..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Politik Olaylar ve Görüşler > Ömer Akşahan




17 Şubat 2009
25'le 35 Kelimelik Bir Yaşam  
Ömer Akşahan
Yazar ve sanatçı olmak her dönemde ve her ülkede zor olmanın ötesinde geri kalmış ülkelerde ateşten gömlek giymekle eşdeğerdir.


:CAHC:
Ömer AKŞAHAN

Türk sinemasının asi çocuğu, “Gerçek oyuncu gerilla gibi olmak ister.”sözünün sahibi Fikret Kuşkan, Cumhuriyet’teki söyleşinde Alper Turgut’a ruh halini böyle açıklıyordu.
Uzun söyleşide Türk sineması ekseninde sanatçının konumunu kendi yaşamından yola çıkarak ele alan Kuşkan, büyük kitlelerce tanınmasını ancak ‘Babam ve Oğlum’ filmiyle yaptığını, 21 yaşından beri kendi kurallarıyla sinemada var olmaya çalıştığını, “Kul olmak bana uygun bir şey olmadı olmayacak da.” gerektiğinde bir başka alanda yaşam mücadelesi verebileceğini belirtiyor.
Fikret Kuşkan, kendine özgü bir sinema oyuncusu. Bu alanda birçok ödül kazanan oyuncunun günümüz televizyon izleyicilerine ilişkin görüşleri de oldukça radikal bir söyleme sahip. “Bu ülkede doğru bir şey yaptınız mı, hangi alanda olursa olsun işiniz zor demektir, her türlü engelle karşılaşırsınız.” Tiyatro ve sinemada para olmadığını, aptal kutusu televizyonun ise para saçtığını anlatırken “Sonuçta bu ülkede kaliteden çok ucuzluğa ve basitliğe önem veriliyor. Bu da yapımcı ve kanal sahiplerinin işine geliyor. Çünkü bu toplum (halk diyemiyorum) 35 kelime ile konuşuyor.”şeklinde önemli bir saptamada bulunuyor.
Sanatçı olmak böyle bir şey; görülemeyeni görmek, söylenemeyeni söyleyebilmek. Kuşkan da bunu hem sinemada hem yazılarında ve söyleşilerinde rahatça yapabiliyor.
Kuşkan’ın ‘toplum 35 kelime ile konuşuyor’ deyişi bana Almanların ilk kuşak Türkler için söyledikleri bir sözü anımsattı. Onlar, tek kelime Almanca öğrenemeden köyünden kalkıp, diş kontrolünden aldıkları sağlam raporla ayak bastıkları ülkede en kötü koşullarda çalışırken elbette yaşadıkları ülkenin dilini öğrenme şansı elde edemeyeceklerdi. Bu kabul edilebilir bir gerekçeydi. Ama kabul edilemez olansa, anadili Türkçe olan ve bu dille okulda öğrenim gören bir insanın günlük 35 kelimeyle konuşuyor olmasını hangi gerekçeye sığınarak açıklayabilir ya da hoş görebiliriz?
Aysun Kayacı NTV’deki canlı yayında söylediği bir sözle neredeyse bir darağacına çıkmadığı kaldı. Okumayan, düşünmeyen ve kendisine sunulanla yetinen bir toplum yetiştirme özlemi 12 Eylül’ün ülkemize armağanı oldu. Liselerden felsefe ve mantık dersleri yine o dönemde kaldırıldı. Amaç gayet açıktı. Kuşkan’a öğretmen olan eniştesinin sorduğu: ”Niye okumuyorsun?” sorusuna verdiği yanıtta gizli: ”Çorba kaynamıyor.” Bu dönemin beraberinde gelen toplumsal çalkantıların sonuçları elbette seçimlerle ortaya çıkacaktı. Düşünen değil, biat eden insan isteniyordu, sonunda o da oldu. Mecliste liderine biat eden milletvekilleriyle ülke gündemi adeta bir gondola döndürüldü.
“Yaratıcılık bu ülkede asla desteklenmedi. Sanat ve kültür, bu ülkenin para dağılımında sıralanan fonların en arkasında yer aldı.” sözü, Kuşkan söyleşisinden altını çizdiğim cümlelerden biriydi. Bu sözü doğrulayan somut bir örneği, uzağa gitmeye gerek yok, vereyim: Ödemiş Kültür Sarayı inşaatı. Yıllarca bir hayalet gibi asılı duran bina umarım en kısa zamanda tamamlanır da amaca uygun hizmet verir ve genç yeteneklere bir şans kapısı olur.
Yazar ve sanatçı olmak her dönemde ve her ülkede zor olmanın ötesinde geri kalmış ülkelerde ateşten gömlek giymekle eşdeğerdir.
“Gerçekte bugün yazar olma hakkından ciddi olarak kuşku duymayan kimse, yazar sayılamaz. İçinde yaşadığımız dünyanın durumunu göremeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur.”diyen Elias Canetti’ye hak vermemek ne mümkün. Ülkemizin sicili bu yönüyle pek de parlak olmadığını çok uzaklara gitmeden örnekleyebiliriz. Alın size Sivas katliamı, alın size Uğur Mumcu’yu, Bedrettin Cömert’i, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Abdi İpekçi’yi, Hrant Dink’i… Liste maalesef uzayıp gidiyor.
Bu insanların tek suçu, düşüncelerini toplumla paylaşmaktı. Ancak onlara biz ödül olarak ölümü layık gördük!     

.Eleştiriler & Yorumlar

:: Tebrikler...
Gönderen: İnci Çetin / , Türkiye
24 Şubat 2009
Sizinle aynı kentte yaşamaktan ve sizi tanımaktan çok memnun oldum hocam... sizi izlemeye devam edeceğim....




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik olaylar ve görüşler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Seçim Potporisi
Türkiye Yeni Oluşumlara Ne Kadar Hazır?
Lozan Barışının 85. Yılında Türkiye
İşimiz Yazmak, Gücümüz Okumak!
Değişim Geçmişin Benlerini Yok Eder mi?

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Eleştiri Ya Da...
Yazar Adaylarına...
Dilek Kutusu! Peri Olmak İstiyorum!
Aforizmalar, Kafka
Eğitim, Ama Nasıl?
Eleştiri mi Özeleştiri mi?
Öğretmen Benisa
Tazlar Köyünden Borusan'a
Folklor Şiire Düşman
Kum Torbası

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hiçliğe Övgü [Şiir]
Kayıtdışı Şiir [Şiir]
Gece Dokunuşları [Şiir]
kalem [Şiir]
Meğer [Şiir]
Güz Yağmurları [Şiir]
Küçük Mariya İçin Kar Senfonisi [Şiir]
Giderken Düşürdünüz 'Ben'i Çantanızdan [Şiir]
Issız Sokak [Şiir]
ayrılıklar [Şiir]


Ömer Akşahan kimdir?

Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz. . Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar. Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR! İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim. Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm. Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız. Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR! Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M. E. B. ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir. Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.

Etkilendiği Yazarlar:
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.