Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
Lobi dernekleriyle bir başbakanın uluslararası siyaseti görüşmesi pragmatik bir yaklaşım olarak yorumlanabilir, ama bunun siyasal açıdan saygın ve şık gözüktüğü söylenemez. Buna rağmen Türk kamuoyunda ciddi bir tepki de doğmamıştır. Çünkü, her zaman olduğu gibi bu tür konular hoşnutsuzluk yaratsa da üstünde fazla durulmaz, diğerleri gibi güncelin ve haber kirliliğinin tozu dumanı arasında unutulup giderler. "Oltadaki Balık Türkiye"nin "balık hafızası" na sahip olmasına şaşmamak gerekir. Siyasal konular neden siyasetçilerle görüşülmüyor da Yahudi lobi dernekleriyle görüşülüyor? Diğer ülke başkanları da Amerika'ya gelir gelmez ilk iş bu lobi dernekleriyle mi görüşüyorlar? Hayır ! O halde bize ne oluyor? Biz niye görüşüyoruz? Türk dış politikasında böyle bir gelenek var mı? Yoksa yeni bir açılım mı başladı? Yoksa ABDyi Yahudi lobi dernekleri mi yönetiyor, yönlendiriyor? Eğer öyleyse, Yahudilerin dünya egemenliğini ele geçirmeyi planladıkları yolundaki iddiaların kaynağı olan ünlü "Siyon Protokolları"nı ciddiye alacak mıyız, yoksa almayacak mıyız? SİYON PROTOKOLLARI NEDİR? Söz konusu protokollar "Siyon Liderlerinin Protokolları" adıyla ilk kez 1905 yılında Rusya'da yayımlandı. Notları derleyen hukukçu ve Ortodoks din adamı Sergey Aleksandroviç Nilus bunların 1897 yılında İsviçre Basel'de yapılan ilk Siyonist Kongresi'nin (Kahal) gizli tutanakları olduğunu öne sürmüştür. Siyonizmin kuramcısı Theodor Herzl'in girişimleriyle gerçekleştirilen bu kongreye dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen hahamlar, Yahudi asıllı iş adamları, bankerler, siyasetçiler, akademisyenler, yazarlar, gazeteciler katılmıştır. Kongreye II Abdülhamit'in gözlemci olarak Ahmet Tevfik Paşa'yı gönderdiği bilinir. Protokolların bu kongrede alınan kararlar doğrultusunda İsrail devletinin kurulması ve Yahudi liderlerin dünya yönetimini ele geçirmesi yolundaki misyon ve vizyonu için saptanmış gizli ilkeler ve eylem planı olduğu iddia edilmiştir. Kitap dünya dillerine çevrilmiş olup gerçekliği tartışmalıdır. Protokolların gerçekliğini tartışacak değilim, ancak, öngörülen eylem planı hakkında bir fikir verebilmek amacıyla ana maddeleri şöyle özetlemek mümkün: 1. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi söylemleri ve demokrasiyi Yahudi olmayan (goyim) devletleri yıpratmak için kullanmak. 2. Ülkelerin sanayisini çökertmek; sürekli kredi ve borçla hazinelerini boşaltmak; devletleri iflasa sürüklemek. Tek para birimine yönelmek. 3. Ulusları, sınırları ortadan kaldırmak, tek bir bayrak altında dünya egemenliğini ele geçirip evrensel Siyon krallığını kurmak. 4. Halkın zihnini bozmak, karıştırmak; halkın arasına dinsel ve milli kinler sokmak. Zihinleri boş söylemlerle meşgul etmek. 5. Basını ele geçirip taraflı ve yanlı haberleri tek bir merkezden yaymak, kitleleri güdülemek, tepkilerini denetlemek. 6. Anlamsız bir edebiyat ve sanat oluşturmak, bu tür edebiyat ve sanatın gelişimini desteklemek. 7. Yahudiliğin tartışma konusu yapılmasını engellemek. Yahudi asıllı yazar ve sanatçıları desteklemek diğerlerine yaşam alanı tanımamak. Yahudi liderlerin sınırları ve ülkeleri ortadan kaldırıp tek bir dünya devleti halinde kendi evrensel krallıklarını kurmayı planladıkları hakkındaki protokol ve iddiaları komplo teorisi diyerek gülüp geçiştirebiliriz. Aslında sorun, gerçekliği tartışmalı olan bu protokolları ciddiye alıp almamak da değildir. Sorun neden Yahudilerin dünyayı ele geçirmek gibi bir misyonu ve vizyonu olduğudur. Neden Amerikalılar, Ruslar, Almanlar, Çinliler değil de Yahudiler? Neden her taşın altından illa bir Yahudi parmağı çıkıyor? Bu bir paranoya, bir iftira, Yahudi düşmanlığını körüklemek için bir taktik midir, yoksa az veya çok gerçeklik payı var mıdır? Herşeyden önce, bu protokollar, tasarılar durup dururken icat edilmiş görüş ve düşünceler değildir. İşin en ilginç ve şaşırtıcı yanı bunların temelde Kitabı Mukaddes'ten (Tevrat-Zebur-İncil) esinleniyor olması, dolayısıyla çok eski ve dinsel bir geçmişe uzanıyor olmasıdır. Tüm bunlara İsrailiyat veya destansı bir tarihin hezeyanları desek bile siyonist protokol ve tasarıların kökeninin bu kitaplardan kaynaklandığının bir varsayım veya spekülasyon olup olmadığını irdelemek, bu nedenle Yahudi teolojisi ve Siyonizm'in ne olduğuna ve bu bağlamda Kitabı Mukaddes'te neler yazdığına kısaca bir göz atmak gerekecektir. SİYONİZM VE ABDÜLHAMİT Siyonizm tüm dünya Yahudilerini bir araya getirip "vadedilen topraklar" veya "kutsal topraklar" (Kitabı Mukaddes, Tevrat, Çıkış 3: 5) denilen Filistin bölgesinde bağımsız bir Yahudi devleti kurmayı, Yahudi çıkarlarını savunmayı amaçlayan siyasal bir doktrindir. Pan-Judaizm de denebilir. Siyonizmin kuramcısı Theodor Herzl 1897deki ilk Siyonizm kongresinden sonra o tarihte Osmanlı toprağı olan Filistin bölgesinde bir "Yahudi yurdu" (Erez Siyon) tahsis edilmesi ve Yahudilerin o bölgeye göç etmesine izin verilmesi için, Abdülhamit ile görüşmek amacıyla, değişik tarihlerde beş kez İstanbul'a gelir. Ancak, istekleri geri çevrilir. Vadedilen toprakların Yahudi bankerlerce satın alınması önerisi de Abdülhamit tarafından kabul edilmez. Abdülhamit'in bu konuya hiç de sıcak bakmadığını yazmış olduğu anılarından anlıyoruz: “Amerika’da genç ve kuvvetli bir devlet doğmuştu. İspanya sömürgelerini kaybediyordu. Dünya Yahudileri örgütlenmişti. Mason locaları yoluyla vadedilen toprakların peşine düştüler. Bunlar daha sonra bana da gelmiş ve Filistin’e Yahudileri yerleştirmek için büyük paralar karşılığı benden toprak istemişlerdir.. Tabi reddettim.” (Abdülhamit’in Hatıra Defteri, Kervan Yayınları, Yayına Hazırlayan İsmet Bozdağ, Ocak 1975, s: 70, metin tarafımdan sadeleştirilmiştir.) 1909 yılında Abdülhamit askeri bir eylemle tahttan indirilip (31 Mart vakası) İttihat ve Terakki Partisi iktidarı ele geçirdikten kısa bir süre sonra, Osmanlı Meclisi , Filistin'e Yahudi göçüne izin verir. Dünyanın her yerinden Yahudiler "Exodus" (çıkış, huruç) adı verilen büyük bir göçle gemilerle akın akın Filistin'e gelirler. Yahudiler ile Filistinliler arasında ilk çatışmalar başlar. İSRAİL DEVLETİNİN KURULUŞU 1914 yılında I. ci Dünya Savaşı patlak verir. İngilizler Türkleri yenerek Filistin ve Kudüs’ü (Yeruşalim) işgal ederler (1917), Tapınak Tepesi'ne (Haremi Şerif) giriş çıkış her millet ve dinden insana serbest bırakılır. Burada Mescidi Aksa ve Kubbetüs Sahra camileri yer almaktadır. Bu camiler inşa edilmeden önce bu alanda Yahudilerin ünlü Süleyman Tapınağı (Herod Tapınağı) bulunmaktaydı. Bu tapınaktan geriye harabe halinde bir tek batı duvarı, (Ağlama Duvarı) kalmıştır. Osmanlı yönetimindeyken Haremi Şerif'e Müslüman olmayanların girmesine izin verilmiyordu. Bu uygulama bugün de sürmektedir. Dünya Siyonist Örgütü’nü destekleyen İngiltere, 1917 yılında yayımladığı Balfour Bildirgesi ile özerk bir Musevi devletinin kurulmasını destekleyeceğini açıklar. 1918de I. Dünya Savaşı sona erer, Sèvres antlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu yıkılır, toprakları Batılı ülkelerin paylaşımına açılır. Ancak, hiç beklenmedik bir gelişme yaşanır: Türk Kurtuluş Savaşı başlar. Güneydoğu Anadolu'dan Fransız ve İtalyanları geri püskürten Türkler Ankara'ya doğru ilerleyen Yunan ordusunu da bozguna uğratırlar. 1923te Türkiye Cumhuriyeti kurulur. Bu oluşum Batılı devletlerin "Büyük Ermenistan" ve "Büyük Kürdistan" projelerini alt üst eder. Avrupa ülkeleri daha önce Osmanlı'nın elinde olan Kafkasya, Basra ve Musul Kerkük petrollerini paylaşırlar. Birinci savaştan mağlup çıkan ve petrol paylaşımından hiç bir kazanç elde edemeyen Almanya'nın 1939 yılında Polonya'ya saldırısıyla II.ci Dünya Savaşı başlar. Savaş sırasında Kudüs ve Filistin İngiliz korumasında kalır. Nazilerin baskısıyla Filistin'e Yahudi göçü hızlanır. Bölgedeki Yahudi nüfus hızla artar. II Dünya Savaşı bittikten sonra (1945) Birleşmiş Milletler, Filistin’in Arap ve Yahudilerden oluşan iki ayrı özerk devlete bölünmesini onaylar, İngilizler bölgeden çekilir (1947). Araplar bu durumu kabullenmezler. Arap ve Yahudiler arasında çıkan bir çok kanlı çatışmadan sonra ateşkes sağlanır ve Birleşmiş Milletler onayı ile 1948de İsrail devleti kurulur. Yeruşalim, İsrail devletinin başkenti olarak ilan edilir. Bu gelişmeler jüdeo-hristiyan dinsel çevrelerde büyük bir heyecan hatta Kitabı Mukaddes peygamberliklerinin gerçekleşmesi olarak yorumlanır. 1951de Kudüs'ü ziyaret eden Ürdün kralı Haremi Şerif'te, Mescidi Aksa girişinde suikast sonucu öldürülür. Bunun üzerine BM kararıyla Kudüs doğu-batı olarak ikiye ayrılır. Doğu Kudüs ve Haremi Şerif Ürdün’de kalır (1955). 1967de patlak veren 6 gün savaşında Suriye, Mısır, Ürdün, Irak ve Lübnan'ı ağır bir yenilgiye uğratan İsrail Sina Yarımadası, Golan Tepeleri, Batı Şeria (West Bank) ve Gazze'yi işgal eder; Kudüs’ün tamamını ele geçirir. Haremi Şerif’te bir süre İsrail bayrağı dalgalanır. Ancak, daha sonra sağlanan antlaşma ile Haremi Şerif bölgesinin denetimi ve korunması Kudüs’te yaşayan Müslüman kesime bırakılır. 1974 Kıbrıs harekatından sonra Türkiye'nin kaybetmiş olduğu diğer toprakları (özellikle Musul-Kerkük petrol bölgesi) da geri almaya kalkışacağından endişe eden ABD ve Avrupa ülkeleri Türkiye'yi ambargo, terör ve askeri darbelerle yıpratarak Ortadoğu'da etkin bir rol izlemesini engellemeyi amaçlar. 1980 yılında İsrail parlamentosu Yeruşalim'i ebedi başkent ilan eden bir yasayı onaylar. 1993te imzalanan barış antlaşmasıyla Gazze ve Batı Yakası'nın Filistin Yönetimine bırakılması kararlaştırılır. Ancak, İsrail hükümeti çeşitli gerekçelerle sürekli askeri harekatlar düzenleyerek bölgeyi istikrarsızlaştırma ve Filistinli nüfusu eritme politikasını sürdürmektedir. IRK VE TOPRAK MÜLKİYETİNE DAYALI BİR AŞİRET DİNİ Yahudilik (Judaism) veya Yahudi dini sadece İbrani aşiretleri, Yahudi milleti, soyu ve ırkına özgü bir dindir. Böyle özelliği olan bir başka din yoktur. Bundan dolayı Yahudiliği yaymak gibi bir vaizlik, misyonerlik eylemi de hiç bir zaman olmamış ve olmayacaktır Yahudi ırkından olmayan Yahudi dinine geçemez. Kitabı Mukaddes'in (Holy Bible) ilk bölümünü oluşturan "Tevrat", "Tevratı Şerif", "Torah" (Tora) veya "Eski Antlaşma" (Eski Ahit) toplam 902 sayfa ve -apokrif kitaplar hariç- 39 kitaptan oluşur. Sayfa sayısı, baskı metodu, boyut, ciltleme ve çevirilere göre değişkenlik gösterebilir. Yaklaşık M.Ö. 1450 yıllarında yazılmaya başlamış ve son kitap "Malaki" ile MÖ 400 yıllarında tamamlanmıştır. Kitabı Mukaddes'in ikinci bölümünü oluşturan "İncil", "İncili Şerif" veya "Yeni Antlaşma" (Yeni Ahit) ise 27 kitaptan oluşur. Kitabı Mukaddes'in tamamı Hristiyanlarca kutsal kitap olarak kabul edilir; Yahudiler sadece ilk bölüm "Tevratı Şerif"i kutsal kitap olarak kabul ederler. Tevrat'ın yorumu olan "Talmud" ayrı bir kitap olup çoğu zaman Tevrat ile karıştırılır. Yahudiler bir aşiret reisi olan İbrahim'in soyundan geldiklerine ve atalarının tanrısı RAB tarafından "seçilmiş kutsal bir halk" olduklarına inanır: "Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. RAB öz halkı olmanız için yeryüzündeki tüm halklar arasından sizi seçti. (Tevrat, Tesniye 14: 2); "Tanrı yine Musa'ya dedi: İsrailoğullarına söyle, atalarınız İbrahim'in tanrısı, İshak'ın tanrısı ve Yakup'un tanrısı RAB beni size gönderdi. Sonsuza dek ismim budur, kuşaktan kuşağa bu isimle anılacağım." (Çıkış 3: 15) Tevrat çevirilerinde büyük harflerle yazılan RAB sözü tanrının İbranice özel ismi olan "YHVH, Yahve, Yehova veya Ehyeh" için kullanılır. İbrani tanrısının amacı güçlü milletleri kovmak ve onlara ait toprakları "miras" olarak İsrail'e vermektir: " Çünkü atalarınızı seven ve onlardan sonra onların soyunu seçen RAB, sizden daha büyük ve daha güçlü milletleri önünüzden kovmak, onların topraklarına girmenizi sağlamak, ve bugün olduğu gibi, onların topraklarını miras olarak size vermek için, varlığı ve büyük gücüyle sizi Mısır'dan çıkardı" (Tevrat, Tesniye 4: 37-38) Burada "miras" sözcüğü üzerinde dikkatle durmak gerekir. Miras ancak ölüm meydana geldikten sonra geriye kalan mal ve mülkün sahibini belirlemek ve devrini gerçekleştirmek için kullanılan bir sözdür. Ölüm gerçekleşmeden "miras" hakkının doğması söz konusu olamaz. O halde, ancak başka milletlerin ölmesi, ya da tümden yok edilmesiyle onlara ait toprakların "miras" yoluyla İsrailoğullarına kalması söz konusudur. Tevrat'ın Çıkış, Sayılar ve Yeşu kitapları İsrailoğullarının vadedilen toprakları nasıl fethettiklerini, yaptıkları savaş, yağma, kırım ve soykırımları ayrıntısıyla anlatır. “Musa, Ulus Yaratan Peygamber” adlı yapıtında İsrail aşiretlerini birleştirip bir millet (ulus) oluşturan Musa’yı göklere çıkaran Fransız yazar Gerald Messadié Tevrat’ta anlatılan soykırımlar karşısında dehşete kapılarak Musa’nın o "korkunç soykırımların emrini verdiğini" kabul edemediğini, o olayları bu nedenle kitabına almadığını belirtir: “Musa’nın sınırsız şefkatine ve yüce gönüllülüğüne inanıyorum; onun Pentateuhos’ta anlatılan korkunç soykırımların emrini verdiğini kabul edemem (Tesniye XXXIV 12) bu nedenle onları kitabıma almadım. Ayrıca yüce Tanrının böyle soykırımlar için emir vermiş ve İsraillileri yamyamlıkla tehdit etmiş olmasını da kabul edemem” ( Musa, Ulus Yaratan Peygamber, Gerald Messadié, II Cilt, Doğan Kitapçılık A.Ş. 4.baskı temmuz 1999, s: 314, Pentateuhos, Pentatök, Tevratın ilk beş kitabı) İyi de gerçekleri es geçmekle, yazılanları yok saymakla bir noktaya varılamaz. Gerçek çirkin olabilir. Ancak daha da çirkin olan gerçekleri görmezden gelmek, gerçekleri çarpıtmak, insanlığı yalan ve dolanla kandırmayı sürdürmek olsa gerek. Yüce Tanrı tabi ki böyle emirler vermiş olamaz, ama burada söz konusu olan Yüce Tanrı değil bir aşiret tanrısıdır. MİLLETLERİN TOPRAKLARI On emir ve şeriat kuralları Tevrat'ın 10/1 ini bile kapsamaz. Geri kalan bölümler 12 kabile veya aşiretten oluşan İbranilerin İsrail krallığını kurmaları, fetihler, kırımlar, savaşlar, aşiretlerin soyağaçları, Tapınak ve tarihle ilgilidir. Bu mesihsel (messianic) tarihe göre RAB Allah İbrahim peygambere verdiği söz gereği Yahudi olmayan milletleri İsrailoğullarının önlerinden kovarak "halkları kırmış", "milletlerin topraklarını miras olarak" İsrail aşiretleri arasında bölüştürmüştür: "Çünkü o, kulu İbrahim'e verdiği kutsal sözünü anımsadı. Halkını coşku içinde, seçtiklerini sevinç çığlıklarıyla (Mısır'dan) çıkardı. Milletlerin topraklarını onlara verdi. Halkların emeğini miras aldılar." (...) "Sen elinle milletleri sürdün, ama atalarımıza yer verdin; Sen halkları kırdın, ama atalarımızın filizlenmesini sağladın." (...) "Onların önlerinden milletleri kovdu, miras olarak milletlerin topraklarını onlara pay etti. İsrail aşiretlerini konutlarına yerleştirdi." (...) "Diğer milletlerin topraklarını kendi halkına vermekle işlerinin gücünü gösterdi." (...) "O bunu başka hiçbir millet için yapmadı, milletler Onun yasalarını bilmezler." (Mezmurlar/Zebur 105: 42-44; 44: 2; 78: 55; 111: 6; 147: 20) Tevrat teolojisinde "milletler" (goyim) terimiyle "Yahudi olmayan tüm milletler" kastedilir. Kuşkusuz, başka milletlerin yaşadığı toprakların İsrail milletine "miras" olarak verilmesi, halkların emeğinin "miras" alınması, toprakların paylaştırılması, halkların kırıma uğratılması ve bunların tanrısal istençle gerçekleştirilmesi siyonist görüşlerin ilk örnekleri, prototipleri olup etik açıdan tartışmaya açıktır. Kitabı Mukaddes ve Tevrat'ın ilk kitabı olan "Yaratılış"ın (Tekvin, Doğuş, Genesis) ilk paragraflarından itibaren İbrahim'e büyük vaatlerde bulunularak "Kenan ülkesi" ne gitmesi emredilir: "RAB İbrahim'e şöyle dedi: Memleketini, halkını, babanın evini bırak, sana göstereceğim topraklara git. Seni büyük bir millet yapacak, seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım. Bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacağım. Seni lanetleyenleri lanetleyeceğim. Yeryüzündeki halkların hepsi senin aracılığınla kutsanacak. İbrahim (...) karısı Sara, yeğeni Lut, Harran'da kazandıkları malları, edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardılar." (Tevrat, Yaratılış 12: 1-5). İbrahim yersiz, yurtsuz, vatansız biri değildi. Urfa bölgesinde Harran'da yaşıyordu. Kenan'a yerleşip orada yaklaşık 20 yıl bir "yabancı" olarak yaşadıktan sonra bu muazzam toprakları nasıl miras alacağına dair tanrısından güvence isteyince İbrahim ile RAB arasında bir "antlaşma" (ahit) yapılır. "İbrahim, ya RAB bu toprakları miras alacağımı nasıl bileceğim? diye sordu. (...) O gün RAB İbrahim ile antlaşma yaparak şöyle dedi: "Mısır Irmağından büyük Fırat Irmağına kadar uzanan toprakları, Kenli, Kenizli, Kadmonlu, Hititli, Perizli, Refalı, Amorlu, Kenanlı, Girgaşlı ve Yebusluların topraklarını senin soyuna vereceğim." (Tevrat, Yaratılış 15: 8, 18-21) Nil nehrinden Fırat nehrine kadar olan toprakların sonsuza dek İbrahim soyuna verileceğine dair olan tanrısal antlaşma "sünnet olmak" koşuluyla yürürlüğe girecek ve sonsuza dek geçerli olacaktır: "Antlaşmamı sen ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürecek bir antlaşma olarak yapacağım; senin ve senden sonra soyunun Tanrısı olacağım. Şu an bir yabancı olarak yaşadığın tüm Kenan topraklarını sonsuza dek mülk olarak sana ve soyuna vereceğim. (...) Sen ve soyunla yaptığım uymanız gereken antlaşma şudur: Aranızdaki her erkek sünnet edilecektir. Sizler sünnet olacaksınız ve sünnet aramızdaki antlaşmanın işareti olacaktır. Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan herhangi bir yabancıdan satın alınmış çocuklar ile sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek ve bu kuşaktan kuşağa sürecektir. (...) Bedeninizdeki bu işaret sonsuza dek sürecek antlaşmanın işareti olacaktır. Sünnet edilmemiş erkek halkın arasından kesilip atılacaktır, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir." (Tevrat, Yaratılış 17: 7-14) SÜNNETLİ VE SÜNNETSİZ MİLLETLER "Sünnet olmak" koşuluyla sonsuza dek yürürlüğe giren bu toprak mülkiyetine dayalı feodal antlaşmasından sonra en önemli konu Allah'ın seçilmiş "sünnetli" milleti ile diğer "sünnetsiz" milletler arasındaki ilişkilerdir. İşte bu noktada Yahudilik "milletlerarası" veya "uluslararası" veya eski terimle "beynelmilel" bir boyut kazanır. Bu boyutun siyasal olduğu açıktır. Çünkü, ön plana çıkan tanrı-birey ilişkisi değil, fakat tanrı-toplum ilişkisi yani sünnetli Yahudi milletinin sünnetsiz milletlerin dinsel ve siyasal baskısından, yönetiminden kurtuluşudur. Zaten, İsrail tanrısının insanlık ve dünya milletleri ile görülecek bir hesabı, bir "davası" vardır: "Çünkü RAB'bin milletlerle davası var, tüm insanlığı yargılayacak, ve kötüleri kılıca teslim edecek'" (Yeremya 25: 31) Bu kıyametle ilgili bir kehanet değildir. Yeryüzüyle ilgili siyasal bir öngörü, insanlığa karşı bir meydan okuma, hatta tehdittir. Çünkü "Ariel" (Allahın Aslanı) ve "Siyon Dağı"na karşı savaşan "hainler", "çok sayıda milletler" yok olacak, ortalık cesetlerle dolacak, dünya hükümdarları ezilecektir: "Sonra Ariel'e karşı savaşan çok sayıda milletler, ona ve kalesine saldıranların hepsi, sıkıntılı bir kabus gibi, gece görülen görüm gibi yok olup gidecekler. Siyon Dağına karşı savaşan milletlerin tümü rüyasında yemek yediğini görüp uyandığında hala aç olan, ya da rüyasında su içtiğini görüp uyandığında hala susuzluktan baygın olan adam gibi olacak." (İşaya 29: 7-8); "Sen, ya RAB, her şeye egemen Tanrı, İsrail'in Tanrısı uyan, tüm milletleri cezalandırmak için, acıma bu suçlu hainlere (...) O, milletleri yargılayacak, ortalığı cesetlerle dolduracak, tüm dünya hükümdarlarını ezecektir." (Mezmurlar/Zebur 59: 5; 110: 6 ) İnsanlık ve dünya uluslarından pek hoşlanmadığı anlaşılan İsrail'in allahı "öfke şarabıyla dolu kasesi"ni yeryüzündeki tüm milletlere, siyasal liderlere ve halklara içirmeye kararlıdır. İçmek istemeyen olursa zorla içecektir: "İsrail'in Allahı RAB bana şöyle dedi: "Elimdeki öfke şarabıyla dolu kaseyi al, seni göndereceğim tüm milletler içir. (...) Böylece kaseyi RAB'bin elinden alıp beni gönderdiği tüm milletlere içirdim: Bugün olduğu gibi harap, dehşet ve alay konusu, lanetlik olsunlar diye Yeruşalim'e, Yahuda kentlerine, krallarına ve önderlerine; Mısır Firavunu'na, görevlilerine, önderlerine, tüm halkına, (...) yeryüzündeki tüm milletlerin krallarına içirdim. Sonra onlara de: 'İsrail'in Allahı diyor: Üzerinize göndereceğim kılıç yüzünden sarhoş olana dek için, kusun, yere düşün ve kalkmayın. Eğer kaseyi elinden alıp içmek istemezlerse, onlara de: Kesinlikle içeceksiniz!" (Yeremya 25: 15, 17-19, 26-28)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |