..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bir önyargýyý yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Modern > CENGÝZ MAÇOÐLU




10 Eylül 2007
Tanrýnýn Huzurunda  
HUZURSUZLUÐUN HUZURU

CENGÝZ MAÇOÐLU


“Bu solcularýn da ayrýcalýklý liderleri, dokunulmaz generalleri, söz söylenmez tanrýlarý yok mu? Polis örgütleriniz, hapishaneleriniz olacaksa, neden yaþamý kendime zehir edeyim ki?” Aynen böyle söylenmiþti. “Sevgili Tuna’cýðým” derken, Rus romanlarýnýn o kibar, kadýn karakterleri gibi içini dökmüþtü. Bu konuþmalara kadar Nilüfer, benim için gülünç, sefih, ancak bir öyküde eðlenceyle okuyabileceðim fahiþe karakterli biriyken, ansýzýn ona haksýzlýk ettiðimi düþünerek, duygularýmýn paha biçilmez elamaný oldu. Hayýr! Hayýr! Beni yanlýþ anladýnýz, ona tutkun falan deðildim. Tüm arkadaþlýklarýmýn duygusal deðeri bende aðýr basar. Bu düþünce deðiþikliðini, kendi açýmdan erdem olarak yorumluyordum. O akþam, inanýlmaz bir þey oldu ve Nilüfer gelmedi. Gelemeyeceðinin haberini de bana iletmemiþti


:CGAH:
TANRININ HUZURUNDA
Kafamda bir yanma hissettim. Dokunur dokunmaz korkuyla irkildim. O anda parmaklarýyla pansumanlarýmý kontrol eden kadýncaðýz ürkerek ellerini çekti. Hiçbir þey demeden az uzaklaþtý. Alnýmda þiþlikler olduðunun farkýna varýnca, alnýmýn bir yarýsýndan içime minicik bir acý sýzdý. Ayný anda baðýrmak istediysem de bunun gülünç olabileceðini düþünerek sessizce, baþýmýn ucundan ayrýlan kadýnýn taranmamýþ gibi duran, kýzýla çalan saçlarýný izledim.
—Ne istediniz canýnýzdan? Tanrý’yý gücendiriyorsunuz, ektiðiniz bir menekþenin, günün birinde sizin rýzanýz olmadan solma isteðini nasýl karþýlardýnýz?
Hafif gerilerek yüzümü buruþturdum:
—Siz! Siz… Neler diyorsunuz? Sadece akþamdan sabaha azýcýk mutlu girmek istedim. Hem yalnýzdým; benim için yalnýzlýk Tanrý’nýn huzurunda olmayla eþdeðerdir. Aramýzda kimselerin sözü olmuyor. Sarhoþ halimle daha doðrucuyum; bu yüzden Tanrý’ya yalan söyleme saygýsýzlýðýný kendimde bulamam. Bir zangoç kadar güvenilir olurum. Ah efendim! Neden içtiðimi soracaktýnýz, bunu düþünmeliydim. Ne hoþ onaylýyorsunuz beni. Baþýnýzý önünüze düþürürken omuzlarýnýzý görmeliydiniz... Kasýmpatýlarý bilirsiniz, kýþtan korktuklarý için deðil, Tanrý’nýn mevsim dengelerine karþý gelecek küstahlýðý kendilerinde göremedikleri için kapanýrlar. Kocaman çiçekleri baþ kestiklerinde, gövdelerini hafif bükerler. Omuzlarýnýz, aynen öyle eþlik etti baþýnýza. Baðýþlayýnýz efendim, çok konuþtuðumu biliyorum. Ha! Nerde kalmýþtým? Tamam, tamam. Tanrý’nýn huzurunda sarhoþtum. Ama böyle gülümserseniz dün geceyi size anlatamam ki… Þimdi daha belirgin görüyorum berrak yüzünüzü. Yataðýmýn bir ucuna oturun lütfen. Neredeydik? Tamam. Tanrý’nýn huzurunda… Aslýnda akþam olunca, Nilüfer’in huzurunda olacaktým. O da kim mi? O mu? O… þey, burada olmama küçük bir sebep de o sanýrým. Sebebin büyüðü kafasýzlýðým. Gözlerinizin karalýðý da baba tarafýndan miras deðil mi? Evet, yanýlmadýðýmý bilmek ne güzel sevinç… Ya dudaklarýnýza yerleþen gülümseme… Neyse, bunlarý geçelim. Televizyonlarda akþam haberleri baþlamak üzereydi. En son Nilüfer’in gelecek olmasýndan ötürü bakmýþtým saate. On sekiz otuz sularýydý. Bulvar’daki þu kilise sokaðýný her akþam bizim pencereden izlemelisiniz, ben de öyle yaptým. Perdeyi araladým kimsecikler yoktu. Oysa her akþam, görmek istemediðim herkes, oradan geçerdi. Ýþten kovulmama neden Elif karýsý, tam o saatte, yüksek topuklarýyla kaldýrýmlarý þakýrdata þakýrdata, bütünüyle görgüsüzlük giyinmiþ haliyle belirirdi. Bu akþam, erken geçmiþ olmalýydý. Özür dilerim, böyle kaba konuþtuðuma bakmayýn. Elif dediðim sonradan görme, gülerken ýsýran tiplerdendir. Önemli deðil olur mu caným! Ýnsan dediðin az ince olmalý. Neyse, sadece bizim sokak deðil ki boþ olan, Bulvar Caddesi de kalabalýðýný terk etmiþ, hoþ ýþýklarýyla sonsuz bir karanlýðý yüklenmiþti. Meðer “tezkere” görüþmeleri varmýþ televizyonlarda. Benim televizyon da açýk, fakat sessiz, o ara radyodan þarkýlar dinliyorum. Lacivert bir pijamam var, onunla asker düzeniyle odayý bir baþtan diðer baþa geziniyorum. Kulaklarým telefonda, mesaj sesini ne çok özlemiþtim bir gelse, vayih gelmiþ nebiler kadar nurlanacaktým. El savaþa girecek miyiz, girmeyecek miyiz, ikilemindeyken ben, bu yalnýz sevi insaný, Nilüfer’in, gelip gelmeme kaygýsýndaydým. Siz hep böyle dinleyici olarak mý kalacaksýnýz?
Herhalde, eski periler de böyle birilerini dinlerken hep sevecenlerdi, konuþacaklarý olur susmayý seçerler. Ama konuþmak için dudaklarý sanki çýrpýnýyordu. Küçücük, minnacýk bir kirazý yiyecek kadar aðzýný açtý, aðzý kiraz rengi sinmiþçesine kýrmýzýcaydý:
—Siz, hangi ildensiniz?
—Doðu illerinden…
—Siz, sanýrým Kars’lýsýnýz.
—Aa! Nasýl bildiniz ama?
—Hepimizin bir gizemi vardýr. Boyunuzu eski þairler görmüþ olsalardý, inanýn, size Tuðba diye ad verirlerdi. Kars’lý kýzlar…
—Bence siz yine Tanrý’nýn huzuruna dönün. Tüm bunlar, Nilüfer gelmedi diye mi oldu?
—Zaten dün, çokça sýkýntýlý bir gündü. Havada kýyameti aratmayan bir kargaþa vardý. Diþimin aðrýsýndan kahvaltý edemeden hastaneye gitmek durumunda kaldým. Hastane dönüþü bütün günü evde geçirdim. Arkadaþlarý da sattým. Kim bilir ne küfürler etmiþlerdir bana… Onlarýn sevdasý da kâðýt oynamaktý. Akþama kadar, aklýmýn ayarý bozulmuþçasýna saða sola sataþýp durdum. Üþümüþlüðümden olacak, kafamdan aþaðý geçiremediðim kýrmýzý kazaðýmý, öfkeyle sokaða fýrlattým. Aklým yelkenini almýþtý bir kere, bu davranýþýma sinirlenen bakkal Hayri Bey’i de yarým aðýzla tersledim. Öðle sularýnda kardeþime telefon açmam gerekirdi onu da bugüne erteledim. Tüm bu ertelemeler, bu kaytarmalar, kýzgýnlýklar, Nilüfer içindi. Onu beklemek güzelceydi. Son günlerde bu kýzý benim gündemime sokan ne deli dolu yaratýlýþýydý ne de ekþi yüzünün çekiciliðiydi. Sýra dýþý konuþmalarý da beni etkilememiþti. Nilüfer’i sigara yudumlarken izlerseniz; dumanlarýn arkasýna gizlenmiþ, ancak þiirlerde karþýlaþabileceðiniz kadýnlarýn, sevaplarýna günahlarýna tanýk olursunuz. Yaþamýnýn yirmi iki yýlcýðýna tonlarca sýkýntý sýðdýrmýþ. “Hiç yýlmadým” diyor. “Hep kendime benzemeye çalýþtým.” Sýkýntýlý dönemlerinde baþka arayýþlara da girmiþ olmasýna karþýn, dimdik ayakta olduðu kanýsýnda. Ýnanmadým elbette. Siz inanýr mýydýnýz? Sanmýyorum. Bakýnýz, yine Kasýmpatý narinliðiyle yanýtladýnýz beni. “Deniz’leri dinledim babamdan, kýsa sürdü onlarýn hikâyesi” dediðini anýmsýyorum. Deniz’in yakýþýklýlýðý dýþýnda baþka da bir yanýný deðerli bulmuyor. Neler anlatýyorum size? Boþ bulunmuþluðuma verin. Hangi Deniz olduðunu belirtmedim bile. Gerçekten mi biliyorsunuz? “Belki sevebilirdim onlarýn yaþantýlarýný, ama o aralar erkeklerin yaþam alanlarýmda yerleri, rujumdan sonra gelirdi. Hepiniz için cehennemin dibine kadar yolunuz var düþüncesindeydim. Devrimciler, kadýn iliþkilerinde çok mu farklýlar” diye bir soru yöneltti bana. Ben hiç kuþkusuz “elbette” dedim. Nilüfer “hadi be! Neyiniz farklý ki? Nereniz farklý…” Boþaldýðýnýzda bir faþistten, bir dinciden, bir burjuvadan ayrý þeyleri mi yaþýyorsunuz? Cephelerde zaferden zafere koþan savaþçýlar gibi bir kadýný yenmenin zevki sizin ki…” Aynen böyle söylendi o olmayan beyniyle. Bakýnýz yine kabalaþtým. Özür dilerim efendim. Þu bozuk aðzým olmasaydý, ah! Ne iþler bitirirdim ya… Dershanenin birine müdür olacaðým kesindi. Elif diye bahsettiðim kadýna bir yýðýn hakaret ettim diye dershaneden kovdular beni. O ördeðin derdi de derste okuduðum bir þiirmiþ. Þiiri öðrencinin biri çok beðenmiþ. Sýfat tamlamalarýný þiir üzerinden göstermiþ. Dersten sonra hýþýmla benim odaya daldý. Hiç duraksamadan “siz nasýl öðrencilere böyle anarþist þiirleri öðretirsiniz” demez mi… Ben de “Tanrý’dan korkmuyorum senin ahlakýndan mý korkacaðým” dedim. Ahlak lafýmý nasýl anladý bilemiyorum þikâyet dilekçesi yazdý. Tanýk olarak da kendisine askýntý çaycýyý göstermiþti. Huzur bozmaktan iþimden oldum. Ben zaten yirmi yedi yýl boyunca hep huzur bozuyordum. Ýlk annemin huzurunu bozmuþtum… Sýkýldýnýz mý? Öyle konuþmalarýna tanýk oldum ki bazý anlarda bir partinin siyasi kollarýnda falan sanýyordum. “Bu solcularýn da ayrýcalýklý liderleri, dokunulmaz generalleri, söz söylenmez tanrýlarý yok mu? Polis örgütleriniz, hapishaneleriniz olacaksa, neden yaþamý kendime zehir edeyim ki?” Aynen böyle söylenmiþti. “Sevgili Tuna’cýðým” derken, Rus romanlarýnýn o kibar, kadýn karakterleri gibi içini dökmüþtü. Bu konuþmalara kadar Nilüfer, benim için gülünç, sefih, ancak bir öyküde eðlenceyle okuyabileceðim fahiþe karakterli biriyken, ansýzýn ona haksýzlýk ettiðimi düþünerek, duygularýmýn paha biçilmez elamaný oldu. Hayýr! Hayýr! Beni yanlýþ anladýnýz, ona tutkun falan deðildim. Tüm arkadaþlýklarýmýn duygusal deðeri bende aðýr basar. Bu düþünce deðiþikliðini, kendi açýmdan erdem olarak yorumluyordum. O akþam, inanýlmaz bir þey oldu ve Nilüfer gelmedi. Gelemeyeceðinin haberini de bana iletmemiþti. Siz olsaydýnýz ne yapardýnýz Tanrý aþkýna? Beyaz önlüðünüzün baþka bir hemþireye bu derece yakýþacaðýný söylememiþtim. Kepinizin yuvarlak yüzünüze kattýðý anlam sanat incelemesi olmaya aday.
—Ben olsaydým buralara bu saatte gelmeye aday davranýþlar sergilemezdim. Birilerinin güzelliklerini abarttýðýnýzda, insanlar üzerinde kontrol gücünüzün geliþtiðine mi inanýyorsunuz?
—Siz beni yanlýþ anladýnýz hanýmefendi. 1.Dünya Savaþýný paylaþým sorunu çýkardý. Oysa bize, tarih derslerinde bir arþidük sebep olmuþtur denirdi. Nilüfer, burada olmamýn asýl sebebi deðil, sorunun önemsiz bir parçasý olmasýna raðmen öyle görülüyor. 1. Dünya Savaþý dedim de lise müdürümü anýmsadým. Sekiz yýl önceydi, Körfez Savaþý biteli iki yýl olmuþtu. Öðretmen lisesinde okuyordum. Liseler arasý bilgi yarýþmasýnda bizim okulu temsil ediyordum. Üç kiþiydik de ben en önemli üyesiydim grubun. Ben yaþantýlarým içinde çoðu zaman önemliydim. Kendimi fazla seviyor olmamdan olacak; yarýþmada “Çanakkale savaþýnýn kazanýlmasýyla dünyada yaþanan en önemli geliþme nedir” sorusunu anýnda deðil, biraz düþünerek “Büyük Sovyet Devrimi” diye yanýtlamýþtým. Grubun sözcüsüyüm ya, o yüzden önemliydim. Ne var bunda diyeceksiniz… Haklýsýnýz efendim, her þey olaðanmýþ gibi… Üç hata yapmýþtým birincisi, bir devrime büyük önadýný yakýþtýrmýþtým. Ýkincisi, Rus yerine “Sovyet” dedim. Üçüncüsü en büyük yanlýþým oldu; “devrim” sözcüðünü kullanmýþtým. O sözcük, o yýla kadar yasaklýydý. Bu nedenle lise müdürümü küçük düþürdüm, pos býyýklý, deðerli bir adam, o gün tüm dostlarýna rezil olmuþtu. Ergani’de birkaç gün müdürün “kýzýl” bir öðrencisi konuþulup durdu. Müdür, utancýndan haftalarca Milli Eðitim binasýna uðrayamaz oldu. Bununla kalsa iyi… Sonraki günlerde bir dilekçe yazýp, benim yanýtýmý doðru kabul etmelerine raðmen, bu sorunun bu biçimiyle sorulamayacaðýný belirttim. Devrim, Rusya’nýn kendi iç koþullarýyla geliþti diye bir de makale yazmýþtým. Milli eðitim, bana verdiði on bin liralýk ödülü geri aldý. Zamanýnda “Sovyet düþmaný” ilan edilen Boris Pasternak’ýn “Doktor Jivago” adlý kitabýný armaðan ettiler. Kitabý çok sevmiþtim. Dört saatlik bir tren yolculuðunda yarýladým. Dönüþümde ise bitirdim. Çehov’u bu yarýþma sayesinde öðrendim. Niye mi anlatýyorum? Bunlarý komiklik olsun diye Nilüfer’e anlattým, o da “sen solcusun” dedi. Melun solculara laf atarken artýk “siz” diye hitap etmeye baþladý. Nilüfer, gelmemiþti. Dakikalar ilerledikçe kýzýyor, bu zengin erkek düþkünü kýza salya sümük küfürler sýralýyordum. Eðer gelmiþ olsaydý, zengin erkek düþkünü demeyecektim. Þimdi hak ettiðini düþünüyorum. Ben böyleyim iþte… Çok acýmasýzým, bencilim. Bana, Çehov’un “Hoppa Kadýný Olga Ývanovna’yý” anýmsattý. Yalnýz bir farkla ki; ben kocasý Dimov deðil, metresi olduðu “ressam” olmak istiyordum. Bu kýzgýnlýkla kendi kendime söyleniyordum. “Sen kendini ne sanýyorsun sürtük, içindeki coþkularý açýða çýkaran benim. Tamam! Samsun’un önemli yüzlerinden biri deðilim, ama senden faydalanmak da istemiyordum. Yoksa bir boþluðuna getirip… Defalarca þarap içtik, yapamaz mýydým? Görüþme önceliði, benim olmalýydý.” Kýzcaðýza etmediðim hakaret kalmadý. Oysa erkeklerin ne tip alçakça duygularý olduðunu, defalarca anlattým ona. Bu samimiyetimi görmek istemedi. Yalnýzlýðým, beni bir tür mutluluða doðru sürüklemeye baþladý. Kilise’nin karþýsýndaki büfeden son kalan paramla raký almaya çýktým. Merdivenleri çýkarken baþým döner gibi oldu. Hýzlý adýmlarla içmeye acelem varmýþçasýna kapýyý açtým. Sanki… Sanki unutmak isteyip de unutamadýðým bir þeyler vardý beynimde. Öylesine bir köþede býrakýlmýþlardý…
Beyazlý Peri, yumuþak elleriyle gözlerini ovuþturarak:
—Kapýdan içeri girdiniz, dengeniz kayboldu ve gözleriniz açtýðýnýzda buradaydýnýz öyle mi?
—Hayýr, asýl sorunun tam baþýndaydým.
—Daha baþýnda mýsýnýz? Yan tarafta acýlarýyla bekleyen baþka hastalara bakacaðým. Size sakinleþtirici vereyim.
—Ne gerek efendim, siz bu dinleme tarzýnýzla zaten o ilacýn görevini yerine getiriyorsunuz.
—Beni gururlandýrdýnýz bey efendi. Umarým, Tanrý da sizi onurlandýrýr.
—Aklýma Berfin’e mektup yazmak düþtü.
—Berfin… Ne güzel isim öyle.
—Ýsminden de güzelce dudaklarý, gamzeli yanaklarý, sim siyah saçlarýyla benim periþanlýðým, benim avuntumdu. Tanrý’nýn huzurunda bu yüzden kendimi sevinçli buluyordum. Böyle yalnýzlýklarda onunla, konuþur, içimi döker, sever, sevilir, seviþir, kýzar, kavga ederdim. Tam yaný baþýmda kömür karasý gözleriyle az sonra sarhoþ olacak yüzüme çýldýrasýya bakýyordu. Bana Prometteus’um derdi. Ýçirip içirip sarhoþ ettirecek, üstüme gelerek aðlamamý saðlayacaktý. Sonra baþýmý iki eli arasýna alýp tam göðsüne yaslayýp, doyacaðým çoklukta beni öpecekti. Onunla adeta ruhum, bedenim özgürleþiyordu. Düþlerime girmiþti yýllar sonra. Çok acý veriyordu. Ha! Mektubu þimdi hatýrladým. Bir dakika zaman veriniz. Gömleðim nerde? Tamam burada. Ýyi de beni kim getirdi buralara? O durumdayken gelemezdim. Buldum iþte mektup. Alýnýz lütfen! Okuyunuz! Seslice okuyunuz, neler yazdýðýmý pek hatýrlamýyorum:
“Berfin Merhaba,
Ne kötü bir akþam! Böylesine hiç mutsuz olmamýþtým. Yanýmda sen yoksan eðer, baþka hiç bir þey beni mutlu etmiyor. Kaç kez yazmak istediysem; kendime hep “ne rezil adamsýn! Ne aþaðýlýk adamsýn! Hangi çekinmezlikle yazarsýn, yerle bir etmek istediðin birini ne diye sorarsýn ki?” diye sordum. Sence de bu adilik deðil mi? Son telefon konuþmamýzý anýmsar mýsýn? “Seni adi, þerefsiz… Neler vermedim ki sana? Ne istedin bizden?” Ve o sonu gelmezmiþ gibi uzayýp giden çýðlýklarýn… Ne bileyim, ellerimin bir iþe yaradýðýný sana dokununca anlamýþtým sinemalar sokaðýnda. Nasýl anlatsam, sözcükler yetersiz, seni birinin kollarýnda düþünmek korkunçluðu mu, incecik, limon dilimine benzeyen dudaðýnýn kýyýsýnda, seni ben gibi öpme arzusunda bir herifin sana kocalýðýný mý, yoksa karþýmda görsem bir an bile düþünmeden öldüresim gelir dediðim adamýn senin sevme gerçeði mi? Daha ne sorular… ne çýkmazlar…
Berfin, gözümün nuru, anlayacaðýn bir roman okuduðumda ya da bir baþýma bir þiir seslendirdiðimde yüksek sesle delirmiyorum. Seni artýk sýðdýramýyorum bir metne veya bir dizeye. Sanýrým beni sevme yeteneðini kaybettin, bir olasýlýk ki sevmezliðin ötesinde aþaðýlýkça buluyorsun beni. Geçen yaz Ýstanbul’ gittim. Sultanahmet’te bir çay bahçesi vardý ya; hani, bir polis kovalamacasý sonrasý sýðýndýðýmýz yer… Orada seni aradým tüm coþkumla. Bir de S. Faik’i… Seni aradýðýmý yazar bir dergiye diye… Su örneði bir kalabalýktan gölgelerini býraka býraka akýp giden boyundan söz eder de… Onlarcasý geçti de seni çaðrýþtýracak birinden eser görünmedi. Alman turistlere rehberlik hizmetleri veren kýzýn gülüþüne yanaðýndan bir çizgi vermiþsin, ama onun da kalbinde sanki az sonra hizmetinin karþýlýðýný alma hesabý yatýyor gibiydi. Benim nedenlerimi nereye koyuyorsun? Haklýsýn sana bekletmekten, acýdan baþka bir þey de veremedim. Anneni memnun edemediðim için hala piþman deðilim. Týpký seni sevdiðimden duymadýðým gibi… Ben nelere piþman olmadým ki… Yýllardýr kimse, bana sen gibi bakmýyor!
Çok þey geçiyor içimden çok! Yazarken ifade edemiyorum. Konuþmak istiyorum. Esasýnda, beni anlayacaðýný umaraktan konuþmak istiyorum. Berfin, bir tanem! Ben, galiba bittim. Yeryüzünde olmanýn bile fazlalýk olduðunu düþünmeden edemiyorum. Sanýrým tüm tutkularýmý yitirdim. Tükettim aþklarýmý, dostlarýmý, kardeþlerimi, davamý… Öyle görülüyor ki zamanla yarýþýyorum. Sözgelimi, gece yürürken ansýzýn, deli bir merminin kafama saplanacaðýndan ürküyorum. Arkama dönüp bakasým geliyor, tanýdýk bir ses, korkaklýðýmdan olacak, eski arkadaþlarýmdan birinin sesine benzetiyorum. Unutmuþ gibi yapýp, banyoda þofbenden sýzan gazla ciðerlerimin parçalandýðýný gözümün önüne getiriyorum. Ya da dostum Anýl’ý arayýp “ güle güle Anýl, vakit tamam” diyesim geliyor. Öyle ya; Anýl þiiri çok seviyor. Bende gönlü kalmasýn diye bir þair gibi vedalaþmak istiyorum. Bence en güzeli seni arama korkusuzluðunu gösterip “Berfin, beni bir aslanýn kafese týkýlmýþ haliyle anla, seni kocaman sevmiþtim” yakarýþýyla birlikte önümdeki rakýnýn zehirlendiðini bile bile “son” içimimi yapmalý…
Görkemli bir romanýn kahramaný gibi küsüp gitmek var þu yýldýz alacasýna boyanmýþ gökyüzüne… Az ileride dalga dalga böðüren denize, þu sokaklarýn sarhoþlarýna, gün ortasý slogan atan solcu gençlere, yan dairedeki çýðlýk çýðlýða seviþen delilere, en sevdiðim þehirlere… Ýzmir’e… Bu kenti sen yaþadýn diye sevmiþtim. Ýstanbul’a… Günün birinde uðrarsan bu kente, Gülhane’deki cevizin dibinde arama beni. Nazým’dan sonra orasý açýða çýktý. Sen yine de Sultanahmet’teki “Havuzbaþý”ýnda beni ara. Tramvayýn pencere kenarýnda, seni süzen bir çift göz olacaktýr… Paris’e… Havana’ya… Koþullarýn olgunlaþýrsa Havana’ya uðramayý son arzum olarak gerçekleþtir. Castro’ya bir döneðin saygýsýný sunarsýn. Bunu mutlaka yap. Yapamadýðým o kadar çok þey var ki… Alçakça yaþama duygularýmdý, beni bu gece Tanrý’nýn huzurunda huzursuzluða iten nedenler.
Seni sevmiþtim… Çok sevmiþtim… Büyük sevmiþtim… Nefretim de, intikamým da büyük oldu. Her þey gönlünce olsun… Bu arada; Kuþadasý’ndaki telefon olayýndan ben sorumlu deðilim. Gelen bir telefonu yanýtladým. Kimseyi aramadým.”
—Ama siz… Siz…
—Düþündüðünüz gibi deðil. Aklýmdan geçmiyordu deðil. Zaten cesaret edemezdim de… Mektubu yazýp cebime koydum. Kapý “tak… tak” vuruldu. Rakýnýn kokusu sinmiþti bardaða, son yudumu da alýnca, midemin dýþýma akacaðýný sezdim adeta. Kapýya yöneldim, sürgüyü gevþetir gevþetmez, bir yüz belirdi, ama seçemiyordum, erkek mi, kadýn mý, belirsiz bir sima. Bir þeyler mýrýldanýyordu anlamadým. Zaten anlamama imkân yoktu. Beni kim getirdi? Burasý acil servis mi?
—Sizi gece yarýsý bir hanýmefendi getirmiþ. Nilüfer dediðiniz sanýrým. Bir ara telefon açmýþ size gelememe nedenini söyleyecekmiþ ki, sarhoþ halinizle bu mektuptan birkaç satýr okumuþ olmalýsýnýz; zehirden söz etmiþsiniz. Kýzcaðýz, koþtura koþtura gelmiþ, kapýyý aceleyle açýnca baþýnýzý çarpmýþsýnýz. O, gitti. Eþi yoldaymýþ.
Budalaca hemþire hanýmý dinledim. En son kapýdan çýkmak üzereyken, “bence siz bir psikologa görünün” diye bir öðütte bulundu. Bense, bir hemþireyi bile delirtecek düþüncelerimle baþ baþa, sakinleþtiricinin etkisiyle uyumak istedim.



.Eleþtiriler & Yorumlar

:: iyiden ote bir basarý..
Gönderen: SibeL Acar / Kocaeli/Türkiye
29 Eylül 2007
Okurken zaman zaman cumle baslýklarýnda ''Burasý hangi anlatýmýn devamý olabilir'' diye takýldým. Bu anlamda biraz ifade butunlugu gozden gecirilebilir diye Dusundurdu ancak anlatýmdaki canlýlýk ''Kesinlikle sonuna kadar okumalýyým'' dedirtti. Kelimeleri acýmadan kullanmýssýn:) buda ifadeyi zengin kýlmýs. Okuyucu olarak bence iyiden ote bir basarý. Ayýrdýgým vakit bosa gecmedi:) Devamýný beklerim. Basarýlar Cengiz..

:: varolandan öteye bakmak gerekir
Gönderen: deniz güneþ / Ankara/Türkiye
29 Eylül 2007
Aslýnda okuduðum þey çokta farklý deðil nilüfer ve erkekler beklenen þeyleri çok güzel anlatmýþsýn evet aþýk olduðun berfin huzur bulduðunda o ama beklediðin nilüfer tanrýnýn huzurundaki huzursuzluðun bu sanýrým ne beklediðin ve ne istediðini farkettiðinde herkesi kendinde dahil affedebilirmiþsin gibi geliyor hiç birimiz sandýðýmýz kadar güçlü deðiliz ve aslýnda hepimiz aynýyýz

:: Her kadýn bir Nilüfer dir
Gönderen: meltem yýlmaz / Ýstanbul/Türkiye
29 Eylül 2007
Daha önceleri kimbilir kaç kere duyduðumuz kelimelerin, sizin kaleminizden baþka bir anlam kazandýðýný farkettim.Kelimeleri harmanlamanýz yaratýcý, cümleleriniz çok þýk,fakat süslü cümleler kurmak adýna, öykünüzün akýcýlýðýndan yer yer vazgeçmiþsiniz.Okuyanlarýn,''aman hadi þu cümle bitsin de, ne olacak anlayalým''demesini istemezsiniz sanýrým.Hele de kadýn okuyucularýnýzýn...Unutmayýn, bütün kadýnlar birer Nilüfer...:)

:: yüksek topuklar
Gönderen: Emrah Cem Altan / istanbul/Türkiye
29 Eylül 2007
Tek kelimeyle harikaydýn abi,kadýnlar ve devrimciler ironisi,yüksek topuklar bide o kelime yok mu bitirmiþ,solculuðun devrimci olmanýn yada en kaba haliyle bi partizan olmanýn,yada daha acýk sölim bütün gün oturup nasýl devrim yapýcam diye düþünmenin yada böle bi sorumluluk hissetmenin aslýnda gereksizliðinden dem vurmuþun sanki nilüferde,aslýnda solculuða karsý olan bi önyargý hissetim o kadýnda bide sen solcusun derken önyargýlýydý sanki,sayet 12 eylül den kalma bi durum önyargý,ve bi haklýlýk göstergesi,yani devrimci adam baska biþiyle ilgilenmez herseyi kapitalizme yorar ki nilüferde kendini o olguya kaptýrmýþ sen solcusun derken hakkýndaki düþünceleri böyle geliþmiþ,neyseki bence bazen bu üzerimize yük olan devrimci kimlikten kurtulmalý en azýndan kadýnlar konusundaki ilgimizi onlar göstermeliyiz,berfine gelince berfin gibi bi karakteri 21.yüzyýlda býrak bulmayý hayal bile edemessin.. saygýlar abi, he bide kadýnlar konusunda daha bi akýcý olabilirsin ;)

:: Hayata dair;
Gönderen: caner can / Ýstanbul/
28 Eylül 2007
Gerçekten hoþ çalýþmalar olmuþ arkadaþýmýzý tebrik ediyorum. Herkesin kendinden bir þeyler bulabileceði sürükleyici öyküler... Kelime secimleri ve anlaþýlýr dili de özellikle beðenilerimin arasýnda.zevkle okudum ve beðendim.Baþarýlarýnýn devamýný diliyorum ...

:: tebrikler
Gönderen: umut solmaz / Ýstanbul/Türkiye
22 Eylül 2007
öykü karakterlerinin psikolojilerini yansýtma açýsýndan önemli ayrýntýlar yakalmýþsýnýz.Öykü tekniði açýsýndan fazla incelem þansým olmadý belki bunun için birikimim yetersiz kalabilir.Ama þu var ki öyküdekiNilüfer karakteri belkide günümüz genç kadýn tipini analiz etmek açýsýndan bir çerçeve gibi duruyor karþýmýzda.Bu açýdan tebrikler.Ayrýca öyküdeki anlatýcý bir hemþire ile aralarýnda çok kýsa bir zamaný kapsayan durumda çok iyi gelgitlerle gözümüzün önünde adeta bir filmm sahnesi canlandýrmaktadýr.Cengiz yüreðine saðlýk.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn modern kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Samatya'da Ay Iþýðý Cinayeti
Gebze'de Bedava Bir Gün
Çið Gözlünün Yanýnda
Aj (L) Anýn Karmaþasý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kertenkele ve Ben

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sosyal Ýliþkilerde Akýl Tutulmasý ve "Jeanne" Eyre... [Roman]
2 Yazý [Deneme]
Dostoyevski'nin Sosyal Gerçekçiliði [Eleþtiri]
Zayýf Tel Kompleksi ve Fatih Altaylý Gazeteciliði [Eleþtiri]
Bir Seçim Masalý ve Mýzýkacý Hafifliði; Dtp"nin Ýflas Ettirdiði Gazetecilik ve Siyasetçilik [Eleþtiri]
Diyarbakýr Mýzýkacýlarý [Bilimsel]


CENGÝZ MAÇOÐLU kimdir?

Bir yayýnevinde eðitim yayýnlarý editörlüðü ve çocuk edebiyatý yayýnlarý danýþman editörlüðü yapýyorum.

Etkilendiði Yazarlar:
çehov, gogol, nazým hikmet, nevzat çelik, emma goldman, bakunin, orhan veli kanýk, cemal süreya ve daha niceleri...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © CENGÝZ MAÇOÐLU, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.