..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yanlış sayısız şekillere girebilir, doğru ise yalnız bir türlü olabilir. -Rouesseau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Anadolu Kültürü > Mehmet Sinan Gür




3 Mayıs 2002
Müzik - Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz  
Mehmet Sinan Gür
Zülfü Livaneli'nin ikinci albümü... Tazeliğini hala koruyor; Bir Anadolu klasiği olarak.


:ADBDD:
Zülfü Livaneli, 1976 yılında piyasaya ‘Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ adlı bir albüm çıkardı. Albümde çalgı olarak yalnızca üç tür saz, kaval ve flüt kullanılmıştı. Fakat müziğin zenginliğine hiç kimse itiraz edememişti. Çünkü hem sazların çalınışı, hem de besteler klasik olacak nitelikteydi. Size burada müzikleri dinletemem. Ama sözlerin seçimindeki özene dikkatinizi çekebilirim. Aynı zamanda kaybolmaya yüz tutan, eskimiş gibi görünen bazı şeyleri canlandırabilirim.

Zülfü Livaneli zaman içinde o zamanki çizgisinden çok uzaklaştı. Müziği değişti. Önce sazı batılı çalgılarla birlikte kullandı. Bu yine de fena değildi. ‘Merhaba’dan başlayarak değişen bir çizgi üzerinde ‘Nazım Türküsü’, ‘Atlının Türküsü’ böyle çıktı. Ancak daha sonra sazdan iyice uzaklaştı. Halbuki Zülfü büyük bir saz virtüözü idi. Hala da öyledir. Ancak nedendir bilinmez, kendini batılı çalgıların içine sıkıştırmış bulunuyor. Çağdaş olayım derken sazı elinden kaçırdı. İşte bu albüm biraz da bu yüzden çok önemli. Bize özgü, hiç kimsenin benzerini yapamayacağı bizim öz malımız.

Eskiden TRT tek yayın yapan kurum iken kural olarak bir saz ve bir kişi tek başına çıkıp türkülerini söyleyemezdi. O yüzden saz çıkacaksa, çok sayıda bir orkestra gibi çıkardı fakat hepsi aynı anda aynı notayı çalardı. Çok seslilik yoktu. Çok sevdiğim bir sanatçı olmasına karşın daha önce gelip geçen Ruhi Su zamanında üst üste kayıt yapma olanağı yoktu. Bu albümde ise bütün bunlar geride bırakılmış. Kullanılan sazlardan divan, kalın, tok sesli iri bir saz ve neredeyse bir gitar gibi ses veriyor. Bağlama, herkesin daha çok saz olarak bildiği enstrüman. Cura, bağlamanın küçüğü. Livaneli bunları üst üste kayıt yaparak çalmış. Sazın en köklü düzeni olan mi-la-re akordu ile ve bir arada dinlendiklerinde, bas gitar, ritm ve akustik gitarın kullanıldığı, zaman zaman kaval gibi çalınan flüt, flüt gibi çalınan kavalın eklenmesiyle çağdaş bir orkestradan çıkan seslere benzer sesler elde edilmiş. Mi-la-re sesleri aynı zamanda gitar tellerinin üstten ilk üçünün sesleridir. Bu yüzden tellere akor için vurulduğunda benzer sesler elde edilir. Livaneli mızrabı tellere hep yukarıdan aşağı değil, zaman zaman aşağıdan yukarıya vurarak neredeyse gitardan çıkan sesleri çıkarmış. Parça aralarına küçük müzik cümleleri eklemiş. Bu anlamda bu albüm kendi türünde bir çığır açtı. Ne yazık ki daha sonraki albümlerde Zülfü Livaneli bu anlayışı daha ileriye götürmek isterken, kendi buluşunu kendi elleriyle yok etti. Örneğin bu albümde sazla söylediği ‘Leylim Ley’ daha sonraki albümlerde farklı şekillerde birkaç kez yer aldı. Ancak hiçbir zaman bu albümdeki tadı vermedi. Bu albüm o kadar belirleyici oldu ki Livaneli albüm içinde geçen enstrümantal bölümleri daha sonra sözle birlikte yeniden çaldı, söyledi. Örneğin ‘Atlının Türküsü’ndeki ‘Sılaya Doğru’nun müziği buradaki ‘Horasandan bu yana I’ ve ‘İki Cura’dır.

Sözlere gelince, Livaneli tok sesiyle söylediği türkülerde her şey yerli yerinde bulunuyor. Aksanlı bir Türkçe kullanıyor. Örneğin yazıya döküldüğünde ‘Yedi kardeş idik biz bu ovada” olarak yazılan diziyi söylerken “Yedi gardaşıdık biz o bu ovada” diyor; “Gök ekini” yerine “Gövekini” diyor; “Çıktım” yerine “Çıkdım” diyor ve bu deyişler hiç de yabancı, yadırgatıcı olmuyor. Türküler dörtlüklerden, üçlü, ikili beşliklerden oluşmasına rağmen Turna Semahı’nda açıkça görüldüğü üzere bu çok sıkı düzenden kaçıyor. Araya başka kelimeler sıkıştırıyor. Böylece türkü ve müzik Nazım Hikmet’in Orhan Veli’nin şiirlerindeki gibi bir serbestliğe kavuşuyor. Zülfü Livaneli daha sonra batı müziği enstrümanlarını kullanmasının nedenini bu şekilde açıkladı. Yani müziği söze uydurabilmek için. Her ikisi de benim anlayışıma uyar. Aslında göz önüne alınacak tek düşünce vardır: İyi bir şey yapmak. Bana üzüntü veren şey de Livaneli’nin böyle iyi şeyler yapayım derken özü elinden kaçırmış olması.

Albümde Zülfü Livaneli’nin uzunca bir yazısı bulunuyor. Uzun çaları satın almamış olanların elinde yoktur. Bir bölümünü aktarıyorum. Bugün Zülfü aynı yazıya imzasını atar mı onu da merak ediyorum. Albümü hazırlarken yer darlığı nedeniyle ve belki de monoton olma endişesi ile bir türkünün tamamını seslendirememiş. Türkülerin okunmamış, seslendirilmemiş sözleriyle birlikte bütünü yine yalnız uzun çaların kapağında var. Onları da aktarıyorum.

**Horasan’dan Bu Yana**

Horasan şehrinde onuncu yüzyılda biçimlenen ve Anadolu’ya akan, :Anadolu’yu aydınlatan,

Egemen mezhep olan sünniliği benimseyen Türk beylerine karşı, yoksul Türkmenlerce yaratılan, Şaman geleneklerini taşıyıp İslam’da eriten,

Onbirinci yüzyılda Anadolu’ya gelen, kurdukları ocaklarla, dergahlarla aydınlık düşüncelerini ve Türkçe’yi yayan, Anadolu’nun dağlarına, göllerine ovalarına adlarını veren,

Eski Anadolu toprağında yaşamış bütün kültürlerle kaynaşıp zenginleşen, zenginleştiren, İyonya’yı, Hitit’i, Urartu’yu, Kürtleri, Şamanizmi, İslamı toplayıp bir yüce senteze döken,

...Onüçüncü yüzyılda Baba İshak’ta, onbeşinci yüzyılda Şeyh Bedreddin’de, daha sonra Türkmen boylarında, Bağdili’nde kırılan, zulme karşı direnen,

Hacı Bektaş kökünden bir ağacın dalları gibi yayılan, Abdal Musa, Pir Balım Sultan, Kaygusuz Abdal, Genç Abdal, Tapduk Emre, Yunus Emre, Kızıl Deli, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Karacaoğlan, Dadaloğlu ve daha nicesini yetiştiren, aşıklarda dile gelen,

...Türkçe’yi işleyen, süsleyen, koruyan, kuşaktan kuşağa kutsal bir emanet gibi aktaran,

Anadolu toprağında dokuzyüz yıldır oturan, başından nice belalar geçen, Timur’u haçlıları, açlıkları, kıtlıkları, Enver’leri, Yemen’leri, Kırım’ları, iskanları ve yeni zulümleri atlatan,

Türkülerinde Hızır Sultan’dan yardım dileyen, yangınlığını sevda beyitlerinde dile getiren, Yunuz Emre’nin dilinde genç ölülere içi yanan, turnalarla birlikte pervaz vurup semah dönen, eşkiyalığa vurup umutsuz bir teklikle dağlara çıkan, sonunda hükümdar olmayacağını bile bile karşı koyan, gökten uçan telli turnaya sılasından haber soran, tarlalarda eken, biçen, üreten, üretim türküleri söyleyen,

‘Her ağacın kurdu özünden olur’ dediğinde kendi içten çürümesini, kökünü yitirmesini anlatan,

‘Üç beş kişi kalmış türkü diyenler/
Onun için bozgun öter telimiz’ dediğinde kendi soyuna, kendi görkemli günlerine ağıt yakan,

ırmaktır bu. Horasan’dan bu yana akan ırmaktır ki dünümüzü, bugünümüzü, yarınımızı aydınlatır, kültürümüzün kökünü oluşturur, toprağımızda güzel, doğru, aydınlık ve namuslu ne varsa ona sahip çıkar, türkülerimizi söyletir.

...

1- **Boğaz Gaydası I**
Enstrümantal
Bağlama, cura, kaval
Toros Dağları ezgileri üstüne çeşitlemeler

2- ** Bin Boğalar Efsanesi I-II-III**

Kalktık Horasan’dan sökün eyledik/
Parlar omzumuzda uzun şelfeler/
Harran ovasında binlerce kişi ceylanlara karışıp semah döndük/
Ulu şahinler gibi/

... Ve adlarımızı verdik sulara, ovalara, dağlara. Anadolu’nun her karış toprağına damgamızı bastık. Her karış toprağına bir ad bulduk, obamızın adını koyduk. Unutulmasın, bir ulu toprakta soyumuz boy versin diye... Düşürdüler bizi tozlu yollara, aşırdılar bizi karlı dağlardan. Düşürdüler bizi halden hallere...

Anadolu’nun taşıyla toprağıyla, akan suyu, esen yeliyle, binlerce yıldan bu yana işlenmiş, gelişmiş, yeşermiş, boy atmış kervansarayları, sarayları, tapınakları, ulu şehirleri, türküleri, gelenekleri, görgüsü, bilgisiyle bir olduk, kaynaştık. Etle kemik gibi... Yağmurla toprak gibi...
... Binlerce kişi, binlerce ceylanla birlikte semah tuttuk üç gün üç gece, kırk gün kırk gece...

Yaşar Kemal

...

3- **Boz Atlı Hızır**
Bağlama

Sabah namazında çıktım Kozan’dan/
Gözüm korktu hızan oğlu hızandan/
Kör olmuş kahyası düşmüş izandan/
Yürü Sultan Hızır car günün geldi/
Yetiş merdan Ali car sende kaldı/

Atlar dizim dizim kardan çıkmıyor/
Kamber cevabetmiş daha gitmiyor/
Çağırdım pirime gelip yetmiyor/
Yürü Sultan Hızır car günün geldi/
Yetiş merdan Ali car sende kaldı/

Atların gözünü duman bürüdü/
Gözüm yaşı sel oldu yürüdü/
Takatım dermanım gitti çürüdü/
Yürü Sultan Hızır car günün geldi/
Yetiş merdan Ali car sende kaldı/

Dağların başı yavuzdur yavuz/
Er odur ki daim gezer yalavuz/
Boz atlı Hızır bize olsun kılavuz/
Yürü Sultan Hızır car günün geldi/
Yetiş merdan Ali car sende kaldı/

Gediğin başından baktım geriye/
Birisi kıra binmiş biri doruya/
Birini benzettim Şahım Ali’ye/
Yürü Sultan Hızır car günün geldi/
Yetiş merdan Ali car sende kaldı/

Kul Ahmed’im çok ağladı çok güldü/
Boz atlı Hızır bize kılavuz oldu/
Car diyen kulların carına geldi/
Yürü Sultan Hızır car günün geldi/
Yetiş merdan Ali car sende kaldı/

Kul Ahmet
Türkü Aşık Daimi’den alınmıştır.

...

4- ** Leylim Ley **
Cura, Bağlama

Döndüm daldan kopan kuru yaprağa/
Seher yeli dağıt beni kır beni/
Götür tozlarımı burdan uzağa/
Yarin çıplak ayağına sür beni/

Aldım sazı çıktım gurbet görmeye/
Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye/
Ne lüzum var şuna buna sormaya/
Senden ayrı ne hal oldum gör beni/

Ayın şavkı vurur sazım üstüne/
Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne/
Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne/
Ay bir yandan sen bir yandan sar beni/

Yedi yıldır uğramadım yurduma/
Dert ortağı aramadım derdime/
Geleceksen bir gün düşüp ardıma/
Kula değil yüreğine sor beni/

Sabahattin Ali’nin ‘Ses’ öyküsündeki türküden alınmıştır.

...

5- **Horasan’dan Bu Yana I**
Enstrümantal
İki divan sazı, cura

...

6- **Geldi Geçti Ömrüm Benim**
Cura, bağlama

Geldi Geçti Ömrüm Benim/
Şol yel esip geçmiş gibi/
Hele bana şöyle gelir/
Bir göz açıp yummuş gibi/

İşbu söze hak tanıktır/
Bu can gövdeye konuktur/
Bir gün ola çıka gide/
Kuş kafesten uçmuş gibi/

Miskin adem oğulları/
Ekinlere benzer gider/
Kimi biter kimi yiter/
Yere tohum saçmış gibi/

Bu dünyada bir nesneye/
Yanar içim göynür özüm/
Yiğit iken ölenlere/
Gök ekini biçmiş gibi/

Bir hastaya vardın ise/
Bir içim su verdin ise/
Yarın anda karşı gele/
Hak şarabın içmiş gibi/

Yunus Emre bu dünyada/
İki kişi kalır derler/
Meğer Hızır İlyas ola/
Ab-ı hayat içmiş gibi/

Yunus Emre

...

7- **Bin Boğalar Efsanesi II**
Yaşar Kemal
...

8- **Turna Semahı**
Bağlama

Gitme turnam gitme nerden gelirsin/
Sen nazlı canana benzersin turnam/
Her bakışta beni mecnun edersin/
Tabibe Lokman’a benzersin turnam/

Kaşlarına mim duası yazılı/
Cemaline türlü benler dizili/
Seni sevmeyenler haktan küsülü/
Pir Balım Sultan’a benzersin turnam/

Yürü turnam yürü canana yürü/

Havayı ey deli gönül havayı/
Biz kız katarlamış atı deveyi/
Ay doğmadan şavkı tuttu ovayı/
Yürüyelim yürüyelim şimden sonra dost nenni/

Hey dost/
Yedi kardeş idik biz bu ovada/
Kimi saz çalardı kimi dönende/

Bakmaz mısın mezarımın taşına/
Bakmaz mısın gözlerimin yaşına/
Hey Dost/

Eğlen dur eğlen dur telli turnam eğlen dur/
Eğlen dur sallan dur telli turnam eğlen dur/

Geleneksel

...

9- **İki Cura**
İki Cura

...

10- ** Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz **
Divan sazı, flüt

Sene 1341 mevsime uydum/
Sebep oldu şeytan bir cana kıydım/
Katil defterine adımı koydum/
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz/

Sen üzülme anam dertlerim çoktur/
Çektiğim çilenin hesabı yoktur/
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur/
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz/

Çok zamanlar çektim kahrı zindanı/
Bize de mesken oldu Sinop’un hanı/
Firar etmeyilen buldum amanı/
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz/

Snop kalesinden uçtum denize/
Tam üç gün üç gece göründü Rize/
Karşıki dağlardan gel oldu bize/
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz/

Bir yanımı sardı müfreze kolu/
Bir yanımı sardı Varilcioğlu/
Beşyüz atlıyılan kestiler yolu/
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz/

Geleneksel

11- **Gökten Uçan Telli Turnam**
Cura, Bağlama

Gökten uçan telli turnam/
Bizim beyler yerinde mi/
Türlü tevrü cenge giren/
Demirc’oğlum yerinde mi/
Leyli

Sohbet ile saz eyleyen/
Her türlü avaz eyleyen/
Her mecliste naz eyleyen/
Han Ayvaz’ım yerinde mi/
Oğlum

Yalan koç Köroğlu’m yalan/
Ülkelere saldım talan/
Yar gecede hafik olan/
Telli Nigar yerinde mi/
Ömrüm

Köroğlu

12- **Kalenin Önü**
Cura, Bağlama, Flüt

Kalenin önüne ekerler darı/
Ekerler biçerler ederler karı/
Elimden aldırdım gül yüzlü yari/

Yar bana yareler açtı neyleyim/
Yolum bir yolsuza düştü neyleyim/

Kalenin önüne kuş yuva yapar/
Yuvanın içine yılanlar akar/
Herkes sevdiğine böyle mi yanar/

Yar bana yareler açtı neyleyim/
Yolum bir yolsuza düştü neyleyim/

Geleneksel

13- **Horasan’dan Bu Yana II**
Enstrümantal
Cura, Bağlama

...

14- **Her Ağacın Kurdu**
Bağlama

Seyyah olup ayrı düştüm elinden/
Bize de bir kanlı zalimden oldu/
Kişi benlik ile düşer belaya/
Bela çekmek bana dilimden oldu/

Her ağacın kurdu özünden olur/
Yiğidin kemliği sözünden olur/
El için ağlayan gözünden olur/
Ağlayan gözlerim selinden oldu/

Dilber senin aşkın serimden eser/
Nerde güzel görsem o benden küser/
Erenler kılıcı yolsuzu keser/
Yolsuz neyler bana yolumdan oldu/

Aştığım dağların lalesin derdim/
Kırdım küffarın kalesin aldım/
Balın yemedim belaya kaldım/
Arı iner bana balından oldu/

Pir Sultan pirinin damenin tutar/
Gün olur koç yiğit menzile yeter/
Havada turnalar çığrışıp öter/
Öten telli turnam telinden oldu/

Pir Sultan Abdal

...

15- **Bozgun Öter Telimiz**
Cura, Bağlama
     
Yüce dağlar benim bir sualim var/
Hani size konup göçen ilimiz/
Arap ata binip cirit atanlar/
Görünmüyor gözü kanlı delimiz/

Öterse de bozgun öter bağlama/
Hançer alıp dertli sinem dağlama/
Gider oldum kömür gözlüm ağlama/
Hakkın emri ayrı düştü yolumuz/

Kahpe felek kıyma bana yazıktır/
Ayrılık elinden bağrım eziktir/
Çekilmiş siyeçler bağlar bozuktur/
Ayrılık gazeli döktü gülümüz/

Üç beş kişi kalmış türkü diyenler/
Al üstüne yeşil donu giyenler/
Kıl kara çadırda geçmiyor günler/
Onun için bozgun öter telimiz/

Karac’oğlan der ki yazsam bir satır/
Kadir mevlam işimizi sen bitir/
Kısmet nerde ise çeker iletir/
Kimse bilmez nerde kalır ölümüz/

Karacaoğlan

...

16- **Bin Boğalar Efsanesi III**
Divan sazı, Cura
Yaşar Kemal

...

17- **Boğaz Gaydası II**
Enstrümantal
Bağlama, Cura, Kaval
Toros Dağları ezgileri üstüne çeşitlemeler

...

Burada adı geçen şairlerin her biri bir okyanus. Şiirleri okuduğunuz zaman içlerindeki hüznü, derinliği görüyorsunuz. Daha niceleri var. Zülfü Livaneli’nin buradaki besteleri söz üzerine yapılmıştır. Birçok iyi besteci müzikten, besteden önce sözleri oluşturur. Müzik eleştirmenlerinden bazen “Önemli olan müziktir; söz ikinci planda gelir“ gibisinden sözler duyarsınız. Bence bu söz yozluğun, beceriksizliğin tanımıdır. Sakın onlara inanmayın.

2.Mayıs.2002



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gizemli Mısır - Tek Tanrılı Firavun Akhenaton
Yeni Bir Vatandaş Tanımı 2
İnsan Neden Sanat Yapar?
Kitap - Martı Jonathan Livingston
Kitap - Suyu Arayan Adam - 1
Neanderthal İnsanı
Google Earth - Moskova'da Bir Araştırma Öyküsü
Antakya’da Bir Çiftlik ve İzlenimler
Orhan Gencebay Trt1'de
Milliyetçilik Üzerine

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
Bir Ruh Çağırma Operasyonu [Öykü]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.