"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Devrim olunca bunların hepsi bitti. Sovyet Rusya savaştan çekilince Osmanlı ordusu ta Kafkasya’ya kadar ilerledi. Eski Osmanlı topraklarını yeniden işgal etti. İngiliz ve Fransızlar Çanakale’den geçememişlerdi. Bulgaristan bizimle müttefik olarak savaşa katılmıştı. Almanlar ve Bulgarlar iki yandan Sırbistan’ı ezerek Almanya Osmanlı arasını bağlamışlardı. Artık karayoluyla cephane gelebiliyor, Almanya’ya da yiyecek gidebiliyordu. Gerçi son zamanlarda ekmek yerine süpürge otunun tohumları yeniyordu, 14-15 yaşında çocuklar askere alınıyordu ama bir umudumuz vardı yine de. Tek cephe güney cephesiydi. Toprak kaybediyorduk ama orada savaş dişe diş devam ediyordu. Kaybedilen, Arapların ihanetiyle bize hiçbir yararı olmayan Arabistan çölleriydi. (Petrolden o güne kadar bir yarar sağlamamıştık zaten) Anadolu’ya girmemişlerdi. Kuzey’de ise ortağımız Almanların artık çarpışma olmayan Doğu cephesinden ordularını çekip Fransa ve İngiltere üstüne yüklenmeleri bekleniyordu. İşler iyi olmasa da iyiye gidecek gibi görünüyordu. Gerçi Çanakkale’de Nusrat’ın döktüğü 26 mayına ve 11 mayın sırasına karşılık İngilizler adalarının çevresine ve Alman denizaltılarının çıkış noktalarına yaklaşık 9 milyon mayın dökmüştü ama Alman denizaltıları İngiltere’nin canına okuyordu. Bütün adayı kuşatmış yılda 600 bin ton ve daha çok gemi batırma kapasitesi ile İngilizleri adaya hapsetmek üzereydi. Alman orduları Fransa karşısında siperlerdeydi. Sonra ne olduysa Almanlar birdenbire teslim oldular. Bu onlar için de bizim için de her şeyin sonu demekti. Sonra Avusturya, Bulgaristan da ve son olarak biz teslim olduk. Sebep devrimin Almanya’ya sıçramasıydı. Atatürk’ün ordu ile ilgili ilkesini bilirsiniz. Ordu ne olursa olsun siyasete girmeyecek, bulaşmayacak. Bir ülkenin denizcileri karacılarından korkarsa, denizaltıcılar deniz üstü savaş gemilerinden korkarsa, savaşın tam oratasında makineli tüfek erleri kendi subaylarına ateş açarsa o ordudan başarılı olması nasıl beklenir? Almanya’da bunlar oldu. Sosyalistler hükümeti devirdiler. Padişah’ın Almanya’daki karşıtı Kayzer iktidardan çekildi. Doğu ordusu Otto Hersing’in deyişiyle Bolşevikleşti. Yeni kurulan hükümet barış istedi ve Almanya teslim oldu. Yüzbaşı Otto Hersing U21 Denizaltısının kaptanıydı. U21 ve Kaptan savaşta Çanakkale’ye gelip İngilizlerin Triumph ve Majestic, Fransızların Carthage gemilerini batırmıştı. Akdeniz’de ve Baltık denizinde de birçok gemi batırmıştı. Trablusgarp Savaşından sonra İtalyanlara karşı savaşan Libyalılara yardım etmiş, gemisinde Libya’ya cephane taşımıştı. 1909 Londra Uluslararası Konvansiyonu ile yük gemileri hakkında barış sırasında yapılan anlaşmaya İngiltere’nin kendisi uymuyordu. Tarafsız ülke bayrağı çekip zehirli yemekler vermek, yük gemisi gibi gösterip büyük çaplı topları gizlemek, sonra birden ortaya çıkarmak gibi hilelerin hepsi İngilizlerdeydi. Hastane gemilerini bombalamak İngilizlerin en sevdiği işlerden biriydi. Almanlara da izin çıktı ve Hersing ondan sonra olabildiğince çok yük gemisi batırdı. Savaşta çok kez zor duruma düştü ama hepsinden kurtuldu. Hersing savaşın sonuna doğru gerektikçe Limana döndüğünde anlam veremediği olaylarla karşılaştı. Alarm veriliyor, kim verdi, belli olmuyordu. Neden bilinmiyordu. Bazen, önemsiz, döneme özgü çalkantılar olarak açıklanıyordu. Bir gün Hersing limandaki bütün denizaltılara denize açılma emri verdi. Sonra bir telsiz geri dönmeleri emri verdi. Döndüler. Kim verdi emri deyince kimse bilemedi. Ne yapalım deyince “istediğinizi yapın” diye anlamsız bir emir geldi. Tekrar denize açılırken 4. Alman Filosunun yanından geçtiler. Birbirlerine şüpheyle baktılar. Acaba bir şey olur mu diye. Sonra duyduğuna göre Filo denizaltılardan korkup gemileri boşaltmış. Kiel kentinde devrim olmuş. Denizaltıları ele geçirmek üzere kamyonlarla ve makineli tüfeklerle Eckenförde’ye doğru yola çıkmışlar. Çatışmaya meyden vermemek için Hersing bütün denizaltıların açılması emrini verdi. Uzaktan kollarında kırmızı bantlar olan askerlerin kırmızı bezler asılmış kamyonlardan makinelileri indirişini ve denizaltılara 4 km.den ateş açışlarını gördüler. Dünya savaşının tam ortasındaydılar. 9 Kasım 1918’de ateşkes ilan edildi. Denizaltıları teslim etmek üzere Kiel’e gittiler… (Lütfen geri kalanını kitaptan takip ediniz: Çanakkale Deniz Savaşı, Otto Hersing, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) Sovyet devrimi önce kurtarıcımız sonra felaketimiz oldu. Devrim kimin işine yaradı? Fransa’nın, İngiltere’nin ve ABD’nin. Çünkü savaştan sonra onlar güçlü çıktılar. Almanya’nın ve Rusya’nın işine yaramadığı açıkça belli. Rusya’da devrim olmasaydı, Anadolu’nun büyük bir bölümü, ya Ermenistan’ın ya Rusya’nın olurdu. İstanbul İngilizlerle yaptıkları anlaşma nedeniyle Rusların olurdu. Devrimin Rusya’ya ne kadar yaradığını işte şimdi görüyoruz. Adı bile geçmiyor. Moskova’da bir avuç izole olmuş insan devrimin nostaljisini yapıyor artık. Yalnız burada bitmedi. İkinci aşamada, savaştan sonra devrimden en karlı çıkan ülke Türkiye oldu. Kimse Mustafa Kemal’e Padişah’ı devirdi diye kızmasın. Çünkü Türkiye’de durum tam tersi oldu. Mustafa Kemal savaşa girmeyelim diye yırtınmıştı ama kimse onu dinlememişti. Sonra yeni Padişah Vahdettin çok berbat bir barış yaptı (Mondros). Halbuki ordu teslim olmamıştı. İskenderun’da karaya çıkmak isteyen İngilizleri ‘çıkarsanız üzerinize ateş edilecek’ diye uyardı. Kurtuluş Şavaşına geldiğimizde teslim olan Padişah’tı. Teslim olmayan Mustafa Kemal’di. Yani Rusya’da ve Almanya’da olan şeyin bizde tam tersi oldu. O zaman teslim olsaydık şimdi ne kadar bir Türkiye kalırdı bize? Acaba Türkiye kalır mıydı? Sovyet devriminin bize yararı şöyle oldu. Onlarla yapılan anlaşma sonucu Kuzey sınırları güvence altına girdi. Ermeniler tepelendikten sonra Kâzım Karabekir’in komutanlığını yaptığı bütün doğu gücü batıya döndü. Ruslar Kurtuluş Savaşı zamanında bize silah ve cephane yönünden de çok yardım ettiler. İstanbul’daki cephaneyi Anadolu’ya kaçırma konusunda, Karadeniz’in nispeten güvenli bir yer olması çok önemliydi. Sonra gerisi gelmedi o başka mesele. Başka bir yazı konusu. Almanya da şimdi AB’ye girmeyelim diye yırtınıyor. O da başka bir yazı konusu. 03 Eylül 2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |