..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Moda denilen þey o kadar çirkindir ki onu her altý ayda bir deðiþtirirler." -Oscar Wilde
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Bireysel > Mehmet Sinan Gür




26 Þubat 2002
Çoban Yýldýzý  
Mehmet Sinan Gür
Sevgililer gününde bir baþýna gezinen bir adamýn aklýndan geçenler...


:EGEJ:
Gece içilmiþ bira þiþelerinin kýrýklarý ile dolu sahil þeridinde, havalar henüz iyice düzelmediði için pek insan yoktu. Çevresine bakýnarak aðýr aðýr yürüyen genç adam ellerini montunun ceplerinden çýkarýp küçük bir hareketle dalgalarýn vurduðu bendin üzerine çýktý. Gözlerini kýsarak adalardan öteye, ufka baktý. Yaðmur yaðmýyordu ama yoðun kara bulutlar, denize ve görüntüye kasvetli bir hava veriyordu. Deniz birkaç santim ötesindeydi. Bendin üzerinde, yukarýda durduðu için kýyýya vuran dalgalar onu ýslatamýyordu. Gene gelmiþti iþte o gün... Bir yýlbaþý, bir de sevgililer günü... Gene yalnýz geçen bir yýl daha... Aklýna birkaç yýl önce tanýnan bir türkü takýldý.

”...Bu sene de bekar gezelim... Peki...”dedi adam, “Öyle olsun. Tamam da, hangi sene de bekar gezmeyelim? Bundan baþka bir seçenek var mý acaba? Yani elimizde mi bekar gezmek ya da gezmemek? Keþke bir de bekarlar günü olsaydý. Belki o zaman anlaþýlýrdýk.”

Biraz yerlere bakýndý. Yaz aylarýnda olsa, böyle dikilmek yerine oturup ayaklarýný bentten denize sarkýtýrdý. Ya da akþam serinliðinde henüz ýsýsýný yitirmemiþ betona uzanýp lacivertten siyaha dönen gökyüzünde yýldýzlarýn birer birer ortaya çýkýþýný izlerdi. Yanýnda ilgilenecek bir kimse olmayýnca çok eðlenceli oluyordu bu iþ. Ama þimdi buz gibi betona oturmak, yatmak pek akýllý bir davranýþ olmayacaktý.
     “Onu yazýn yaparým.” Dedi içinden. Yürüyüþüne bent üzerinde devam etti.
     “Çoban yýldýzý daha güneþ batmadan görünür. Her sene görünmez ama; zamaný var. Tam tepede veya güneþe yakýn bir yerde çýkar ortaya. Sonra gökte en parlaðýndan baþlamak üzere yýldýzlar görünür. O anlarda gözler insana oyun oynar. Çünkü yeni görünen bir yýldýz direkt üzerine bakýlarak görülmez. Biraz yakýnýna bakmak gerekir. O saatlerde dünyayý saran hava tabakasýnýn kalýnlýðýný, varlýðýný hissederim. Uzayý üzerinde ýþýklar olan bir yüzey olarak deðil fakat derinlemesine algýlarým. O zaman dünyadaki bir böcek kadar deðerim olmadýðýný anlarým.”

     “Çoban yýldýzýný bir keresinde UFO sanmýþtým. Yanlýþ olarak yýldýz derler ona ama Venüs gezegenidir o. Ona insanlar birçok iþlev yüklemiþler. Çok kimse için umudun simgesi olmuþ, çok kimse için olmayan bir sevgilinin. Yeryüzünde olmayan sevgili, akþam saatlerinde, insanýn en romantik, en duygusal olduðu bir anda ortaya çýkýyor, umutsuzlara ‘üzülme’ der gibi... ‘Ben buradayým, seni hiçbir zaman býrakmayacaðým.’ Diðer adýyla Venüs, yalnýzlarýn sevgilisi...”

Paten kayan iki çocuk hýzla yanýndan, cam kýrýklarýnýn üzerinden geçti. Uykudan uyanýr gibi sevgili uzayýndan ayrýlýp dünyaya dönmek zorunda kaldý. Patenci çocuklarýn baþlarýnda kasklarý dizlerinde ve dirseklerinde dizlikler eksik deðildi. Zaten bu kýrýklarýn üstüne korunmasýz olarak düþecek olsalar hastanelik olurlardý.

     “Çocuklar... Keþke ben de çocuk olsaydým, keþke çocuk kalsaydým, hiç büyümeseydim. Dertsiz, tasasýz, dünya patlasa umurumda olmazdý. Bir tek caným yanmayacak. Düþüp bir yerimi yaralamayacaðým. Gerisi önemli deðil... Böyle uzayla filan ilgilenmek çocukluk belki ama olsun, ben þikayetçi deðilim. Hatta bence daha da iyi. O zaman bilim adamlarýnda da var biraz çocukluk. Hiç kimsenin elinden alamayacaðý bir oyuncak, insana büyüdüðünü unutturan... Nasýl yetiþtirildik yahu biz böyle? Nasýl bu kadar yabani olduk? Benim gibi ne kadar insan var acaba? Yoksa türünün tek örneði ben miyim? Sanmýyorum. Çok kimse durumundan þikayetçi ancak açýk açýk söylemek cesaretini gösteremiyor; gururlarýna yediremiyorlar; ayný benim gibi... Halbuki býraksalar cadde ortasýnda avaz avaz baðýracaklar. Çok fazla müdahaleye uðramaktan oldu belki de. Kendi baþýmýza düþünmeyi, karar vermeyi bilmiyoruz. Hatta sosyal bir canlý olduðumuzun ayýrdýna bile rahat rahat varamýyoruz. ‘Yavrucuðum, kardeþini dansa kaldýrsana, bak nasýl herkes dans ediyor...’ Yahu býrakýn da ben karar vereyim ona. Böyle itelemeyle sosyal mi olunur? Yok. Býrakmazlar. Tutar elimden çekerler, zorla, ‘Gelsene sen de dans et, haydi.’ Teþekkür ederim de, belki ben dans etmekten hoþlanmýyorum? Her konuda olduðu gibi illa ki siz büyükler gibi düþünmek zorunda deðilim ki... Yok. ‘Nasýl olursa olsun, ben nasýlsam illa ki bana benzeyeceksin.’ Cinsellik, bir çocuðun vücudunu tanýmasý zaten tam bir tabu, yasak. Bir taraftan dans etmeye zorlarlar, bir taraftan ‘Bu ne?’ diye cinsellikle ilgili bir soru sorunca yüzlerinin biçimi deðiþir. Buyurun iþte yaptýðýnýz, yetiþtirdiðiniz asosyal canavarlar... Siz uyuyun daha... Hiçbir þey artýk eskisi gibi yürümüyor. Artýk insanlar görücü usulüyle evlenmiyorlar. Yaþamdan biraz daha çok tat almak, mutlu olmak için. Bütün dayatmalara raðmen insanlar doðru yolu kendileri buluyorlar.”
     “Kýzýyorum ama bir taraftan düþünüyorum. Acep geçekten böyle mi? Böyle olsa, yani yalnýzlýk yetiþtirme biçiminin hatalý olmasý yüzünden oluyorsa, neden ayný þey bizim takýntýlarýmýzýn hiçbiri olmayan geliþmiþ ülkelerde de oluyor? Hem de daha beteri, en korkunçlarý... Birkaç çocuk çýkýp silahla her gün selamlaþtýðý arkadaþlarýný takýr takýr tarýyor. Otoban kenarýnda siper alýp hiç tanýmadýðý insanlarý avlýyor. Çok zor bunun içinden çýkmak, belki de olanaksýz.”

Kýyýda neredeyse hiç kimse yoktu. Yoldan gelen geçenlerin sayýsý çok az olduðu için geçerken istemese de gözleri onlarýn üzerine takýlýyordu. Onlar da göz ucuyla adama bakýyorlardý. Kulaklarýna walkman takmýþ bisikletli bir kýz iki katlý kýyý þeridinin üst katýndan, biraz uzaktan geçti. Orada cam kýrýklarý olmadýðý için tekerlekler zarar görmüyordu. Kýz öne doðru eðilmiþ dikkatle bisikletini sürüyordu. Geçerken adamla bir an göz göze geldiler. Bisikletçi kaskýnýn altýndan çýkan uzun sarý saçlarý rüzgarýnda uçuþuyordu.

“Güzel bir bayan... Kendinden emin... Keyfi yerinde... Ýyi de, kendinden emin birçok genç bayanýn, yirmisinde evlenip bir çocuk yapýp yirmiikisine gelmeden boþanma öykülerini duyuyoruz. Gerçekten sevgili olmak kolay deðil. Gerçi sevgili olmak evli olmak anlamýna gelmez ama evliler de sevgili olabilir. Önemli olan iliþki. Ýliþkiyi sürdürebilmek ne kadar zor. Ama öyle bir aþamaya bile gelmemiþ olan benim için o zorluk bile hayal. Ben bu yüzden mi bekar geziyorum? Sürdürmeyi boþ ver, bir iliþki kuramýyorum diye mi? Zorluk... Zorluðu insanlar kendileri yapýyor. Ýliþkilerde güven diye bir þey kalmamýþ. Belki de hiç olmamýþtýr. Ýnsanlar birbirlerine güvenmiyorlar; ne evliler, ne sevgililer, ne bekarlar...”

Bent üzerinde yürürken yol bitti. Aþaðý inmek zorunda kaldý. Yürüyüþüne orada devam etti. Ýleride karþý kýyýlar görünüyordu. Kýþ güneþi bulutlarýn arasýndan sýyrýlýp kýsa bir süre kendisini gösterdi. Yüzü aydýnlandý, gözleri kamaþtý ama güneþi görmek hoþuna gitmiþti.

     “Ne kadar güzel bir yerde yaþýyorum, ne þanslýyým... Cennet burasý, cennet... Nerede var böyle göl gibi deniz? Arada sýrada bir coþar, ondan sonra durulur. Þu cam kýrýklarý da olmasaydý, ÝSKÝ kamyonlar dolusu topraðý buraya yýðmasaydý... Eskiden boðazda bulunan kum depolarýna benziyor. Aðaçlar, sokak lambalarý toprak altýnda kalmýþ. Baþkan burayý gürültüler kopararak halkýn hizmetine açmamýþ mýydý?”

ÝSKÝ, Park ve Bahçeler Müdürlüðü ve Büyükþehir iþbirliði yapýp kimseyi umursamadan Ýstanbul’un en güzel yerlerinden birini toprak yýðma alaný olarak kullanýyorlardý.
“Cennet ve cennette huzur kaçýranlar... ...ve Havva yýlanýn zorlamasýyla elmayý Adem’e yedirdikten sonra birbirlerini ve çýplaklýklarýný bildiler. Sonra utanç duygusu içinde incir yapraklarýyla örtünmeye çalýþtýlar. Ýki sevgili cennetten kovulmadan önce Tanrý kadýný lanetledi. ‘Erkeði arzulayacaksýn. Çok acýlar çekeceksin ama yine de arzun onun için olacak.’ Dedi. Herhalde bir bildiði vardý. Dediði gibi de oldu... Olmuþtur.. Oldu mu? Orasý pek kesin deðil. Ýliþkilerde bir kilitlenme var. Hemen her yerde böyle bu. Sevgililer karý koca bile olsa birbirlerine rahat davranamýyorlar, rahat olamýyorlar. Sürekli bir kazýk yeme, kazýk atma, kuma ve boynuzlarý takma korkusu içinde yaþýyorlar. Peki iliþkinin bitmesi önemli mi? Dünyanýn sonu mu gelmiþ olur? Bir iliþki bitince biter. Artýk onu uzatmanýn bir anlamý olamaz. Acaba bu kadar kolay mý? Bilmiyorum ki. Bunun için kitaplar dolusu yazýlar yazýlýyor, gene de bir sonuca baðlanamýyor. Ben bilmiyor olabilirim ama demek hiç kimse bilmiyor. Mutlu olabilirim yani böylece...”

Sahil þeridinin kývrýlýp burun yaptýðý yere yaklaþmýþtý. Uzaktan hýzlý hýzlý yürüyen orta yaþlý bir adam göründü. Üzerinde eþofman, ayaklarýnda spor ayakkabýlar, ellerini yumruk yapmýþ, terlemiþ, nefes nefese ve yaylana yaylana yaklaþtý; tempoyu bozmadan ayný hýzla uzaklaþtý. Genç adam dönüp arkasýndan baktý.

     “Bu adam ne kadar komik olduðunun farkýnda mýdýr acaba? Deðildir. Büyük bir olasýlýkla bilmem hangi þirketin yönetim kurulunda, bilmem hangi iþten sorumlu bir adamdýr. Evlidir, çocuklarý da vardýr. Yaþ geçmiþ, tünelin ucu artýk görünmüþ ama helal olsun, direnmeye çalýþýyor. ‘Bende daha iþ bitmedi’ demek istiyor. Daha büyük bir olasýlýkla ekonomik... ekönomik durumu yerindedir. Ölümüne kadar geçecek süre þimdiden garanti altýndadýr. Ama mutlu mudur acaba? Hiç sanmýyorum. Aslýnda mutluluk yaþamdan beklediðiniz þeylere baðlý... Eðer bu adam için mutluluk geleceðini parasal açýdan garanti altýna almaksa, bu adam mutludur. Yok eðer sevgilinin gülüþünün dudak ucundaki kývrýmýndaysa mutluluk, –ki ona göre deðildir– bu adam hiç mutlu olmamýþtýr. Evet yaþamadým ama biliyorum. Mutluluk orada... Bir de Ýngiliz Hastanýn söylediði yerde...(*) ”

     “Non abbiamo bananas il yevm... ‘Bugün muzumuz yok.’ Baþý Ýtalyanca, ortasý Ýngilizce, sonu Arapça, abuk bir cümle... Anlamak için üç dili de bilmek gerekir... Aslýnda o filmde koca aldatýlýyordu. Büyük bir aþk yaþandý tamam da, kocanýn durumunu düþünen pek olmadý. Sonra adam ne yaptý? Uçakla, evet iki çift kanatlý, iki kiþilik bir uçakla adamýn üstüne pike yaptý. Karýsý da önde oturuyordu... Önce koca, sonra kadýn, sonra sevgili... Üçü de öldüler. Kadýn istemeseydi hiçbir þey olmazdý. Bugün de kadýn istemezse bir þey olmaz. Olursa adý tecavüz olur. Bu nasýl bir duygudur ki karþý konulamýyor. Toplumun koyduðu kurallar, dürüstlük, görev, saygýnlýk, gurur, her þey bir anda tepetakla oluveriyor. Bir tek o var ve baþka hiçbir þey yok. Yaþamlarýn bile deðeri yok. Tehlikeli deðil mi biraz?”

Çevresine bakýnarak yoluna devam etti. Ýleride yalnýz baþýna bir kýzýn, soðuða aldýrmadan bendin üstüne tüner gibi oturmuþ, denize baktýðýný gördü. Siyah saçlarý rüzgarda hafifçe dalgalanýyordu. Adam yürüdükçe kýza yaklaþýyordu. Kediler de bazen ayný þeyi yaparlar. Bir duvarýn üstünde veya bir çatýnýn kenarýnda oturup boþ boþ çevrelerine bakarlar ve oturduklarý zaman týrnaklarýný içeri çekerler. Fakat týrnaklar oradadýr ve her zaman çýkarýlmaya hazýrdýr.
“Buyurun... Sevgililer gününde bir baþýna kýyýya gelmiþ oturmuþ bir bayan. Bu kýz garanti sevgilisinden ayrýlmýþtýr. Kalbi de kýrýlmýþtýr. Belki de aldatýlmýþtýr. Bir kalp, hele bir kýzýn kalbi kýrýldý mý onarmasý çok zor oluyor. Kim bilir aklýndan neler geçiyor. Aklýna kim bilir ne sivri düþünceler geliyor. Yaþamadým ama biliyorum... Þimdi, þu kýzla konuþmaya kalksam ne der acaba? Nasýl bir tepki gösterir? Bunu bilmenin tek yolu var, onunla konuþmak.”
“Affedersiniz...”
Kýz baþýný yana yatýrýp adama baktý.
“Ne var?”
“Sizi gördüm de öyle bir baþýnýza oturuyordunuz.”
“E, ne olmuþ?”
“Biraz konuþabilir miyiz?
“Ne konuþacaðýz?”
“Sýkýntýlý görünüyorsunuz. Belki bunu giderebilirdik.”
“Siz her gördüðünüz kýzýn sýkýntýsýný gidermeye mi çalýþýrsýnýz?”
“Hayýr, öyle bir þey yok da... Bugün sevgililer günü, biliyorsunuz.”
“Biliyorum.”
“Böyle yalnýz oturduðunuzu görünce...”
“Bakýn, benim sýkýntým sizi ilgilendirmez. Böyle oturmak da benim bileceðim bir þey...”
“Öyledir tabi ama bugün ben de yalnýz baþýma geziniyorum. Düþündüm ki tanýþýrsak belki...”
Kýz derin bir nefes alýp býraktý.
     “Bakýn ne diyeceðim... Siz sýkýntýyý boþ verin. Ýþte buradan da kalkýyorum. Gidip adam gibi bir yerde bir çay içelim. Gerisini sonra düþünürüz. Ama çayýn parasýný ben veririm.”
Mutlu son... Belki mutlu bir birlikteliðin baþlangýcý, bilinmez.

Adam kýza bir kez daha uzaktan baktý. Yürüdükçe ister istemez kýza biraz daha yaklaþýyordu. Bunlarý gerçekten yaþamamýþ, yalnýzca gidip kýzla konuþsa neler diyebileceðini kafasýnda tasarlamýþtý. Tasarladýðý gibi olma olasýlýðýnýn yüzde kaç olduðunu bilemezdi. “Bunu ancak konuþarak anlayabilirim.” Dedi yeniden. “Hmm... Profili ne kadar güzelmiþ... Esmer ama beyaz tenli hem de...” Artýk oturan kýzýn yanýna iyice yaklaþmýþtý. Bütün cesaretini topladý.
“Affedersiniz...”
Kýz dönüp genç adama baktý. Kaþlarýný çatýp diþlerini gýcýrdattý.
“Ne var?”
“Sizi gördüm de öyle bir baþýnýza oturuyordunuz.”
“Sana ulan benim oturmamdan? Serseri! Manyak!”
“Ben sadece...”
“Yahu þurda bir baþýmýza oturamýycaz mý? Hiç mi rahat yok be?”
“Yani ben...”
“Hayvan! Serseri! Ne biçim yerde yaþýyoruz be anlamadým gitti! Manyak! Köpek! Salak!”

Bunu da yaþamamýþ yalnýz kafasýnda canlandýrmýþtý.
“Ýyi ki yalnýz kafamda canlandýrdým. Bir kadýnýn aklýndan neler geçtiðini mümkün deðil bilemem. Sonunda serseri ve manyak olmak da var. Daha beteri de olabilir. Bunu göze almak her babayiðidin harcý deðil... Yalnýz siz misiniz kalbi kýrýlan? Onun için neme gerek, yolumdan dýþarý çýkmam, kimsenin baþý aðrýmaz, olur biter.” O da öyle yaptý. Hiç konuþmadan, hatta hiç bakmadan kýzýn yanýndan geçti, gitti.

     “Bir insanýn doðuþtan gelen duygularýna büyüklerinden, çevresinden, toplum içinde yaþamasýndan ötürü baþka þeyler eklenir. Ayný beynin üzerini kaplayan bir kabuk gibi duygularý da kontrol altýna alýr. Ne yazýk ki bizim ülkemizde duygularýn kontrolü denen þey sýkýp suyunu çýkarmak biçimine dönüþmüþ durumda. Ýnsanlar birbirlerini sevdiklerini söylemekten kaçýnýyorlar. Kalplerini bir ‘merhaba’ya açmýyorlar..”
Adamýn aklýna Zülfü’nün bir müziði gelmiþti.

Aç yüreðini bir merhabaya /
Kardeþin duymaz eloðlu duyar /

     “Ne güzel söylemiþ adam... Eskiden yabancý kýzlarla Türklerle olduðundan daha rahat konuþurdum. Bilirdim ki onlarýn bizimkiler gibi takýntýlarý yoktur. Ama bu ülkede yetiþmiþ biri olarak asýl takýntý bende tabi. Sevindiðim bir þey var. Hiçbir þey eskisi gibi sürmüyor. Bizde de yavaþ da olsa bir deðiþiklik oluyor. Belki ben de bir gün nasiplenirim bu deðiþiklikten, belki ben de deðiþirim biraz.”

Sahil þeridinin burun yaptýðý yere kadar gelmiþti. Orta yaþlý adamýn geldiði yönden bu kez yan yana yürüyen biri genç, biri yaþlý iki kadýn belirdi. Bunlar da hýzlý yürüyen adam gibi eþofmanlarý giymiþler, üstüne bir de naylon geçirmiþlerdi. Kadýnlar çok kiloluydu. Yani þiþmandýlar. Belli ki terleyip kilolarýný atmak istiyorlardý. Adým atýp kollarýný salladýkça naylonlarý hýþýrdýyordu. Onlar da tempoyu bozmadan hýþýrdayarak geçip gittiler. Genç adam onlarýn da arkasýndan baktý.

     “Aslýnda takdir etmek lazým. Bu yaþta, bu kiloda, yaþamý bu kadar çok severek asýlmak... Bak þimdi, bana neler çaðrýþtýrdýlar. Ben arkadaþým, eþim olmamasýndan þikayetçi olurken, hiç umulmadýk, uygunsuz insanlar beni yakýþýklý buluyor. Bu beni sevgilim olmamasýndan çok daha fazla yaralýyor... Bir haber duymuþtum. Kýzýn biri aðlar gibi yakýnýyordu. Sevgilisinin kankasý onu rahatsýz ediyormuþ. Çok eminmiþ bundan, ne yapacakmýþ bir çare bulmalýymýþ. Daha kötüsü yok sanýyor. Anlaþýldýðýna göre onun bir sevgilisi var, ikincisi asýlýyor. Peki ya bana olduðu gibi kankasýnýn sevgilisi asýlsaydý ne yapacaktý? Bu bir... Gezelim, gezelim, bekar gezelim... Dahasý da var. Bu sevgili denen þey aslýnda ararsan bulunur bir þey. Örneðin her köþe baþýnda bir sevgilisi olan sekreter haným benden de çok hoþlanmýþtý. ‘Ha’ desem olurdu yani. Bir de daha çok genç iken benden iki kat yaþlý olan bir kadýn vardý. O da iyi bir sevgili olabilirdi pekala. Kaçýrdým ama. Diðer uygunsuzlarý aklýma getirmek istemiyorum. Nasýl yaralandýðýmý anlamýyorlar. Ne yapmalý? Gidip kapýcýnýn kýzýna çiçek mi alsam? O da beni her gördüðünde gülümseyip kýzarýyor. Gerçi davul dengi dengine demiþler ama olsun. Gerçi kýz türbanlý ama bunun da önemi yok. Asýl yaþ engeli var. Daha onbeþine gelmedi ki kýz... Caným ne olacak, ben de daha otuzdokuzuma gelmedim... Kendi kendimle dalga geçiyorum. Aferin bana... Gezelim.... Seneye de bekar gezelim... Teyzemin evine de gidemez oldum. Onun da köyden yeni gelmiþ, sarýþýn, yeþil gözleri fýldýr fýldýr dönen bir hizmetçi kýzý var. Tabi ya, bu kadar insan boþuna olmuyor.”

Kendi kendine gülümsedi. Neyse ki çevrede güldüðünü görecek kimse yoktu. Güneþ çoktan bulutlarýn arkasýna saklanmýþtý. Sahil þeridi uzayýp gidiyordu. Burunda köþeyi dönüp biraz daha ilerledikten sonra, “Bu yol bitmez... Bu kadar yürüdüðüm yeter.” Deyip geri döndü. Önden aldýðý rüzgar þimdi sýrtýndan esiyordu. Kýyýdaki kýz uzun bacaklarýný kollarýyla sarmýþ, çenesini dizlerine dayamýþ, gözlerini uzaklara dikmiþ, hala bir baþýna, kýpýrdamadan oturuyordu.

     “Otur bakalým. Üzgünüm ama sana yardým edemeyeceðim. Týrnaklarýný çýkarýrsan iþte böyle olur. Sevgili ararken geleceði düþünmekten, sevgilin olacak kiþide statü aramaktan hiç biri olmuyor. Bu taþ daha çok bana... Evlilik için de geçerli bu laf. Ama içindeki çocuk ne diyor, hiç ona sordun mu? Hayýr. Onun susup bir köþede oturmasý lazým. O bir konuþursa çevrendeki koruyucu kabuk delinir sonra, duygularýn da o delikten dýþarý fýrlar, aþýk maþýk olursun... Amaan boþ ver. Konuþayým diyorum ama þimdi durup dururken ne diye ters bir laf iþitip canýmý sýkayým? Ne güzel keyifli keyifli gidiyorum. Düþünmek bile rahatsýz ediyor. Hava güzel olsaydý burasý þimdi insanla kaynýyor olurdu. Hele sevgililer... Buraya gelmeyip de nereye gidecekler? Cennet burasý. Keþke yaz olsaydý. Gene yere uzanýp yýldýzlara bakabilseydim.... ve yanýmda da...”

Bakýþlarý baþka yerlerde, kýzýn yanýndan yeniden geçerken yaþlý bir çifttin üstteki þeritten yaklaþmakta olduðunu gördü. Büyük bir olasýlýkla karý koca olan yaþlýlar el ele tutuþmuþlardý. Belki ikisi de seksenini aþmýþtý ama iþte el ele yürüyorlardý. Hava kötü de olsa açýk havanýn ve yýllarý devirmiþ sevgilerinin tadýný çýkarýyorlardý. Adam onlara imrenerek, biraz da kýskançlýkla baktý. Adýmlarý aðýrlaþtý. Sonra denize döndü. Arkasý dönük olarak oturan kýza bir kez daha baktý. Ýçinde bir heyecan dalgasý yükseldi. Bütün düþündüklerini unuttu. Bir adým attý, durdu. Bir adým daha atamadý.

...

     Yaþý gençlikten orta yaþa doðru ilerleyen adam bir yýl sonra gene ayný yere, ayný durumda gitti. Bir banka oturup çevreyi izlemeye koyuldu. Hafifçe gülümsüyordu. Ancak yine de yüzüne bakýnca pek mutlu olduðu söylenemezdi. Neredeyse her þey bir yýl önceki gibiydi. Yalnýz hýzlý yürüyen orta yaþlý adamýn yanýnda bu kez baþka bir adam vardý ve hem yürüyüp hem iþ konuþuyorlardý. Walkman dinleyen bisikletli kýz, bu yýl sarýþýn deðil, esmerdi. Asýl deðiþik olan þey havaydý. Hava çok güzeldi. Kýþýn sonuna doðru böyle güzel havayý gören insanlar ve tabi sevgililer kýyýya akýn etmiþlerdi. Banklarda, yollarda, bent üzerinde her yerde cývýldaþýyorlardý.

     Güneþ kýrmýzý ýþýklarýný saçarak ve çevresini kýzartarak ufukta kayboldu. Kýrçýl bulutlar sihirli bir deðnek deðmiþ gibi ortadan yok oldular. Çevre tenhalaþtý. Sesi duyulmayacak kadar çok yükseklerden uçan bir uçak, güneþin ýþýnlarýný yansýtarak ve arkasýnda beyaz bir iz býrakarak geçti, gitti. Çoban yýldýzý tam tepede göründü.

15.Þubat.2002



(*)1996 yýlýnda yapýlan Ýngiliz Hasta adlý film 5 Oscar kazanmýþtý Vücutta sözü edilen, filmde ‘gönül çukuru’ olarak geçen yer, boðazýn ve göðüs kemiðinin buluþtuðu yerde oluþan çukurdur.

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Yalnýz bir öykü
Gönderen: Simten K. Ataç / Ýstanbul/Türkiye
1 Nisan 2008
Anlattýðýn gibi düþünülmüþ ama hiç atýlmamýþ adýmlarla dolu hayatlar yaþýyor insanlar. Üstelik haklýsýn; herkes daha kötüsü yok sanýyor...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bir Ruh Çaðýrma Operasyonu
Mahalle Baskýsý
Kýrmýzýlý Ev
01 03 Celladýn Önündeki Adam
Trafik Iþýklarýna Uyan Köpek
Üniforma
Balerinin Ölümü
Safiye'nin Püskülleri
Karýþýklýk
Kabus

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Nazým Hikmet'ten Çanakkale Þiiri [Þiir]
Ateþ ve Ölüm (Bütün Þiirler 16. 07. 2009) [Þiir]
Seni Seviyorum Bunalýmý [Þiir]
Ýncir Aðacý [Þiir]
Bir Dosta E - Mektup [Þiir]
10 Aðustos 1915 Anafarta Ovasý [Þiir]
Sevgisizlik [Þiir]
Mor Çiçekler [Þiir]
Eskiden [Þiir]
01 02 Yamantau [Roman]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayý seviyorum. Bir tümce, bir satýr, bir sözcük yazýp altýna tarihi atýnca onu zaman içine hapsetmiþ gibi oluyorum. Ya da akýp giden zamaný durdurmuþ gibi. . . Bir fotoðraf, dondurulmuþ bir film karesi gibi. Her okuduðunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman ayný tadý veriyorlar. Siz de yazýn, zamaný durdurun, göreceksiniz, baþaracaksýnýz. . . . Savaþ cinayettir. Savaþ olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanlarý ölenlerin ardýndan aðýt yakmayý edebiyat olarak kabullenmiþ. Yazgýmýz bu olmasýn. Biz demiþtik demeyelim. Yaþam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceðimiz, dolarla, altýnla ölçülemeyecek bir deðer. (Ancak baþkalarý için deðeri olmayabilir. ) Nazým Hikmet’in 25 Cent þiiri gerçek olmasýn. Yaþamý ýskalamayýn ve onun hakkýný verin. Baþkalarýnýn da sizin yaþamýnýzý harcamasýna izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karþýmýza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldýrmamak, bazen savaþa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çýkar. Nasýl oluyor da çoðunlukla siyasi yazýlar yazarken bakýyorsunuz bir kedi yavrusu için þiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranýþýmý yadýrgýyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her þey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarýný çýrpan bir kelebek Ýtalya’da bir fýrtýnaya neden olur. Ya da tam tersi. Ýtalya’daki bir fýrtýnanýn nedeni Çin’de kantlarýný çýrpan bir kelebek olabilir. Bu düþünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaþýr, kaynaðýna geri gelir. "Düþünüyorum, peki neden yazmýyorum?" dedim, iþte böyle oldu. .

Etkilendiði Yazarlar:
Herþeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanýk, Tolstoy ilk aklýma gelenler.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.