İnsan bir küçük dünyadır. (Mibres Kosmos) -Demokritos |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloğlu Şehit anası gözyaşları içinde soruyor. “En çok ne gücüme gidiyor biliyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden maaş alan ve pkk’ya “terörist bile diyemeyen” bu insanlar hakkında bir şey yapılmaması. Cumhurbaşkanı bunları nasıl muhatap alıp konuşur? Benim oğlum bunun için mi öldü? Benim oğlumu şehit eden bu teröristler, Meclis Kürsüsünden istedikleri gibi konuşuyor, üstelik devlet bunları besliyor, maaş veriyor. Benim oğlum bunlar uğruna mı şehit oldu? Hukukçulara danışacağım, bu insanları dava edeceğim, oğlumun hakkını arayacağım.” Muhalefetin yapamadığını bir şehit anası yapıyor. İşte bu kadar! Hadi bakalım cevap verin bu haklı sorulara. Cevap verin. Soran ben değilim. Ekranda gözü yaşlı şehit anası soruyor. Şehidin mezarı hala taze iken soruyor. Mehmetçiğe kalleşçe arkadan saldıran, sivil halkı çocuk, kadın, yaşlı demeden katleden, aşağılık, insanlıktan nasibini almamış, vatan haini bu soysuzlar sürüsüne terörist diyemeyen ve en az onlar kadar suçlu olan bu “yüzsüzler” utanmadan pkk teröristlerini "özgürlük savaşçıları" olarak tanımlıyorlar. Bunun hesabını kim soracak? Gelin de çileden çıkmayın! Bu ana haklı değil mi? Terör örgütüne karşı savaşan oğlunu kaybeden bu anaya ve şehide bu kadarını borçlu değil miyiz? Kalleş pkk ya açıktan açığa destek veren, dokunulmaz hakkına güvenerek teröristlere sahip çıkan ve meclisi işgal eden bu insanlar hakkında hiçbir yasal işlem yapılamayacak mı? Evet, “Yan Gelip Yatma Yerinde” ardı ardına şehitler veriyoruz. Sayın başbakanımız öyle buyurmamışlar mıydı? Orası yan gelip yatma yeri değildir diye. Meraka mucip sormadan edemiyoruz? Sizin oğullarınız nerede sayın Başbakanım? Onları nedense (!) yan gelip yatma yerinde görmek bir türlü kısmet olmadı. Şaibeli çürük raporları (!) ile askerden, şerefli vatani görevden kaçan oğullarınız nerede? Bakın Türk Halkı oğullarını, fidanlarını sizin aciz, basiretsiz, korkak, ABD’ye ve AB’ye tamamen bağımlı dış politikalarınız yüzünden kaybetmiyor mu? Sizin oğullarınızın “yan gelip yatması” için her gün can vermiyorlar mı? ABD tarafından tezgahlanan kukla (!) kürt devletinin hayali içinde boğulmuş olan bu teröristlere yanıt bir Kürt vatandaşımızdan geldi. Acılı baba içerde Kürtçe ağıtlar yakılırken, pkk terörüne ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın etnik kimlikleri üzerinde politika yapmaya çalışan vatan hainlerine en güzel yanıtı verdi.“Güya bizim hakkımızı savunuyorlar. Onlar kim oluyor da bizim adımıza savaştıklarını söylüyorlar? Biz yalnız Türk Devleti ve Türk Bayrağı için savaşırız. Kurtuluş Savaşında da bu böyle oldu, şimdi oğlumuzu bu vatan için şehit verdik”. İşte bu kadar! 8 askerimiz kayıp, devlet bir şey yapamıyor. pkk terör örgütüne üye olmak ve yataklık yapmaktan sanık sözde milletvekili (!) ve davası hala devam eden aysel adlı bu şahıs haddini aşan ve yüzsüz bir açıklamada bulundu. “Eğer istenirse, 8 askeri bulabiliriz” Kimsin sen? Kim oluyorsun da bu kadar rahat bir açıklama yapabiliyorsun? Meclis kürsüsünü işgal eden bu şahıs, Türk Devletine açıktan açığa siz acizsiniz, siz beceriksizsiniz, ne hükümet ne de ordu olarak hiçbir şey yapamazsınız ama ben tek başıma eğer canım isterse 8 askeri şıp diye bulur, getiririm diyecek kadar cüreti nerden buluyor? Bu açıklama, sözde milletvekili (!) pkk yanlısının “açık itirafıdır”. Bu şahıs, kendi ağzıyla yakalanmıştır. Bu bile pkk terör örgütü ile açıktan açığa bir bağlantısı olduğunu, örgüt içinde sözünü dinlettiğini, en önemlisi “emir verebilecek” konumda olduğunun bir göstergesi değil mi? Yani koca Türkiye Cumhuriyeti Devlet olarak, ordu olarak hiçbir şey yapamayacak ama sen parmağını şık diye şıklatınca “kaybolan askerleri elinle koymuş gibi bulacaksın”. İnsanlar nasıl diye sormaz mı? Bir Allah’ın kulu bu soruyu sormaz mı? Evet, bunlar son üç günde televizyon ekranlarına yansıyanlar. Ya yansıtılmayanlar? Üç gün boyunca ABD’den “icazet beklentisi” ile 12 şehit daha verilmesine yol açanlar? Onların beceriksizliği, korkaklığı, Washington ve Brüksel’e olan “bağımlılıkları” yüzünden sürekli şehit verdiklerimiz. Açıkça geciktirilerek paçavraya dönen teskere komedisi. Hiçbir hükmü olmayan, yaptırım gücü bulunmayan ve askerin elini kolunu bağlayan ve özellikle “operasyon yapılmaması” için çıkartılmış beş para etmez bir kağıt parçası. Bağıra çağıra, düşmana ve yedi düvele ilan ede ede planlanan bir operasyon hazırlığı. Öyle bir hazırlık ki, teröristlere kendilerini korumak, kaçmak ve saklanmak için fazlasıyla zaman kazandırmak amacıyla sürekli Türk Ordusunu bilerek oyalayan bir operasyon komedisi ve ABD’den “icazet” beklentisi. Yani, ben vatanımı savunmak için zaten vatanımda terör estiren ve bu toprakları kana bulayanlardan izin alacağım. Yani gidip bizzat düşmanın kendisinden izin alacağım. Böyle bir komiklik nerede görülmüştür? Bunun adı olsa olsa “iş birlikçiliktir”. Başka bir şey değildir. Ve sokaklar. Canı yanan, ailesinden en az bir kişiyi vatan toprakları için şehit vermiş olanlar, onların acılı aileleri, yakınları, arkadaşları ve bir avuç vatan sever dışında maalesef kimseyi göremedik. Özellikle, “biz ermeniyiz, biz Hrant Dink’iz” diye salya sümük yürüyenler nerede? Sözde özgürlük savaşçıları nerede? Hani insan hakları diye yırtınan, işlerine geldiğinde Türkiye’yi kendi vatanlarını hiç utanmadan, arlanmadan yabancı hakemlere şikayet edenler ve böylelikle Türkiye’yi uluslararası arenada küçük düşürdüklerini, aşağıladıklarını ve intikam aldıklarını zannederek mutlu olanlar, yabancı hukukçulardan medet umanlar, insan haklarının sözde (!) bir numaralı savunucuları nerede? “Biz ermeniyiz” diye pankart açmayı “marifet sananlar” neredesiniz? “Biz Türk’üz” diye pankart açmak “zor” mu geldi? Türklüğünüzden “utanç” mı duydunuz? Yoksa zaten kendinizi Türk olarak “hissetmiyor” musunuz? Yani, Amerikan vatandaşlığına geçmeye şunun şurasında ne kaldı ki şarkıları mı söylüyorsunuz? Kimliğinizden, öz benliğinizden bu kadar mı “utanç” duyuyor, bu kadar mı öz benliğinizden “nefret” ediyorsunuz? Türk olmaktan “utanmayı” ve “nefret etmeyi” size “kimler öğretti”? Huuuuuuuuuuuu neredesiniz? Üç ayda bir Anıtkabire gidip çelenk bırakarak vicdanlarını rahatlatan ve bu şekilde vatandaşlık görevlerini yaptıklarını düşünen tatlı su aydınları, sözde entelektüeller, mürekkep yalamışlar, enteller danteller neredesiniz? İşbirlikçi basın, satılmış mütareke medyası neredesiniz? İlk gün Atatürk fotoğrafı ve Türk Bayrağı fonu ardında, salya sümük ağlayarak program yapan sözde programcılar, sayın başbakanımızdan zılgıt yedikten sonra neden hiç sesiniz çıkmaz oldu? Bu iç karartan ve 1919 yılının karanlık atmosferini yansıtan bu liste uzaaar gider. Bugünkü tabloyu bundan 20 yıl önce gören ve yazılarıyla bizi 20 yıldır uyaran büyük usta Atilla İlhan’ın bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyoruz. Onun naklettiği gibi, İzmir’de bir anıt vardır. İzmir’e kurtuluşta ilk giren ve orada işgalci yunanlılar tarafından pusuya düşürülerek şehit edilen Türk Askerlerinin anısına dikilmiştir. Üzerinde iki kelime yazar. VATAN ve NAMUS! Ölünecekse, yine bunlar için ölünecek. Ne diyordu, GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VATAN SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA GERİSİ AYRINTIDIR!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |