Osmanlı İmparatorluğu’ nun son dönemlerinde başlayan ‘Avrupa Özentimiz’ halen devam etmektedir. Paris’ i kutsal mekan olarak gören aydınlarımızdan başlayan bu medeniyet âşıklığı, yüzyıllar geçmesine rağmen bizleri halen etkisi altında tutmaktadır.

Gerçekten de, Avrupa reform ve Rönesans hareketlerinden sonra üzerinden kilisenin baskısını kaldırmış ve hızlı bir şekilde ilerlemeye başlamıştır. Dini bir yönetim düzeni olarak kullanmaya çalışan diğer tüm ülkelere hızla fark atmış ve birçok konuda bizden daima birkaç adım önde olmuşlardır. Aradaki fark açıldıkça, bizlerinde özentisi artmış ve ‘nasıl olmamız’ gerektiğini düşünmeyi bırakıp, ‘nasıl onlar gibi oluruz’ düşüncesini kendimizde hâkim kılmışızdır.

İçinde bulunduğumuz AB’ ye giriş sürecinde yaşadığımız müzakerelerde nitekim bu cümleleri doğrulamaktadır. Müzakerelerde, bizden istediklerini yerine getirmekle ve standartlarımızı onların eşik değerlerine çekmek ile yükümlüyüz. Aksi taktirde AB’ ye giremez, oralarda serbestçe dolaşamaz ve hayallerimizin hepsini suya gömeriz. Bütün şartları yerine getirir ve onlar gibi olursak, o zaman bizi alıp almama konusunda düşünecekler.

Peki, bize medeniyet kıstasları koyan Avrupa’ yı hiç tarttık mı? Acaba medeniyet dersi vermeye kalkan bu kişilerin, ‘medeniyet’ kelimesinden anladıkları nedir? Çok basit bir örnek vererek, hemen kendilerinin seviyesini anlatalım. Bildiğiniz gibi İsviçre, medeniyetin beşiği olarak adlandırılan bir ülkedir. Bizim gibi birçok ülke, İsviçre yasalarını almış, kendine göre değiştirmiş ve kullanmaktadır. Avrupa’ da nereye giderseniz gidin, İsviçre ile kendilerini asla kıyaslamazlar. Çünkü bu ülke özeldir ve en medeni memlekettir…

Geçtiğimiz hafta İsviçre’ nin Yverdon-les-Bains kentinde yaşayanlar bir toplu gösteri düzenlediler. Gösteri sebebi, türbanlı bir bayandı. Migros’ ta çalışan türbanlı kasiyerin işten çıkarılması için market yönetimine baskı yaptılar. Bununla da yetinmeyip, bir anket formu düzenlediler ve gayet medenice, halka “Türbanlı kasiyer istiyor musunuz?” sorusunu sordular. Sonucunda ise, eğer türbanlı kasiyer işten çıkarılmazsa, bir daha asla Migros’ tan alışveriş yapmayacaklarını bildirdiler.

Daha önce de bu durumu yaşayan Migros, çalışanını başka bir kente kaydırmıştı. Yine ülkenin büyük alışveriş merkezlerinden COOP, aynı durum neticesinde tazminatını ödeyerek türbanlı çalışanını işten çıkartmıştı. İşte medeni ülkenin, medeni insanların seviyesi budur. Bizim olmaya çalıştığımız insan tipi de, en güzel şekilde kendini bu şekilde bizlere anlatmıştır.

Benim bildiğim tek bir medeniyet seviyesi vardır ki; oda hiçbir canlıya adaletsizce davranmamaktır. Eğer bu kişilerin anladığı medeniyet; hayvanlara binlerce dolar harcayarak bakım yaptırmak, kuaföre götürmek ve bunun yanı sıra insanların arasında din, dil, ırk, seviye ayırımı yapmak ise; medeniyetlerinin tam ortasına tükürebilirim. Zira türban takmak, takmamak, mini etek giymek, giymemek, başına takke almak, almamak, saçlarını örmek, örmemek gibi sayısız çoğaltabileceğimiz eylemler sadece dini tercihlere bağlıdır ve eğer insanlar bir ülkede dini inançlarından dolayı toplumdan dışlanıyorlar ise, o toplumun sonu yoktur.

Eğer birileri, birilerine medeniyet kıstasları koyacaksa, isterdim ki zamanında olduğu gibi bu kıstasları koyan biz olalım. İşte o zaman muhteşem ülke İsviçre’ nin medeni toplumuna, karnı aç bir kedi yavrusuna mamasını veren köpeğimi gösterir ve nasıl medeni olunacağını en doğal yoldan anlatırdım. Bizi yönetenlerinde, bizim arzuladığımız seviyelere ulaşmamız için hiçbir hoşgörüsüz ve kompleksli millete ihtiyacımız olmadığını bir an önce anlamaları dileklerimle…