Þiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
14 Nisan 2009 tarihinde Ýlker Baþbuð þaþýrtýcý bir konuþma sergiledi. Bir çok ünlü siyasetçi, sosyolog ve entelektüelin düþüncelerinden alýntýlar yaptý, göndermelerde bulundu. Konuþmasýnýn baþýnda kendisinin de belirttiði gibi sivil-asker iliþkileri baþta olmak üzere, terör, terörle savaþým, demokrasi ve laiklik gibi konulara "akademik bir pencereden" bakmaya çalýþtý. Bu akademik pencereyi takdir etmemek elde deðil. Ancak pencereden bakarken referans verdiði ve alýntý yaptýðý akademisyenler aðýrlýklý olarak ABD çýkarlarýnýn savunucularý ve küresel düzenin teorisyenleriydi. Ýstenirdi ki Sabih Kanadoðlu, Vural Savaþ, Mümtaz Sosyal, Server Tanilli veya baþka bir çok deðerli Türk akademisyenlerin görüþlerine de yer verilsin. Ancak bu yapýlmamýþ aðýrlýklý olarak Samuel Huntington, Morris Janowitz, Eliot Cohen, Sammy Smooha, Chaim Kaufmann gibi ABD ve Ýsrailli siyasetçi, sosyolog ve akademisyenlerin görüþlerine yer verilmiþ, Türk akademisyen olarak tek Metin Heper'den söz edilmiþtir. ORDUNUN MODERNLEÞMEDEKÝ ÖNCÜLÜÐÜ Baþbuð'un konuþmasýnda ileri sürdüðü görüþlerden biri "toplumlarýn dönüþümünde, modernleþmesinde askerin daima öncü olduðu" yolunda. Orduevlerinin temiz ve modern görüntüsüne bakarak böyle bir iddiada bulunmak mümkündür. Ancak, bunu genelleyemeyiz. Baþbuð'un savý belki kuruluþ aþamasýndaki Türkiye için geçerli olmuþ olabilir. Yine de ülkemizin modernleþmesi ordunun genelinden çok Mustafa Kemal Atatürk'ün kiþisel katkýsý, öngörüsü ve dehasý sayesinde mümkün olabilmiþtir. Osmanlý Ýmparatorluðunun Duraklama ve Gerileme dönemlerinde ordu herzaman gericiliðin ve tutuculuðun kalesi olmuþtur. Yeniçeri ayaklanmalarý ve isyanlar gavurlaþma olarak görülen modernleþme ve yenileþmeye karþý eylemlerdir. Atatürk sonrasý Cumhuriyet döneminde de, ordu tarafýndan gerçekleþtirilen askeri darbelerin genelde modernlik demokrasi karþýtý ve karþý devrimci bir yapýda olduðu gözlemlenmiþtir. Gerçekte toplumlarýn dönüþümünde, modernleþmesinde, ileri gitmesinde en büyük öncü ve itici güç askerler deðil, fakat düþünürler, aydýnlar, bilim adamlarý ve sanatçýlardýr. Rönesans, Reform olsun, Avrupa'daki Aydýnlama hareketleri olsun, 1789 Fransýz ve 1917 Rus Devrimi olsun öncü ve itici güç herzaman Entelijansiya (Intelligentsia) denilen aydýn sýnýf ve bunun arkasýndaki halkýn gücü olmuþtur. ASKER VE SÝYASET Baþbuð söylevinde, Huntington'un "Asker ve Devlet" eserinden alýntý yaparak askeri liderlerin üç temel sorumluluðu olduðuna dikkat çekiyor: 1 - Askeri gereksinimlerin saptanmasý ve ilgili makamlara iletilmesi, 2 - Güvenlik konularýnda muhtemel hareket tarzlarýnýn askeri açýdan incelenerek, siyasal makamlara önerilerde bulunulmasý, danýþmanlýk yapýlmasý, 3- Siyasal yetkenin aldýðý kararlarýn asker tarafýndan uygulanmasý Burada Huntington yeni bir þey söylemiyor. Üstelik bu üç sorumluluðun yerine getirilmesi askerin siyasete karýþmasýna dayanak oluþturacak gerekçeler deðildir. Buna raðmen Baþbuð bunu askerin siyasete karýþmasýna bir gerekçe olarak sunuyor ve þöyle diyor: "Türk Silahlý Kuvvetlerinde sivil-asker iliþkilerinde sorumluluða haiz askerî liderler konusuna gelince; Genelkurmay Baþkaný Anayasanýn 117'nci Maddesine göre; Silahlý Kuvvetlerin Komutanýdýr. Dolayýsýyla, sivil-asker iliþkilerinin yürütülmesinde yetkili ve sorumlu makam Genelkurmay Baþkanýdýr. Genelkurmay Baþkanýnýn, biraz önce ifade edilen üç temel sorumluluðunu yerine getirmesini ve sivil-asker iliþkilerini yürütmesini, politik ve siyasal hareketler olarak deðerlendirmek doðru deðildir. Tersine bu bir zorunluluktur ve iþin özüne tartýþmasýz bir biçimde de uygundur. Bu faaliyetler bütün ülkelerdeki en üst askerî makamlar tarafýndan da yapýla gelmektedir." Sivil asker iliþkilerinini yürütülmesi tabi ki siyasal eylemler olarak deðerlendirilemez. Genelkurmay Baþkanýnca sivil-asker iliþkilerinin yürütülmesine kimsenin bir itirazý yoktur. Peki itiraz edilen husus nedir? Ýtiraz edilen husus, askerin bu üç madde dýþýna taþan söylem ve eylemleridir. Yani, askeri liderlerin "askeri gereksinimler ve güvenlik" konularý dýþýnda kalan konulara müdahale etmeleri, politikaya karýþmalarý, kamuoyuna -siyasal yetkeleri bypass ederek- doðrudan siyasal içerikli mesajlar vermeleridir. Bu durum gereksiz yere çokbaþlýlýðýn doðmasýna, sivil otoritenin prestij kaybýna, yýpranmasýna, ve sivil-asker iliþkilerinin "yürütülememesi" sonucuna yol açmaktadýr. Hükümete uyarý ve eleþtiride bulunacak güçlerin arasýnda askerlerin olmasýna gerek yoktur. Muhalefet, kamuoyu, sendikalar, meslek kuruluþlarý, odalar, sivil toplum örgütleri, basýn ve medya buna yeter. Ama siz bunlarý sindirir, entelijansiyayý ezer ve yok ederseniz o zaman ortalýkta sadece askerler ve beceriksiz bir muhalefet kalýr. Baþbuð'un iþaret ettiði Anayasanýn 117 maddesi Genelkurmay Baþkanýnýn sorumluluk alanýný belirler, Baþbakana baðlý olduðu gösterir, siyasete karýþmasýna kesinlikle onay vermez ve buna gerekçe gösterilemez: "MADDE 117.– Baþkomutanlýk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevî varlýðýndan ayrýlamaz ve Cumhurbaþkaný tarafýndan temsil olunur. Millî güvenliðin saðlanmasýndan ve Silahlý Kuvvetlerin yurt savunmasýna hazýrlanmasýndan, Türkiye Büyük Millet Meclisine karþý, Bakanlar Kurulu sorumludur. Genelkurmay Baþkaný; Silahlý Kuvvetlerin komutaný olup, savaþta Baþkomutanlýk görevlerini Cumhurbaþkanlýðý namýna yerine getirir. Genelkurmay Baþkaný, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine, Cumhurbaþkanýnca atanýr; görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Genelkurmay Baþkaný, bu görev ve yetkilerinden dolayý Baþbakana karþý sorumludur." Öte yandan, Baþbuð'un "bu bir zorunluluktur ve iþin özüne tartýþmasýz bir biçimde de uygundur" diyerek askerin siyasete karýþmasýný "tartýþmasýz bir biçimde" savunmasý eksensiz ve buyurgan bir tutumdur. Akademik platformlarda "tartýþmasýz, tartýþýlamayan, eleþtirilemeyen" hiç bir düþünce yoktur. Buyurgan, emredici ve dayatmacý tavýrlara ise kesinlikle yer yoktur. Çünkü bu akademik ve bilimsel bir düþünüþ yöntemi deðildir. Emir-komuta zincirinde hareket etmeye alýþkýn bir düþünce yapýsý ve mantýðý siyasal düþüncenin binbir çeþit kývraklýðýna ayak uyduramaz, tahammül gösteremez, katlanamaz, deðiþik söylemleri hoþgöremez, sert tepkiler, hatalý ve öfkeli kararlar verir. Eski Genelkurmay Baþkanlarýndan Orgeneral Büyükanýt, 4 Mayýs 2009 günü Beykent Üniversitesi Stratejik Araþtýrmalar Merkezi (BÜSAM) tarafýndan düzenlenen Siyaset ve Devlet Yönetimi Sertifika Programý’nda "Politikacý ve Ordu" konulu konuþmasýnda "Günlük siyaset, askerin iþi deðil. Siyaset, Silahlý Kuvvetler’e girdiði zaman, ister yakýn ister uzak tarihimize bakýn, hep felaketle sonuçlanmýþtýr. Asker, bu tip politikanýn içine kesinlikle girmemeli. Girdiðiniz zaman o ülkeden hayýr gelmez." diyerek bu hususa dikkat çekmiþtir. "Asker siyasetle ilgilenecekse o zaman askerlik mesleðinden ayrýlsýn" diye Atatürk de bunu boþu boþuna söylememiþtir. Buna raðmen, asker siyasete karýþmakta ýsrarcýysa söylem ve eylemlerinin politikacýlar, akademik çevreler, aydýnlar ve halk tarafýndan eleþtirileceðinin, tartýþýlacaðýnýn bilincinde ve ayýrtýnda olmasý gerekir. O halde, asker buna katlanacak ve yapýlan eleþtirilere karþý sert açýklamalarda bulunmaktan vazgeçecektir. Hangi koþullar altýnda olursa olsun, askerin siyasete karýþmasýnýn kendisi için prestij kaybettirici bir unsur olacaðýný belirtelim. Bu baðlamda, Atatürk'ün, ordunun siyasete karýþmasýna hiç de sýcak bakmadýðý ve bu konuda katý kurallarý olduðu bilinmektedir. Öyleyse, Baþbuð neden Atatürk'ün siyaset-asker iliþkileri hakkýndaki düþüncelerine atýfta bulunmuyor? Þöyle diyor Atatürk: "Memleketin genel hayatýnda, orduyu siyasetin dýþýnda tutmak prensibi, Cumhuriyetin daima dikkat ettiði önemli bir noktadýr. Þimdiye kadar takip edilen bu yolda, Cumhuriyet ordularý vatanýn güvenilir ve saðlam koruyucusu olarak saygýnlýðýný muhafaza etmiþtir." (1924, Ankara) (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araþtýrma Merkezi, C. I, Demek ki, ordunun siyaset dýþýnda tutulmasý, ordunun saygýnlýk ve prestijinin korunmasýnda çok önemli bir katký saðlamaktadýr. Siyasetin gereklerini yerine getirmek siyasetçilerin görevidir, askerlerin deðil: "Efendiler, komutanlar, askerliðin görev ve gereklerini düþünür ve uygularken, beyinlerini siyasi görüþlerin etkisi altýnda bulundurmaktan kaçýnmalýdýrlar. Siyasetin gereklerini düþünen baþka görevliler bulunduðunu unutmamalýdýrlar." (1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK. Atatürk Araþtýrma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s. 336) HALK VE ORDU Baþbuð'un söylevi sýrasýnda açýkladýðý gibi "silahlý kuvvetler halkýn vergisiyle" oluþturulmuþ olup "'millete hizmet etmek ortak amacý için vardýr." Evet. Bunun altýný tekrar tekrar kalýn çizgilerle bir kere daha çizelim: Tüm siyasetçi, bürokrat ve askerlerin maaþý bizim vergilerimizle, yani halkýn vergileriyle ödenmektedir. Bunu kimse aklýndan çýkarmasýn. O halde, en büyük güç halktýr. Halka hizmet etmek, muhtýra vermek veya darbe yapmak deðildir. Orduyu karalamaya yönelik tavýrlara karþý ise Baþbuð þöyle diyor: "Türk Silahlý Kuvvetleri; bugün bazý çevrelerin, vatanýna ve milletine hizmet etmekten baþka hiçbir amaçlarý olmayan ve bölücü terör örgütüne karþý kahramanca mücadele edenlerin þerefi, onuru ve morali ile oynanmasýna duyarsýz kalmaz ve bu konuda yetkili ve sorumlu herkesin de ayný duyarlýlýðý göstermesini bekler." Ýyi güzel de ayný duyarlýk neden gençlere, üniversite öðrencilerine ve aydýnlara gösterilmiyor? Görüþ ve düþüncelerini özgürce açýklamaktan baþka hiçbir amaçlarý olmayan, kaleminden baþka hiçbir silahý olmayan, savunmasýz, korumasýz, kimsesiz ve sahipsiz bir konumda olan aydýnlarýn, yazarlarýn, sanatçýlarýn þerefi, onuru ve yaþama haklarý ile oynanmasýna, sindirilmesine, tehdit edilmesine, sokak ortasýnda ulu orta öldürülmesine yetkililer ve sorumlu herkes neden sessiz, neden duyarsýz?. Cumhuriyet döneminde ve özellikle 1970lerden itibaren Türk entelijansiyasýný hedef alan baskýlar, tehditler, kýrýmlar, öldürmeler, sürgünler ne yazýk ki en utanç verici, en yüz kýzartýcý boyutlara ulaþmýþ durumdadýr. Dünyada aydýnlarýný böylesine pervasýzca harcayan, böylesine hoyratça yok eden baþka bir ülke yoktur. Kýzýl Sultan diye yerden yere vurduðumuz Abdülhamit döneminde bile aydýnlara karþý böylesine sinsi ve sistematik bir þekilde tasarlanmýþ büyük bir kýrým ve sindirme stratejisi görülmemiþ, yaþanmamýþtýr. Aydýnlar kimsesizdir. Aydýnlara kimse sahip çýkmamýþtýr. Mezbahaya ite kaka sürülen kurbanlýk koyunlardan bir farklarý yoktur. Fakat biz, herþeye raðmen, Türk aydýnlarý olarak ordumuza sahip çýkýyoruz. Atatürk, Lenin ve Mao, ordularý olmadan devrimleri gerçekleþtiremezlerdi.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hulki Can, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |