşılaşmamızı istemişti?.. Göz kapaklarım ağırlaşıyor, oturmaktan her yanım uyuşmuştu. Bir an Yusuf’un uyumuş olduğunu sandım, uzun süre sessiz kalmıştı. Yavaşça ayağa kalkıp pencereye doğru yöneldi. Elindeki silahı masanın ucuna bırakıp duvara yaslandı. Tekrar güldü, bu kez farklı. Başını iki eli arasına alıp yere çöktü. Kalbim göğsümden fırlayacakmış gibi atmaya başlamıştı. Uzanıp tabancayı mı alsam ve bu kabusa son mu versem yoksa beklesem mi diye tereddütler içerisindeydim. İçimde bir his durmadan Yusuf’a güvenmemi fısıldıyordu. Birkaç adım uzağımda olan hukuk bürosunun sahibi ve patronum Asım Germine baktım. Başından aldığı darbeler yüzünden hala baygın yatmaktaydı. Burası onun ofisiydi ve Yusuf ile burada karşılaşmıştım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |