dünlerime ilgisiz
yarınlarıma kaygılı bakışlarım
balmumundan bir heykel kadar kımıltısız
umutsuzluğun suskusunda
kapısı kapalı bir yürek sessizliği benimkisi
yeşillikleri sarı salkımlarla lekelenmiş
yapraktan anıtlar gibi ağaçlar
hüzün kitlelerinin öbeklendiği dallara
sonbahar bir sarmaşık gibi sarılmıştı
gözlerim nemli
kayalar üzerinde bir çağlayan gibi
derelerde gölgeliklere gömülüyordu
anıtlar ve kayıp ruhlar arasındaki
ağır sessizliğimi hiçbir şey bulandıramıyordu
aklımda yaz akşamlarının sıcak kokuları
geçmişimin çanlarını sarsıyordu
düşlerimde havalanmış bir korku
ve ruhumda saklanmış bir içgüdüyle
mutsuz aşıkların hüzünlü çığlıkları
solgun dudakların iniltileri
alacalı bulacalı
oynak yaşamlara dalmış gözlerim
silinip unutuşta boğulan
ve göğsümü isyanlarla dolduran
kulaklarımda bitmiş günlerin bulanık uğultusu
paslı otların altında kalan yaşam parçacıklarıydı
akşamın ölgün ışığı düştü yamaçlara
bense sonu gelmez göçlerin karanlığında
belki bir ses
belki de bir gülüştü beklediğim
imgelerin canlandığı tuvalde bir ölü sevda
her şey bitkin ve yorgun görünüyordu
yok oluşun uzantısıydı, soluk çerçevesi
canlı bir rengin barınmadığı
her şeyin kendini yiyip bitirdiği anlar
yürekler kapalı, bedenler soğuktu
kıvrımlı ve dar yollar
ilkbahar gidenlerde kalıyordu
31/08/2007 - Datça
Müsade Özdemir