..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bilmek kadar kuşku duymaktan da zevk alıyorum. -Dante
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yazarlar ve Şairler > Ömer Akşahan




18 Ağustos 2008
Sözlence  
Ömer Akşahan
Kazandığın an kaybettin demektir. Çünkü kazanmak, aynı zamanda bir vazgeçiştir. İster bir piyango, ister yıllarca peşinde koştuğun bir makam ya da iş olsun, değişmez. Değişen yalnızca yeni bir katmanda yol alacak olduğundur. Kazanmadan önceki konumda artık olamazsın.


:BIHG:

Ömer AKŞAHAN

Kazandığın an kaybettin demektir. Çünkü kazanmak, aynı zamanda bir vazgeçiştir. İster bir piyango, ister yıllarca peşinde koştuğun bir makam ya da iş olsun, değişmez. Değişen yalnızca yeni bir katmanda yol alacak olduğundur. Kazanmadan önceki konumda artık olamazsın. Geri dönüş söz konusu değildir. Evinde yıllarca beslediğin kedilerden vazgeçmek gibidir kazanmak.

Hemen her akşam televizyonların kazandıran yarışma programlarına kilitlenip, kazananlarla seviniyor, kaybedenlere kızıp programdan vazgeçiyoruz. Kazanma refleksleri masa başında oturandan çok izleyiciyi sarmış durumda.

Peki, yazın yaşamındaki yazar ve çizerlerin söz dağarcığımıza neler kazandırdığını hiç düşündünüz mü? Yazarlar ve şairler yapıtlarında yeni türetilen sözcüklere zaman zaman yer verdiği gibi kendi çabasıyla bulduğu sözcükleri de yapıtlarında kullanarak söz dağarına katkı koymak isterler. Bu duruma kazanç yönünden bakıldığında; kazanan, yeni sözcüğü öneren değil, onu benimseyip kullananlar oluyor. Genelde ilk duyulduğunda böyle de sözcük olur mu dedirten birçok sözcüğü dilde yenileşmeye karşı olanların da zamanla kullandıkları bilinir.

Bu yazıya başlarken doğrusu, aklımda yeni bir sözcük bulmak gibi bir derdim yoktu. Suyun yeryüzüne çıkışı gibi beyin tabakamın zayıf bir noktasından bir anda şu sözcük çıkıverdi: SÖZLENCE!
Daha önce önerilip önerilmediğini bilmiyorum. Eğer önerildi de, haberim olmadıysa, bu, ancak benim kusurumdur. Yok, ilk kez tarafımdan önerilmişse, önerme gerekçelerini de sıralamak zorundayım. İlk anda, dilde varolan ve efsane sözcüğünü karşılayan ‘söylence’yle sesteş olsa da ‘sözlence’ anlam farklılıkları olan bir sözcüktür.

Sözlence: Anlamı nedir ve neye karşılıktır?
1. Söz ve eğlence sözcüklerini tek bir sözcükle karşılamaktır amacım. Sözlü olarak yapılan eğlence geleneği binlerce yıldır sürüyor. Bu bağlamda örneğin meddah geleneği, halk ozanlarının sazlarıyla karşılıklı atışmalarından söz edebiliriz.
2. Öte yandan söz yüzüğü takma töreni ve ardından yapılan müzikli eğlenceler de toplumda süren bir gelenektir.
3. Diğer bir etkinlikse, sözün bir sanat olarak öne çıktığı müzikli şiir dinletileridir…
Şimdi de bunlara ilişkin örnek tümceler verelim.

- Kız, dün gece arkadaşının sözlencesinde kendine yeni bir arkadaş edindi.

- Ödemiş’te yakın bir tarihte yerel ozanların da katılacağı bir sözlence yapılacak.

- Osmanlı’da sözlence geleneği kuruluş dönemine kadar gider.

- Karslı, Ardahanlı ve Erzurumlu halk ozanları Konya’daki sözlencede izleyenleri coşturdu.
***
Söz aldı başını, bizi nerelere değin götürdü. Bazen su birikintisinin üzerine sıçramasına benzer sürprizler gelir ya başınıza. Sözün de size getireceği sürprizlere hazırlıklı olmalı. Sözcüklerle olan onca yıllık dostluğuma dayanarak söylüyorum bunları. Ha bundan yakınıyor musun, derseniz, kesinlikle hayır; bilakis, onun sürprizleri sevindirir.

Bu nedenle kitapçıya gittiğimde önünde en çok eyleştiğim yer, şiir kitaplarının olduğu bölümdür. Orada ünlülerden çok, yeni piyasaya çıkmış, ele alınıp okunmayı bekleyen şiir kitaplarıdır aradığım; nedeniyse, içeriğinde yeni adına ortaya konulan ne vardır, merak bu işte. Hem buna bir keşif yolculuğu olarak da bakılabilir.
***
Şiirlerimi okuyan gençler zaman zaman sorarlar: Bu şiiri kendiniz mi yazdınız? Yüzüne olmasa da içimden, “Yok, melekler yazdırdı!” diyesim gelir ya. Yine beni kızdıran bir başka soru da: En çok hangi şairi beğeniyorsunuz? Ben de, gülerek: En çok kendimi beğeniyorum, deyip, kestirip atarım. Kardeşim, ben edebiyat öğretmeni değilim ki, edebiyat tarihi okuyup, şiir analizleri yapsın!

Eğer orada şiir konuşulacaksa, canlı kanlı karşınızda şiirleriyle var olduğunu söyleyen biri var. Önce onun şiirleriyle girilir söze, edebiyat öğretmenine soru sorar gibi hangi şairleri beğeniyorsunuz, benzeri abes sorular geçmez aklınızdan. Eğer şiir deneyiminiz de varsa ve onları göstermeye cesaretliyseniz, onun görüşlerini almaya çalışırsınız. Düşünün bir kere, ben de gaflette bulunup, şair olduğunu bildiğim birine, benzer bir soru sorsam, aman Allah, nerden çıktı şimdi bu münasebetsiz soru, demez mi?
Verdiğim yanıtlar kimilerinin cesaretini kırsa da acı gerçek bu. Bunlar ne kadar az okuduğumuz, hele yeni Türk edebiyatından ne kadar uzakta bir gençlik yetiştiğinin acı birer göstergesi.
***
Bazen kendime sorarım: Neden bu tür sorularla karşılaşıyorsun? Yanıtı gene kendim veririm: Yaşadığın muhitte demek kendini şair olarak yeterince tanıtamamışsın. Yani bir tanıtım eksikliği söz konusu.
Peki, ne yapmalı? Bu yaştan sonra sansasyon bize yakışmaz. Ne özel yaşamımla, ne siyasal söylem ve eylemlerimle kendimi kanıtlamaya da gerek yok. Ama yaşlı siyasetçilerden söz açıldığında konu Süleyman Demirel’e sorulmuş. Verdiği yanıt: “Celal Bayar Demokrat Parti’yi kurduğunda 60 yaşındaydı. Öte yandan benim dibimi (genel başkanlığını demek istiyor ÖA) oymaya kalktığında da ise 75 yaşındaydı.”
Bilmem ki, ben de Bayar gibi mi yapsam??? Birilerinin kuyusuna taş atıp, yok o iş öyle değil, böyledir deyip, bu yaştan sonra şöhret için feryat figan mı koparsam? Baksanıza Tuna Kiremitçi durduk yerde bir evleniyor, bir boşanıyor. Günümüzde ‘Gündemde kal da, nasıl kalırsan kal’ felsefesi mi geçerli, ne dersiniz?

Şaka bir yana, edebiyatımız internet çıktı çıkalı bir acayipleşti. Bir yanda sıkı sıkıya matbuat dergilerine sığınanlar ki, çoğu bir yayınevi kadrosuna kapağı atanlardır; öte yanda internet edebiyat dergilerinde yazarlığa soyunanlar; bir başka grupsa yeni yetme çalakalem habire atıp savuruyorlar, Türkçenin başını gözünü yara yara. Benim durumumsa biraz karışık; matbuat dergiciliğinden gelsem de internete zamanında sıçrayabildiğim için şimdi ne yardan, ne serden geçiyorum. Her ikisinin de yeri ayrı bende. Her ikisinin artıları ve eksileri var. Bunları burada uzun uzadıya söz etmeye gerek yok.

Son olarak söylediğim şu; ister internet dergilerinde, ister matbuat dergilerinde olsun, yazardan çok, ürüne değer verilirse, sevilecek ve ilgiyle izlenecek yeni birçok şair ve yazar su yüzüne çıkabilir. Ayrıca bu ilke, Türk edebiyatının gelişmesinin olmazsa olmazıdır. Gerisi bir gönül avuntusudur kanımca.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve şairler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sonbahar Soloları
Köşe Yazarlığı
Okumaz Yazarlar
Şiir, Şair ve İklim
Şiir Atı
Sokrat"ın Aynasında Görünen miydi Gerçek?
Bakır Ustası
Varolmak Kavgası
Edebiyatın Kumaşı
Şeylemeler

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Efeler, Yörükler, Türkmenler
Aynı Dili Konuşmak
İsimsizler
Okumadığım Her Şey, Bir Şenliktir!
Kum Tanesi İle Yosun
Velad'la Mariya...
Sokrat Chat Yaparsa...
Beyaz Afrika Menekşesi
Her Şey Yaşanmış Olmak Zorunda Mıydı!
Dün Gitti, Yarın Meçhul, Bugün Bir Nimet

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hiçliğe Övgü [Şiir]
Kayıtdışı Şiir [Şiir]
Gece Dokunuşları [Şiir]
kalem [Şiir]
Meğer [Şiir]
Güz Yağmurları [Şiir]
Küçük Mariya İçin Kar Senfonisi [Şiir]
Giderken Düşürdünüz 'Ben'i Çantanızdan [Şiir]
Issız Sokak [Şiir]
ayrılıklar [Şiir]


Ömer Akşahan kimdir?

Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz. . Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar. Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR! İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim. Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm. Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız. Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR! Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M. E. B. ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir. Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.

Etkilendiği Yazarlar:
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.