Demin sigara içerken aklıma takılan diyaloglar şimdi aklıma gelmiyor. Hafızam da iyi değil artık. Demin neler, neler düşündüm ama şimdi kırıntılar kalmış. Aynen serçelerin başına üşüştüğü ama kartalların dönüp bakmadığı kırıntılar. Serçe ve kartal saçma bir benzetme tarzı. Alışkanlıklarından vazgeçemiyor insan. Bir eski dostun dediği gibi alışmış kudurmuştan beterdir. Böyle davetsiz bir giriş yaptığım için bağışlayın. İmla kurallarını oldum olası yanlış bilirim. Bana göre değil gramer. Kısa cümleler aynen zihnimin tekrarı.. Aldırmayın bu benim düşünüş tarzım, sizin değil. İstediğim gibi. Böylesi beni rahatlatıyor.
Hatırladım. Çoğu zaman bir şeyler okumak istiyorum. Bazen netten bazen de sokak satıcısının yırtarak börek sardığı kitap sayfalarından. Açıkçası en ilginci yağlı kıtap sayfaları. Neler, neler öğrendim. Onları neden çok sevdiğimi de anladım şimdi. Düşününce… Kimin yazdığı belli değil, konusu belli değil ilk bakışta bu yüzden önyargılı davranamıyorum. Hani herkesin içinde olan güzel elbiselerin ardına saklanmış çirkinliği de çirkin elbiselerin solduramadığı güzelliği de. Ayrıt edilemiyor çoğu zaman güneşten parlayan gözümüzde küçük toz zerreleri biçiminde güzellikler. Hepimiz insanız ve hiç birimiz başkasından daha fazla insan değiliz.
Öyleyse sen sevgili dostum bunu okurken anlam arama kelimelerimde. Felsefe sonuç falan da arama. Sadece buraya kadar zevkle okuduysan okumaya devam et. Hoşuna gelmediyse başka şeyler oku. Bu yazıya katlanmak zorunda değilsin. İçinden bilgi falan alacağını da düşünme. Bunlar benim saçma yazılarım. Rasgele yazılmış, toparlama derdi, kaygısı olmayan beynimden geçen sözcükler. İlintili ya da değil. Geldiği gibi. Davetsiz misafirlerim.
Saatlerin nasıl tıkladıklarını duyuyormusun? Gerçi bunu okuduğun yerde böyle saatler de yoktur herhalde. Zamanın geçtiğini hatırlatırlar. Boşa tüketilen zamanın. Bir zamanlar boşa tükettiğim zamanım olmadığını fark etmiştim. Şimdiyse o zaman yaşamadığımı fark ediyorum. Her an yaşamayı hissetmek yaşamaktır. Yaşamak her an yaşadığını hissetmektir. Suyu musluktan içmek, domatesi ekmekle tuzsuz yediğim zaman yaşadığımı hissetmiştim. Şimdi en leziz yiyecekler bile domates kadar tatlı değil. Bütün yıllar hafızamdan silinmiş gibi. Anılarda kalanlar yaşadığımı hissettiğim anlar. Diğerlerine beynim acımasız davranmış. Yerinde bir davranış bence.
Hafızamın bir köşesinde ilişip kalmış bir bilgi kırıntısında şöyle yazıyor: Çin’de hediye olarak saat verilmezmiş. İnsana ölümün geldiğini, az ömrü kaldığını hatırlatırmış. Ben saatleri seviyorum ve eğer hayatımı da seviyorsam boşa tüketmemeliyim. Kısacık da olsa doldurmalıyım. Bazen sözcüklerle, bazen şiirle, bazen müzikle. Carl Sagan’ın dediği gibi “düzensiz bir evrende küçücük bir düzen kurabiliyorsak, ne mutlu bize…”