Pek çok doktorun yardımı ile ölüyorum. -Büyük İskender |
|
||||||||||
|
Üstelik yalnızım evde. Evime baskına gelenlere “ Yapmayın, etmeyin.” diyen yok. “ Nereye götürüyorsunuz kadıncağızı, mübarek gecenin mübarek saatinde ? ” diyen yok. Ben titremeye başlıyorum, titrememden evimin camları şangırdıyor. O kadar korkak değilim gerçekte ama, rüya işte. Saçmalık diz boyu sizin anlayacağınız. Önce evi hallaç pamuğu gibi atıyorlar. Kitaplarımı , bilgisayarımı, fotoğraf albümlerimi, bilgisayar çıktılarımı alıyorlar. Lavanta kesesi örerken kullandığım renk renk boncuklarımı dahi alıyorlar…Hatta makyaj malzemelerimi bile. Rüya bu ya, ben de yalvarıyorum; hiç olmazsa göz kalemimi bir de rujumu bırakın, ben onlarsız yapamam diyorum. Soluk benzimi, yarısı dökük kirpiklerimi gösteriyorum. Arsız arsız sırıtıyorlar karşımda, vermiyorlar. Sonra alıyorlar ellerine cep telefonumu, mesajlarımı okuyorlar hararetle. Okurken de, mesajları birbirlerine gösterip gülüyorlar tilki kurnazlığıyla. Bunun anlamı, “ Hıh ! Aradığımızı bulduk.” demek oluyor. Ben ağlamaya başlıyorum hüngür hüngür. Arıyorum arıyorum gözyaşlarımı silecek mendil bulamıyorum. Bir görevli bana, yatağımdaki çarşafı çekip veriyor. ” Al sana mendil, anca yeter.” diye alay ediyor. Rüya değil, sanki kâbus. Beni emniyete götürüyorlar, sorgu odasına alıyorlar. İlk kez giriyorum sorgu odasına. Neyle suçlandığımı soruyorum, rütbesini- makamını bilmediğim bir adam yanıt veriyor: “ Sakıncalı telefon mesajlarınız.” diyor. Suçum öylesine sabitmiş ki, kimse beni kurtaramazmış içeriye tıkılmaktan. Başlıyorlar mesajlarımı okumaya: “ Toruna gidiyorum.” - “ Torundan geliyorum.” - “ Torun çağırdı, o ne isterse yaparım.” Soruyorlar bana: “ Bu Torun, Öztorun Paşa mı ? Emekli bir askerle ne işiniz olabilir ? Siz de mi darbe hazırlığı içindesiniz ? ” …Gülmeye başlıyorum…” Torun, şu bildiğiniz torun. Benim torunum.” diyorum. Cüzdanımdan torunumun fotoğrafını çıkarıp gösteriyorum. Devam ediyorlar: “ Tabuttakiler çoğalıyor.” - “ Seni de tabuta alalım.” - “ Recep’i de tabuta koyalım mı ? ”…Bu mesajların ne anlama geldiğini soruyorlar . “ Kaç kişiyi öldürüp tabuta koydunuz ? “ diye soruyorlar. Beni yine bir gülme alıyor, hatta gülme krizi tutuyor…” O tabut, internetteki bir edebiyat sitesinin adı. İnanmazsanız google’ den bakın, tabut. net “ diyorum. Hemen bakıyorlar ve sesli sesli okuyorlar: Tabut. net…Edebiyat, kültür ve sanat portalı. Sorgu devam ediyor: Tabuta almak da ne demek oluyor peki ? Edebiyat sitesine genç yazarları davet ediyoruz diyorum. Sorgucuların hepsi mosmor. Çünkü, yanlış birini sorguya aldıklarını anlıyorlar. Yine de sorgu hâlâ devam ediyor: “ Peki buna ne diyeceksin ? ” “ Şifreni söyle, kendini tanıt. Herkes sana hoş geldin diyecek.” diye mesaj çekmişsin birine. İllegal bir örgütten ve onun şifresinden söz ediyorsun mutlaka. Alaylı alaylı yanıtlıyorum: “ İşte o o edebiyat sitesi olan tabut'a üye olan kişinin siteye giriş şifresi d.”…..Dangalaklar diyemediğim için çok üzülüyorum. Rüya bu ya, saçmalık işte. Sorgucu başı, kesin bir kanıt bulmuş gibi soruyor: “ Darbe ne zaman ? ” mesajına ne diyeceksin peki? Hemen yanıtlıyorum: “ Derby yazacakken, darbe yazmışım. Gözlüğüm gözümde değilken yazmış olmalıyım. Gözlerim miyop da…Galatasaray- Fenerbahçe derbisini soruyorum erkek kardeşime, acayip Cimbomluyum da….Süper ligle ilgili tüm bilgilerimi sıralıyorum, derbiyi sorduğumu anlasınlar, futbol sevgimi idrak etsinler diye. Başka bir sorgucu alıyor telefonumu ve soruyor: “ Yanlış vitamin verdim, onlarcası öldü. Onlarcası da ölmek üzere.” demek ne demek ? “Ah sormayın. Çiçeklerime yanlış vitamin verdim, bir sürü çiçeğim öldü. İnanmazsanız gidin bakın bahçeme.” Durmuyorlar ki, devam ediyorlar: “ O kadar parayı evde bulunduramam. Kızımızın adına bankaya yatıralım.” mesajı ne oluyor peki ? Kaçakçılık mı yapıyorsunuz ? ” Yanıtlıyorum: ” Görme engelli bir genç kız için topladığımız bağışlar. Yardım komitesindeki arkadaşa yazdığım mesaj bu. Hesap numarasını vereyim de, girin kızın hesabına, bakın.”….Numarayı veriyorum, hemen bankayı arıyorlar. Yalan söylemediğim belli oluyor. Sonra bir diğeri atılıyor sevinçle: “ Ben kaçıyorum kimseye sezdirmeden. Hadi sen de gel. Soran olursa, tuvalete gidiyorum falan de.”…Bu mesajı nasıl açıklayacaksın bakalım. Yurt dışına mı kaçacaktınız ? Yanıtım hazır: ” Geçenlerde bir arkadaşımla kalabalık bir yemeğe katıldık. Yarım saat sonra sıkıntı bastı. Usulca dolandım, arkadaşa da mesaj çektim sen de gel diye. Mesajın tarihi ile, o yemeğin tarihini karşılaştırın isterseniz. Bakın, davetiye de nasılsa çantamda kalmış.”…Bakıyorlar, evet evet tarihler tutuyor. Kimin kızıyla dans etiklerini anlıyorlar aslında, ama anlamamış gibi yapıyorlar. Çok sinirli bir görevli alıyor cep telefonumu: “ Beklenen adamlar geldi, başladılar kesip biçmeye.” demek ne demek peki ? Başlıyorum gülmeye, rüya bu ya. Su gibi yanıt veriyorum: “ Sormayın ! Ablamın evinin mutfağına mermer set konacak. Mermerci gelmedi gelmedi, ablamın Ankara’ya gittiği gün çıktı geldi. Neyse ki bende evin anahtarı var. Mermerci ve çırağıyla birlikte girdik eve. Onlar mermeri cazır cuzur keserken ben de mesaj çektim ablama. Beklenen adamlar geldi, başladılar kesip biçmeye dedim….İsterseniz mermercinin telefonunu vereyim de, arayın….Arıyorlar mermerciyi, adam beni doğruluyor. İçimden , öptüm seni mermerci diyorum, rüya bu ya. Yoksa elin mermercisini niye öpeyim ! Pehlivan tefrikası gibi, bitmek bilmiyor sorgu. Şimdi başka bir soru geliyor: “ Dediğimi hemen yap. Yüzlercesi anında ölür.” mesajı ne peki ? “ Ah karıncalar! “ diyorum….” Bizim çocukların evini karıncalar basmış da; karınca savar görevi yapan bir ilâç ismi yazdım kızıma. Yüzlercesi anında ölür dedim.” “ Çiçek için üzülme, nasıl olsa ölecek.” diye mesaj yazmışsın. Cemil Çiçek’i mi öldürecektiniz ? “ İşte burada katıla katıla gülmeye başlıyorum . Sorguda gülünür mü hiç, rüya işte. Baştan ayağa saçmalık dolu. Hemen yanıtlıyorum: “ Ne Cemil Çiçek’ i ya !....Arkadaşım Datça’dan begonvil getirip bahçesine dikmiş. Hiç Mudurnu’da begonvil yetişir mi ! Rakım sekiz yüz küsur metre. Çiçek, kurumaya başlamış tabi. Bizim arkadaş yasta…. Çiçeğim ölüyor, çok üzülüyorum diye mesaj çekmiş bana. Ben de ona, Çiçek için üzülme, nasıl olsa ölecek diye mesaj çektim. Beni salıveriyorlar. Rüya bu ya, ben de şakır şukur oynamaya başlıyorum sorgu odasında. Hem oynuyorum, hem türkü söylüyorum: “ Çifte kurşun ata ata Gelini bindirdik ata Yolumuz yeni hayata Şen ola düğün, şen ola.” Yurt dışına çıkış yasağı koyuyorlar bana. Gülüyorum, rüya bu ya….” Yurt dışına çıkmak için ne param var , ne pirem var.” diyorum ve oynamaya devam ediyorum. Şakuduk şukuduk göbek atarken, bir baktım yerdeyim. Karyoladan düşmüşüm. İşte o zaman, yaşadıklarımın bir rüya olduğunu anlıyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |