Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
Müzik, bir milletin sahip olacağı en önemli ayırt edici unsurlardan biridir. Bir milleti millet yapan temel duygular, korkular, sevinçler, hüzünler; o milletin müziğinde ortaya çıkar. Plato bunu “Müziği değiştirirseniz sitenin duvarları yıkılır.” sözüyle vurgulamıştır. Her milletin müziği, bireyleri birbirine bağlamak için elde edilebilecek en değerli gerçekliktir. Türk Sanat Müziği de Türklerin yıllar boyu üretip geliştirdikleri ve Osmanlı sarayında zirveye çıkardıkları müziğimizdir. Cumhuriyete adım atılan ilk yıllarda bu müzik üzerindeki baskı ve engellemeler incelenmeye değerdir. Aydınlatacağımız noktalarla, müziğin, milliyetçilik üzerinde nasıl etkilerinin olduğu da gözler önüne serilecektir. Bu araştırma da işte, sanat müziğinin evrelerde yaşadığı sıkıntıları ve değişimlerini açıkladıktan sonra cumhuriyet döneminde, bu müziğin, yeni bir düzene oturtulması için nasıl çabaların harcandığını, yapılanların ne ölçüde başarıya ulaştığını açıklamaya çalışacaktır. Konunun incelenmesinde kullanılan kaynaklar büyük bir oranda benzer bir görüşü savunmaktadır. Buna göre, cumhuriyet döneminin Türk Müziği üzerinde bir baskı kurduğu ve gelişmesinin önüne bir set çektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca çeşitli akademik araştırmalar incelendiği gibi, büyük müzisyenlerin dönemlerini ve yorumlarını anlattıkları yazılardan da faydalanılmıştır. Çalışmada kullanılacak metodu pek de seçme şansı olduğu söylenemez. Osmanlı’dan cumhuriyete değişimden söz ediyorsak, kronolojik bir yol izlenileceği söylenebilir. Dönemlerde yaşananlar da ayrıca örneklerle, sırayla tartışılacaktır. İncelemelere Osmanlı döneminde Türk Müziği başlığıyla başlayıp ardından cumhuriyet dönemine geçecek, yaptırımlardan bahsedip alt başlıklarda ayrıntıları inceledikten sonra müziğin üzerinde neden o kadar durulduğunu ve müziğin ne noktada önemli olduğunu tartışacağız. II OSMANLI DÖNEMİ i) Osmanlı’da Klasik Türk Müziği’nin Gelişmesi: Klasik Türk müziği, sanılanın aksine, 10. yy’dan beri varolan bir müziktir. Asırlar boyu gelişerek, kendine yeni özellikler edinerek Osmanlı dönemine kadar gelmiştir. Sarayda da çok büyük destek bulan bu müzik padişahların ve saray çevresinin sevgisini kazanmakla birlikte, halkın da dinlediği müzikler arasında yer almıştır. Yıllar yılı kulaktan kulağa, hocadan öğrenciye aktarılan eserlerin belli bir kurala göre yazılmaya başlanması, yani nota sistemine geçilmesi ise Klasik Türk Müziği’nin evrilmesindeki en önemli dönemeç olmuştur. Batılı notaların Türk müziğine girmesi ile çok temel bir problem ortaya çıktı; transpozisyon . Ayrıca batı müziğinin temel enstrümanlarından olan piyanonun Türk müziğine girmesiyle de ara ses problemi çıkar. Zira batı müziğinde 2 ara ses varken Türk müziğinde 16 ara ses vardır. Bu nokta da ileride değineceğimiz, tek seslilik - çok seslilik konusunda önem arz etmektedir. Osmanlı’da Türk müziği beş temel gruba ayrılmaktaydı: 1. Cami Musikisi 2. Tekke Musikisi 3. Mehter Musikisi 4. Fasıl Musikisi 5. Piyasa Musikisi Saray ve elit kesimin dinlediği müzik daha ağır olan fasıl musikisi olurken ; halk daha çok dini müziği ve piyasa musikisini tercih etmiştir. Mehter musikisi ise çok da değer görmemiştir. ii) Dede Efendi Örneği ve 2. Mahmut Islahatları Dede Efendi Osmanlı sarayında 3 padişahla çalışmış, Klasik Türk Müziği’ne 5 yeni makam kazandırmış, ünü sınırların dışına yayılmış, günümüzde de eserleri solmamış değerli bir bestecidir.Sarayda yaklaşık kırk yıl çalışmıştır. Sultan 3. Selim zamanında çok değer verilen klasik müzik, 2. Mahmut’la birlikte gözden düşmeye başlayıp Sultan Abdülmecid’le iyice istenmeyince de sarayı terk etmiş, kendi deyimiyle “oyunun tadının kaçtığını” söylemiştir. Sultan 2. Mahmut yenilikleriyle tanınan bir padişahtır. Çok vurgulanan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması eyleminin müziğe de büyük etkileri olmuş; böylece Mehterhane ortadan kaldırılmış ve yerine batılı tarzda bir koro olan Musika-i Hümayun kurulmuştur. Bu, Türk Müziği’nin etkinliğini azaltıp batılı müziğe yönelmek için atılmış ilk adım olarak değerlendirilebilir. Fakat Türk Müziği’nin tasfiyesi hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. III CUMHURİYET DÖNEMİ i) Kuruluş Yılları ve Baskı Dönemi Cumhuriyetin ilk yıllarında, Klasik Türk Müziği üzerinde, çok yoğun bir baskı olduğu görülmektedir. Osmanlı’da batı müziği, Türk Müziği ile birlikte dinlenebilirken; cumhuriyet döneminde Türk Müziği’nin önü kesilmek istenmiş, batıya yönelme çabaları hız kazanmıştır. Cumhuriyet, Osmanlı kadar toleranslı olamamıştır. Bunun temel sebebi olarak; Klasik Türk Müziği’nin, tekke ve zaviyelerde icra edilen tasavvufi müzikle büyük bir bağının olması ve tamamen kopulmaya çalışılan Osmanlı’nın mirası olmasının büyük etkisi vardır. İlk yıllarda birçok kısıtlamadan söz edilebilir. Hatta bazen uygulamalar yasaklar olarak ortaya çıkmıştır; fakat tüm bu engellerin karşısında yurdun dört bir yanındaki musiki cemiyetleri de faaliyetlerini yıllar boyu sürdürmüşlerdir. Cumhuriyet yönetiminin Türk Müziği üzerindeki baskılarını anlamak için birkaç yaptırıma göz atmak yerinde olacaktır. 1. 1923 yılında, Osmanlı’dan beri gelenek olagelmiş, kulaktan kulağa eser aktarma işine bir son vermek (eski eserleri kayıt altına almak) ve Türk Müziği dersleri veren Musiki Encümeni kaldırılıp bünyesinde batı tarzında müzik eğitimi verilmeye başlanmıştır. 2. 1926’da yeni cumhuriyetin yenilikçi genç müzisyenlerinden bir grup, Türk Müziği’nin yerini ancak halkın içinden gelen bir müziğin, halk müziğinin, doldurabileceğinin öngörülmesi üzerine Anadolu’ya türkü derleme gezilerine çıkmıştır. Böylece batı müziği eğitimi alan genç bestecilere milli bir tema oluşturulmaya çalışılmıştır. 3. Aynı yıl İstanbul Dâru’l-Elhan’ında Klasik Türk Müziği yasaklanmıştır.Bu müziğin yayılamaması için de tekke ve dergâhlar kapatılmıştır. 4. Yine 1926’da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda Klasik Türk Müziği eğitimi verilmesi de yasaklanmıştır. 5. 1934-1936 yılları arasında Türk Müziği’nin radyolarda yayınlanması da yasaklanmıştır. Mustafa Kemal ve yeniliklerin mimarları, bu yasaklarla, kısıtlamalarla değişecek olan Türk Müziği’nin, yani yeni cumhuriyet müziğinin, tüm dünyayı etkileyeceğini savunmuşlardır. Yapılmaya çalışılan şey, mili müziğe batı tekniği karıştırılıp deyim yerindeyse sulandırmak olmuştur. Böylece o eski musikinin saraysal ve dini yönü ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Fakat yapılan temel hata, o dönemde uygulanan tüm politikalar gibi, müzik alannda da ani bir değişimin hedeflenmesi olmuştur. Müzik yıllar yılı aktarılan bir değerdir ve o dönemde de Türk halkı, yeni müziği kabullenmeyerek tepkisini ortaya koymuştur. İşte arabeskin bir müzik türü olarak canlanıp gelişmesi de bu yıllardan başlar. Çalışmanın başında, Osmanlı dönemindeki müzik türlerini sıralamıştık. İşte tüm bu yasakların ardından oluşturulmaya çalışılan yeni müziğin, o sınıflama içindeki “piyasa müziği”ne denk düştüğünü söyleyebiliriz. Cumhuriyet sonrası dönemde, tüm bu yasaklamalara rağmen Türk Müziği’nin icra edilmesi açıkça ya da saklanarak devam etmiştir. Fakat bu müziğin tekrar canlandırılmaya çalışıldığı dönemde görülmüştür ki, artık yapılan yeni besteler de batı tarzına yakın, hafif ve ilerki dönemde piyasa müziğinin de içinde bir alt başlık olarak göreceğimiz arabesk- fantezi tarzına yakındır. Batı müziğinin savunucusu olan eleştirmenlerin vurguladığı temel nokta, Türk Müziği’nin tek sesli olduğu ve bu yüzden de sınırlı kaldığı olmuştur. Fakat bu müzikteki duyguyu sağlayan o tek sesliliktir. İleriki yıllarda, batının enstrümanlarının kullanılmaya başlanması, batıdan esinlenilmesi ve batı gibi olmak gerektiğinin kabul edilmesi üzerine artık yapılan Türk Müziği besteleri de çok sesli olmaya başlamıştır. Üzerinde durulması gereken küçük bir nokta da; eserlerinden ve değerinden bahsettiğimiz Dede Efendi hakkındadır. Günümüz müzik kitaplarında ya da çeşitli eğitimlerde, bu büyük bestekârın en öne çıkarılan parçasının “Yine Bir Gülnihal” olduğu apaçık ortadadır. Dede Efendi bu eseri, artık Klasik Müziğe değer verilmediğini düşünmeye başladığı bir dönemde bestelemiştir. Parça, Dede’nin batı müziğini eleştirmek için bestelediği, bir makamdan çok, batılı sınıflandırmaya koyulabilecek vals temposunda, hafif bir eserdir. Osmanlı Sarayı’nın en önemli bestekârlarından biri olan bu zâtın en mühim eseriymiş gibi bu parçanın öne çıkarılması da, batılılaştırma yönünde atılmış bir cumhuriyet dönemi adımıdır. ii) Yeniden Yükseliş ve “Türk Sanat Müziği”ne Evrilme 1950lerde Demokrat Parti iktidarıyla, Türkiye’de çok farklı bir aşamaya geçildiği su götürmez bir gerçektir. Bu dönemle başlayan bir periyotta, halk içinde sosyal, politik ve ekonomik problemlerden kaynaklanan bir ruh hali değişimi yaşanmıştır. Geleneklerden kopmaya başlamak şeklinde ortaya çıkan bu değişim, Türk Müziği’ni de bayağılaştırmaya başlayarak, insanların batılılaşma serüveninde hız kazanmasını, kısmen, sağlamıştır. Ortaya çıkan yeni müziğin içselleştirilmesi için, başka hiçbir sanat alanında görülmemiş bir uygulamaya gidilmiş ve Klasik Türk Müziği adlandırmasından vazgeçilerek Türk Sanat Müziği tanımı yaygınlaştırılmıştır. Müziği her noktadan saran bu basitleştirme işlemi, icracılar üzerinde de etkili olmuş; yeni Türk Sanat Müziği yorumcu ve bestecileri, eski değerli müzisyenlerden her zaman bir adım önde tutulmuşlardır. 1960larda Türkiye’de gerçekleşen göç furyasıyla birlikte, yeni bir müzik türü, son derece emin adımlarla geldiği yerini sağlamlaştırmıştır. Arap Müziği’nin etkilerinin açıkça görüldüğü bu müziğe arabesk ismi verilmiş; bu müziğin önlenemez yükselişi karşısında da o çok değerli, saygın Türk Sanat Müziği de arabeskleşmeye başlamıştır. Sonuç olarak; bugün dinlediğimiz alaturka müziği üçe ayırmak mümkündür. 1. Klasik Türk Müziği ( eski kalitesiyle birlikte ) 2. Yeni Türk Müziği 3. Arabesk IV MÜZİĞİN ÖNEMİ ve MİLLİYETÇİLİĞE ETKİSİ Girişte Plato’nun çok önemli bir sözüne atıf yapmıştık. Ünlü düşünüre göre; Müziği değiştirmek, sitenin duvarlarını yıkmakla eş değerdi. Peki bundan ne anlamalıyız? Birçok sanat dalının insanlık üzerinde tesir bıraktığı aşikârdır. Fakat müzik; meslek, sınıf, yaş, zaman dinlemeden herkese, her alana ulaşır. Çok bilinen bir söz olan “Müzik evrenseldir.” bu açıdan büyük anlam taşır. Müzik, bir milletin ortak değerlerini, yapısını, hayallerini, yaşadıklarını anlatabilecek ve en rahat şekilde yayılabilecek sanattır. İnsanlar diğer bütün sanatlarla ilgilenirken, sadece ona odaklanmak zorunda olsalar da; müzikte durum farklıdır. Müzik yaptığınız başka işlere arka fon oluştursa bile bilinçaltınıza işler. Bir milletin müziğini değiştirmek onu tarihinden koparmaya çalışmaktır ve bu bir hamlede, kağıt üzerinde gerçekleştirilebilecek, kolay bir iş değildir. Müziği değiştirmekle girişeceğiniz bir yolda birçok isyanla karşılaşabilirsiniz. İnsanlar milliyetlerinin getirdiklerini de müzikle ifade ederler. Milli marşlar, tarihi anlatan çeşitli eserler, insanların kökenlerine bağlanmalarında kuvvetli bir rol oynar. Cumhuriyet dönemiyle başlayan müziksel baskı da, insanların milli duygularında dalgalanmalara sebep olmuştur. Atatürk ve çevresi yeni müziği halka takdim ederken, onlar eski müziklerine değer vermeye devam ederek yaratılmaya çalışılan sahte ortama tepkilerini göstermişlerdir. Müzik her zaman için, bir toplumu yönlendirmeye yardımcı olacak en iyi araç olarak baş ucumuzda duracaktır. V SONUÇ Türk adını 10. yy’dan beri kullanan bir müzik olan Klasik Türk Müziği, doğduğu dönemden itibaren artan bir iştahla dinlenegelmiş, Osmanlı Sarayı’nda, gelebileceği noktanın zirvesine ulaşmıştır. Saray tarafından da yıllarca önemli görülen, desteklenen bu müzik; batılılaşma çabalarının içinde ağır yaralar almış, günden güne değer kaybetmiştir. Cumhuriyetin ilânı döneminde, Osmanlı’dan kalan tüm hatıraları silmeye ve yeni bir vatandaş tanımı, kimlik, düzen yaratmaya çalışan yeni yönetim; Klasik Türk Müziği’nin önünü kesmiş, Osmanlı’nın gösterdiği toleransı gösterememiştir. Müzik üzerinde kısıtlamalar, yasaklamalar şeklinde oturtulmaya çalışılan yeni düzen, halk tarafından hiçbir zaman net bir şekilde sindirilememiştir. 1950lerle birlikte başlayan yeni demokratik düzende ve çok partili hayata geçiş döneminde ise; Klasik Türk Müziği, değişik bir formda ortaya çıkarılmaya çalışılmış ve artık Türk Sanat Müziği olarak adlandırılmıştır. Cumhuriyet dönemine göre klasik müziğe görece daha fazla değer verilen bu dönemde, yeni bir tarzda yapılan basit ve batılı Türk Müziği’nin yerleşmesi dikkate değerdir. Sonuç olarak; müziğin, incelemeye başlanan ilk dönemden itibaren, halkın üzerindeki en önemli esin kaynaklarından ve milliyetçi unsurlardan biri oladuğu söylenebilir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nazlı usta, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |