En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey |
|
||||||||||
|
Yusuf'un şarkıları Radyoda çalan bir şarkıydı bana o çocuğu hatırlatan. Kendimden utandım. Şarkılar olmasa hiç mi düşmezdi aklıma diye utandım... Bir yüz, bir isim, Zaman'da bir kesit yaşanmışların sebebi olup geçmişin bir yerinde saklanır ve bir gün, beklenmedikleri bir saatte onlarla yeniden karşılaşırız. Belki bir anlık yıkanır içimiz hislerimizin selinde, belki sadece buğulanır gözler, belki pişmanlığın "ah"ları sessizce dökülür dudaklarımızın arasından... Sonra, devam eder hayatın döngüsü, hiç yaşanmamış olur o an'lar. Bir sonraki sefere kadar... Bir şarkı, bir sokak, bir koku, bir yüz bize dokunana kadar. Şarkıyı dinledim, o çocuğu hatırladım, içim buruldu. Acıma değil, çaresizlik yüzünden utandım. Oysa ne güzel, aydınlık gülümsemesi vardı... Sınıfın en sessiz öğrencisiydi Yusuf. Yabancı dil dersi öğretmeni tayin edildiğinden dönem sonuna kadar yerine derslere girdiğimde onu fark etmem uzun sürmemişti. Sessizliğine rağmen. Kısacık kesilmiş, başının tepesinde bir tutamı inadına dikilen simsiyah saçları vardı. Ara sıra sağ elinin avucuyla bastırıp düzelttiğini görmüştüm. Tek başınaydı her zaman. Pencereden dışarıya bir noktaya adeta kilitlenen bakışlarını fark etmiştim. Sınıfın mezuniyetine birkaç ay kalmış, çocuklardan her biri kendi heyecanının bir diğerininkinden daha büyük, ödünleri, beklentileri bir diğerininkinden çok daha önemli sandığı bir dönemin tanığıydım. Bu bir özür olamazdı, sadece zaman çok hızlı ilerlemekteydi. Dilara olmasa bu telaşı olduğundan daha da fazla büyütecektim. Dilara okulun idari kısmında çalışmaktaydı. İşe başladığım ilk gün tanımıştım onu ve dostluğumuz kısa sürede ilerlemişti. Evliydi ve henüz bebek olan küçük bir kızı vardı. Eşi aynı okulda matematik öğretmenliği yapmaktaydı. Dilara bu şehirde doğup büyümüş, hatta şehirden hiç ayrılmamış birisiydi. Merak etmiştim, ilginç gelmişti bana. Hatta onun yerine kendimi koyup, düşünmüştüm; doğup büyüdüğüm, sokaklarında körebe oynadığım, bisiklet sürdüğüm, okula gittiğim, aşık olup aile kurduğum bir şehirde yaşadığımı hayal etmeye çalışmıştım. Yine de nasıl olduğunu, böyle bir durumun nasıl hissettirdiğini anlamayı becerememiştim. Sonra bunu yapmaktan vazgeçip, sadece onunla güzel bir dostluğu paylaşmanın hafifliğine bıraktım kendimi. Bir gün orta yaşlarda, etine dolgun, yüzünde kızılımsı lekeler olan, başına rengarenk bir eşarp bağlamış bir kadınla karşılaştım okulun kapısında. Yusuf'un annesi olduğunu söylemişti okulun hizmetlisi. Saygılı, içten tavırları, Anadolu şivesi ile konuşması, bakışlarındaki annelik şefkatinin sessiz izleri beni çok etkilemişti. Kelimelerinin içine sığamayan endişesiyle anlattı Yusuf 'un içine kapanıklığını, fırtına öncesi sessizliği andıran gergin suskunluğunu. Bir takım yaşanmışların ağır psikolojisi kadını belli ki korkutmuştu. Yusuf'un evdeki halini sordum; kardeşlerine sevecenliğinden, yumuşak başlılığından ve dinlediği şarkılardan bahsetti. Kadının benden bekledikleri yapabileceklerimden çok fazla olduklarını anlamıştım. Hiç tanımadığı birisi olmama rağmen bana öyle bir bakışı vardı ki; elimi kaldırıp, parmaklarımı şöyle bir şaklattığımda her şey çok güzel olacaktı... İçim acımıştı, utanmıştım çaresizliğimden... Eve döndüğümde yazılı kağıtların içinden Yusuf'a ait olanını arayıp buldum. Soruların tümünü doğru cevaplandırmıştı. Dilara'yı aramak geldi aklıma, şehirdeki herkesi tanıyor fikrine çoktan kapılmış olduğumdan bunu yaptım. Ahizenin diğer ucunda tükenmeyen enerjisini yansıttığı sesini duyduğumda "hadi bakalım, meşhur muhtarlık kayıtlarını açma zamanı" diye aramızda şakasını yaptığımız şekilde takıldım ona. Yusuf'un ailesi, bir devlet dairesinde çalışan babasının buraya atanması yüzünden birkaç yıl önce memleketi Sivas'tan bu şehre gelmiş. Üç kardeşin en büyüğüymüş Yusuf. Dilara'nın evine yakın bir apartman dairesinde oturuyorlarmış. Memuriyetten arta kalan zamanlarda küçük bir zücaciye dükkanını çalıştırıyormuş babası, Yusuf'un da yardımıyla. "Anlayacağın, sıradan bir aile, sanırım pek yardımcı olamadım. Peki sorun nedir? Tanıdığım kadarıyla Yusuf çok efendi, iyi bir çocuktur" diye konuşmasını bitirmişti Dilara. Sonraki haftalarda her şey olduğu gibi devam etmişti. Yusuf’un sakin, sanki yüzüne ebediyen yerleşmiş hafif gülümsemesi ile her zil çaldığında derin bir rüyadan uyanır gibi irkildiğini görmek dahil. Birkaç kez konuşmayı denedim onunla. Denedim. Kocaman siyah gözleriyle bakıp, dudaklarının kenarına ilişmiş gülümsemesi ile ürkek bir güvercin gibi görünmüştü bana. Mezuniyetten sonra Yusuf'u bir daha görmedim. Dilara'nın söylediğine göre psikiyatrik tedavi görmesi için bir hastaneye yatırmış onu ailesi. Hiç kimseyle konuşmuyormuş sadece annesinin bana bahsettiği küçük radyosundan şarkılar dinliyormuş... Her gün açarım radyomu, onlarca şarkı dinlerim belki, neden bugün düştü aklıma Yusuf'un anısı?.. Neden yarım kalmış bir şeylerin pişmanlığını hissettirdi bana bugün dinlediğim şarkılar?.. Gözlerinde ruhunu gördüğüm o çocuk nerede kayboldu acaba?.. Bunun cevabını bulabilir miyim?.. Tutabilir miydim o ruhun kanadından, tutabilir miydim Yusuf'u yüreğinden?.. Gözümün önünde eriyip kayboldu; göremeden, duyamadan çığlıklarını... Zamansız, beklenmedik, aniden bastıran çaresizliğimin bir rengi Yusuf'a ait. Apansız bir bakışın kuyusuna düşer ya insan, kaybolmuş bir ruhun karmaşık labirentinde bulur kendini. Öyle tarifsiz ve dehşetli bir boşluk ki gördüğü, kaçıp gitmek ister, kıpırdayamaz. Sonra gölgelerin arasından ilahi ışığı fark eder, bir "hoşçakal" fısıltısıyla kayıplara karışan ruhun ışığı. Boşluk darmadağın olur... Rüzgarın ıslığı duyulur yürekte... Kayboluşun sesi olur. Bir gün, takvimde işaretlenmemiş bir gün, görünmez sislerin ardından geri gelir... O vakit, hiç kaybolmadığı anlama vaktidir. Saklanmıştır bir yerde, sadece kendisinin bildiği, seçtiği bir yerde. Tıpkı Yusuf gibi. Şarkılarda saklanan Yusuf... eylül
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © eylül, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |