..................................................................... Başkent, Eylül 4
Şu an'da sana hangi nedenle yazıyorum -bir bilsen, gülerdin; ya da şaşırırdın.
Ama yazmalıyım. Sana seni ve sana kendimi...
Yazıyorum bu deftere: İlk yazdığım gibi; ne kadar yazarım; sana verir miyim - ne yaparım, bilmiyorum...
Kendim için yaptığım bir defter bu, (yaşadığımı kanıtlamak için belki de en çok) -şimdi sana ' m e k t u p ' oluyor. Aslında, yaptığım her şey gibi, küçük bir yazı oluyor, sadece -başka bir şey değil...
Evet, ben başka hiç bir şey değilim - Y A Z I Y I M, yalnızca...
Seni de bir yazı yaptım, değil mi? ...
Bu tutkumu anlar mısın, bilmiyorum. Bilmiyorum, anlar mısın beni...
Güzel ve değerli yaşadıklarımız; ikimizin de yaşamlarında kendilerine bir yer bulacaklar: Hüzünleri olacak, sevinçleri olacak, hasret yüklü ayrılıkları olacak ama olsun: Olacaklar ya! ...
Yazmalıyım - seni sana; beni sana - hepsini, her şeyi, kendime...
Düşündükçe, bölük pörçük olan her şey birleşiyor, anlamlaşıyor...
Gerçeklerin hayal yanları - sanki imkansız; asla gerçek olmayacak yanları. Hayaller bazen gerçeklerden daha değerli oluyor çoğu zaman benim için. Kökleri nerededir, nedir derinlikleri bilmiyorum. Belki bunların hepsi bir hayalden ibaret...
Şimdi bu hasret yüklü başkentte akşam güneşi kızıllığının verdiği hoş bir gün var ve ben seni düşünüyorum.
Sen benim düşündüğümsün, düşlediğimsin.
Keşke gerçek olabilseydin; olur mu bir gün, bilmiyorum, Mutluluğum.