Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
Tüm dünyaya dağılmış olan tanrının seçilmiş milleti zamanı geldiğinde toplanacak, bir araya gelecek, İsrail ülkesi yeniden onların olacak, Tapınak (Mabet) yeniden inşa edilecektir: "Rab şöyle diyor: Sizi milletler arasından toplayacağım, dağılmış olduğunuz ülkelerden geri getireceğim, İsrail ülkesini yeniden size vereceğim. (...) İsrail halkını aralarına dağılmış oldukları milletlerden topladığım ve milletlere kutsallığımı gösterdiğim zaman onlar kulum Yakup'a verdiğim kendi ülkelerine yerleşecekler. Orada güvenlik içinde yaşayacak, evler yapacak, bağlar dikecekler. Onları küçümseyen tüm çevre milletleri cezalandırdığımda onlar güvenlik içinde yaşayacaklar." (...) Makdisimi sonsuza dek onların ortasına kuracağım. Meskenim aralarında olacak; ben onların Allahı olacağım, onlar da benim halkım olacak. Tapınağım sonsuza dek onların arasında oldukça milletler İsrail'i kutsal kılanın ben RAB olduğumu anlayacaklar." (Hezekiel 11: 17; 28: 25-26; 37: 26-28) Plan, çizim ve fizibilite projeleri çoktan hazırlanmış olan Tapınağı yeniden inşa etmek üzere kurulmuş dinsel vakıf ve derneklerin en önemlileri arasında “Rabbin Dağına Doğru Vakfı, Yahve’nin Evi, Tapınak Dağı Sadıkları Vakfı, Yeruşalim Tapınak Vakfı”nı sayabiliriz. Bu kuruluşlar ilk ortak toplantılarını 1982 yılında yapmışlardır. Ancak, inşa edilmesi tasarlanan Tapınak alanında şu an İslam dünyasının en kutsal yapılarından "Mescidi Aksa" ile "Kubbetüs Sahra"nın bulunduğunu tekrar anımsatalım. Öyle olsa bile fanatik Yahudilerin gözünde bunların ortadan kaldırılması gereken pagan yapılar olarak görüldüğü açıktır. "Haremi Şerif", veya "Tapınak Dağı" denilen bu alanda söz konusu İslami yapıların bulunması bir başka çetrefil sorunsalın patlamasına yol açabilecek gibi gözükmektedir. MİLLETLERİN ZAMANLARININ SONU Yahudi ve Protestan-Evanjelist teolojisinde İsrail krallığının MS 70 yılında yıkıldıktan sonra -aradan 1878 yıl geçtikten sonra- 1948 yılında bağımsız bir devlet olarak yeniden kurulması Kitabı Mukaddes'teki "milletlerin zamanlarının sonu", "son günler" veya "dünyanın sonu" denilen apokaliptik sürecin başlangıcı olarak kabul edilir. (İncil, Luka 21:24), Ancak, yine belirteyim ki bu ifadelerle kastedilen "kıyamet" veya "mahşer" yani dünyanın yok olması değildir. Bu yeni bir milenyum başlarken gelmesi umulan "Maşiyah" (Yahudi Mesih) ile mesihsel, teokratik bir krallığın yeryüzünde kurulmasıdır. "Yeni dünya düzeni", "yeni düzen", "yeni dünya", "yeni çağ" terimlerinin esin kaynağının Kitabı Mukaddes olması öngörülen teokratik yönetimin jüdeo-siyonist bir yapıda tasarlandığının sanki bir ipucu ve göstergesidir. (Tevrat, İşaya: 65: 17; İncil, İbraniler 9:10, II. Petrus 3: 13, Esinleme 20: 4-6, 21:1) Yahudi inancına göre Tapınak yeniden inşa edildikten sonra Maşiyah gelecek ve dünya egemenliğini İsrail'e verecektir. İlginçtir ki İsa'nın yoldaşları da ilk başta benzer bir beklenti içinde olup İsrail'e krallığın ne zaman verileceğini öğrenmek istemişlerdi. Çünkü onlar da İsa'yı Mesih ve İsrail'in kralı olarak görüyordu: "Onlar bir araya geldiklerinde İsa'ya :«Rab, İsrail'e krallığı şimdi mi geri vereceksin?» diye sordular." (...) "İsa valinin önüne çıkarıldığında vali ona, «Sen Yahudilerin Kralı mısın?» diye sordu. İsa, «söylediğin gibidir» dedi." (...) "Ertesi gün, bayramı kutlamaya gelen büyük bir kalabalık İsa'nın Yeruşalim'e gelmekte olduğunu duydu. Hurma dalları alarak onu karşılamaya çıktılar. «Hozanna! Rabbin adıyla gelen İsrail Kralına övgüler olsun!» diye bağırıyorlardı." (İncil, Elçilerin İşleri 1: 6; Matta 27:11; Yuhanna 12: 12-13) Ancak, "Kral"ın çarmıhta öldürülmesinden sonra işler tamamen değişir. Yahudi cemaati ile Hristiyan cemaati arasında derin bir kopuş yaşanır. Hristiyan önderlerden ve aynı zamanda dinbilgini olan Pavlus (Saul), Yahudi asıllı olmasına rağmen, İsa'nın öldürülmesinden Yahudi cemaatini sorumlu tutar, onların tüm insanlara düşman olduğunu ve tanrısal gazaba uğrayacaklarını bildirir: "Rab İsa'yı ve peygamberleri öldüren, bizi de kovanlar Yahudilerdir. Diğer milletlerle konuşmamızı ve onların kurtulmasını engellemekle Tanrı'nın hoşnutsuzluğuna yol açıyorlar ve tüm insanlara düşmandırlar. Böylelikle durmadan günah üstüne günah yığıyorlar. Sonunda Tanrı'nın gazabına uğrayacaklardır." (İncil, 1. Selanikliler 2: 15-16) İsa'nın ölümüyle "sünnet antlaşması" çöpe atılır; Yahudiler kendi krallarını reddettiklerinden kurtuluş yolu tüm milletlere açılmış olur (İncil, Elçilerin İşl. 11: 18, Romalılar 9: 24). Bu olay Musa şeriatının kırılma noktası ve "Yeni Antlaşma" ile Hristiyanlığın doğuşu olur. Pavlus Hristiyan cemaatindeki sünnet yanlısı Yahudileri de çok ağır sözlerle kınar: "Çünkü asi, boşboğaz, aldatıcı birçok kişi vardır. Özellikle sünnet yanlıları bunlardandır. Onların ağzını kapatmak gerekir. Onlar haksız kazanç uğruna gereksiz şeyleri öğreterek aileleri yıkarlar". (...) "Kötülük yapan o adamlardan, o köpeklerden, o sünnet yanlılarından sakının! " (İncil,Titus 1:10-11; Filipililer 3:2) Buna rağmen, ilginçtir ki bir çok ciddi devlet adamı, vakıf, kuruluş, Protestan, Presbiteryen, Evanjelist kiliseleri, Yedigüncüler (Seventh Day Adventists), Hristiyan İlmi (Christian Science), İlimcilik (Scientology), Mormonlar gibi Hristiyan tarikatlar İsrail devletinin tanrısal destek ile kurulduğuna ve İsa Mesih'in ikinci gelişinde bu yönetimi pekiştireceğine inanırlar. Geleneksel Hristiyan (Katolik) teolojisine tamamen aykırı olan bu görüş söz konusu kilise ve tarikatların masonik ve siyonist direktiflere göre yönetildikleri ve yönlendirildiklerine dair güçlü bir varsayım ve kanının doğmasına yol açmaktadır. Çünkü eğer bugün bir çok Protestan-Presbiteryen Kilisesinde İsrail Milli Marşı "Hatikva"nın notaları ilahi kitaplarında resmen yer alıyorsa, bu marş farklı sözlerle sanki bir ilahiymiş gibi cemaat tarafından söyleniyorsa; diğer taraftan dünya kamuoyunda sanki İslam alemi ve Türkiye'ye karşı bir emperyalist "Haçlı Saldırısı" yapılıyormuş gibi bir kanı yaratılmak isteniyorsa; arka plandaki oyun kurucuların masonik ve siyonist emellere hizmet ediyor olma olasılığı çok yüksektir. O halde, eğer bir saldırı söz konusu ise aslında bu "Magen Saldırısı" dır. Böylece "Davut'un Yıldızı"nı korumak uğruna Haç'ın sanki gönüllü olarak hedef saptırmak ve feda edilmek üzere ön plana çıkarıldığını saptıyoruz. Medeniyetler çatışması, karikatür krizi, misyonerlik gibi olaylara bu açıdan bakılabilir. Ayrıca, özellikle Haç ile Hilal'in çatıştırılmaya çalışıldığı ve bir çok İslami tarikatın Musevi kökenlilerin elinde, ya da, masonik denetim altında olduğu iddialarını da yabana atamayız. Öte yandan, neden bir çok kilise camiye dönüştürülmüş iken, neden bir tek havra ve sinagogun camiye dönüştürülmediği; neden Hristiyanlık ve özellikle Katolik Kilisesinin çok satanlar ve sinema yoluyla (İsa Süper Star, Günaha Son Çağrı, Gülün Adı, Da Vinci Şifresi, vs) bir eleştiri bombardımanı altında tutulduğunu da sorgulamak gerekir sanırım. Bu tür eleştiriler nedense Yahudi dinine karşı kurgulanmıyor. Yani İsa dünya kamuoyunda yerden yere vuruluyor da aynı şey nedense Musa için yapılmıyor. Yahudi Mesih ile Hristiyan Mesih'in aynı süreçte bekleniyor olması ilginç bir kronolojik örtüşmeye yol açtığı gibi, her iki dinin de simetrik bir Mesih beklentisi içinde olduğunun göstergesidir. Bu simetrik Mesih beklentisinden "Mesih" (Christ) ve "Karşı-Mesih" (Anti-Christ) paradigması olarak söz etmek de mümkündür. (İncil, I. Yuhanna 2:18) SONUÇ Kitabı Mukaddes'ten yapılan alıntılara bir o kadar, hatta çok daha fazlasını eklemek mümkündür. Ancak, yapmış olduğum alıntıların yeterli ve ikna edici olduğunu, Siyon Liderlerinin ve İsrailli yöneticilerin neden dünyayı ele geçirmek gibi bir misyon ve vizyonu olduğunu, Siyonizm ve Siyon protokollarının Musevilik ve Tevrat ile olan ilişkisini yeteri kadar açığa çıkardığını sanıyorum. Eğer hala bu sonuçlardan kuşku duyan varsa, o zaman İsrail devletinin korunması, yayılması ve güçlenmesi için dünya milletleri ve siyasal liderlerin ona bir "bakıcı" veya "dadı" gibi hizmet edeceğini, İsrail'i suçlayan herkesin susturulacağını, ülkelerin bütün servetleri ve yaşamsal zenginliklerinin İsrail'e akacağını ve ona hizmet etmeyen her ülkenin yok edileceğine dair Tevrat'taki şu meydan okuyan bölümlere de bir baksınlar: "İşte milletlere elimi kaldıracağım ve halklara bayrağımı yükselteceğim; ve senin oğullarını kucaklarında getirecekler, ve senin kızlarını omuzlarda taşıyacaklar. Ve krallar sana bakıcı ve kraliçeler dadı olacak, önünde yere kapanıp ayaklarının tozunu yalayacaklar (...)" (İşaya 49: 22-23) "Çünkü sen sağa doğru ve sola doğru yayılacaksın ve senin soyun milletleri mülk edinecek ve onların terk ettikleri kentlere yerleşecek. (...) Sana karşı yapılan hiç bir silah işe yaramayacak; seni itham eden her sözü boşa çıkaracaksın. (...)" (İşaya 54: 3, 54: 17) "Ve yabancılar senin duvarlarını yeniden yapacak ve krallar sana hizmet edecekler. (...) Kapıların daima açık duracak; milletlerin servetini ve sürgün edilen krallarını sana getirsinler diye gece gündüz kapanmayacaklar. Çünkü sana hizmet etmeyen her millet ve ülke yok olacak, tam bir yıkıma uğrayacaklardır. (...) Ve milletlerin sütünü içeceksin, ve kralların memelerini emeceksin (...)" (İşaya 60: 10-12, 16) Kimse gocunmasın ama Tevrat'taki bu çok hırslı ve gözüpek bölümleri okuduktan sonra İsrail ordusunca Filistinli sivillere karşı orantısız güç kullanılması, Batı Şeria bölgesine boydan boya devasa bir duvar örülerek oradaki halkın tecrit edilmesi, düşük radyasyonlu çekirdek bombaları siviller üzerinde deneyerek gelecek kuşakların genetik yapısını bozma ve kanserojen hastalıklara maruz bırakma emellerini belki daha iyi kavramış olacağız. 14 Ekim 2009 tarihinde, Sağlık Bakanlığının Türkiye'de 2010 yılının "Domuz Gribi yılı" olacağını ilan etmesi, 39 milyon kişinin risk altında olduğunu ve 21 milyon kişinin bu hastalığa yakalanacağını açıklaması skandaldan da öte halka yönelik büyük bir gözdağı ve tehdittir. Bakanlık gerekli aşı ve ilaçları bir an önce temin edeceği yerde halkı panik, yılgınlık ve karamsarlığa sevkedecek, insanların yaşama sevincini ve varolma gücünü kırmayı hedefleyen böyle bir açıklamayı nasıl yapar? Hangi ülkenin bakanlığı bu, hangi çıkarlara hizmet ediyor? Bakanlık böyle bir peygamberlikte (!) bulunursa o zaman ben de Tevrat'ta yazdığı gibi "İsrail'e hizmet etmeyen her millet ve ülkenin yok edilmesi ve tam bir yıkıma uğratılması" için şimdi ve gelecekte potansiyel tehdit kaynağı olabilecek ülkelerin önce işgal, savaş, iç savaş veya terör yoluyla, bu da yetmezse, o zaman laboratuarlarda üretilen mikrobiyolojik ve insektolojik silahlarla, yapay salgın hastalıklarla zayıflatılmasının tasarlanmış olabileceğini ciddiye almak gerektiğini söylerim. (Tevrat, Tesniye 7: 15; İşaya 60: 12 ). Bu kadar hırslı, kararlı ve gözüpek insanların misyon ve vizyonlarını gerçekleştirmek uğruna her türlü insanlıkdışı ve yasadışı yollara başvurabilecekleri olasılığını göz ardı edemeyiz. Böyle bir şey, olasılık hesaplarına göre, uzak bir olasılık da olsa "olanaksız" değildir. Sonuç olarak, Siyonizm ve Siyon Protokollarının büyük ölçüde Kitabı Mukaddes'teki mesihsel tarih, peygamberlik ve kehanetlerin siyasallaştırılmış milliyetçi-ırkçı sapkın bir perspekfitine, görüngesine dayandığını saptamış oluyoruz. Bir başka deyişle, Siyonizm tevratik misyon ve vizyonun dünyevi aracı ve uzantısı, Anayasası Tevrat ve bir din devleti olan İsrail'in dünya görüşüdür. Aşırı milliyetçi-ırkçı, insanlık düşmanı bir öğreti olarak tanımlandığından Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca mahkum edilmiş, ancak, daha sonra ABD'nin vetosuyla mahkumiyet kaldırılmıştır. Siyonizmin tek hedefinin İsrail devletinin kurulması olmadığı, Kudüs (Yeruşalim) tapınağının yeniden inşası, İsrail'in mesihsel bir siyasal yönetime öncülük etmesi ve dünya egemenliği gibi başka hedeflerin de varlığı, bunların hem siyonist, hem masonik, hem de jüdeo-hristiyan çevrelerin misyon ve vizyonu olduğu artık gizlenmesine bile gerek duyulmayan, meydan okuyan bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. 15-20 sene öncesine kadar tüm bunları görmezden gelen, önemsemeyen, hayal ürünü olarak yorumlayanların dünyadaki son gelişmeler üzerine bu konuları nihayet az da olsa ciddiye almaya başladıklarını söylemek yanlış olmaz sanırım. Buraya kadar edindiğimiz bilgilerden sonra "Büyük Ortadoğu Projesi", "Yeni Dünya Düzeni", "Küresel Düzen" gibi düzenek ve tuzaklara bu görüngeden bakmak gelişmekte olan olayları değerlendirmemize ek bir katkı sağlayabilecektir. Tüm bu düzenekler ve göz boyamalar 2009 yılı başında patlak veren "Küresel Ekonomik Kriz"i önlemeye yeterli olmamıştır. 24 Eylül 2009 günü ABD başkanının Birleşmiş Milletler kürsüsünden yaptığı "Yeni Bir Çağ" başlatalım çağrısı da inandırıcı olmaktan çok korkutucudur. Parlak söylemler ve yeni düzenekler icat ederek dünyada barışın sağlanması mümkün değildir. Dünya halkları aldanmaktan, aldatılmaktan ve yalanlardan bıkmıştır. Gerçi "Yeni Bir Çağ" için Obama tarafından önerilen nükleer silahsızlanma; barış ve güvenliği teşvik; gezegenin çevresel korunması; ve herkese fırsat sunacak yeni bir ekonomik düzen; kendisine Nobel Barış Ödülü'nü getirmiştir. Ancak, bu ödül, AB kapısında dilenci gibi bekletilmekte olan ülkelerin medyatik romancılarına verilen güdümlü ödüllerden çok daha endişe verici ve ürkütücüdür. Göreve başlayalı henüz 9 ay olan Obama'ya verilen bu ödül karşısında Amerikan halkı bile şaşkınlığını gizleyememiştir. Bozacının ödülünü veren şıracı ! Bugüne kadar hangi ödül dünyaya barış getirmiş ki bundan sonrakiler de getirsin? Tüm bu görsel, göstermelik ve medyatik oyun aslında bir şeyleri gizleme ve kamufle etme taktiğinden başka bir şey değildir. Sağduyu sahibi dünya aydınlarını sahnelenmekte olan bu ikiyüzlü, aymaz ve mekruh oyunu teşhir etmeye ve şiddetle karşı çıkmaya çağırıyorum. Sahne arkasında gizlenmeye çalışılanların üçüncü bir dünya savaşının ön hazırlıkları olmadığını umalım yeter. Ünlü bir siyasetçinin sözlerinden esinlenerek "güzel ve yalnız ülkem" insanlarına ve dünyaya şunu söylemek istiyorum: Dünya tarihinde hiçbir siyasal, ekonomik veya toplumsal olay tesadüfen veya rastgele veya kaderle veya tanrısal istençle oluşmuş olamaz. Bunlar kitlesel büyük eylemler, ekonomik kriz, kaos, salgın hastalıklar bile olsa dünya egemenliğini ele geçirmeye yönelik her siyasal, toplumsal ve tarihsel olayın karanlık salonlarda düşünülerek önceden planlandığını, tasarlandığını ve ondan sonra oluşturulduğuna emin olmak gerekir. Kuşkusuz, Siyonizm ne kadar tehlikeliyse, Yahudi düşmanlığı antisemitizm de o kadar tehlikelidir. Yahudi halkının büyük çoğunluğunun bu görüşlere katılmadığına hatta haberlerinin bile olmadığına inanıyorum. Ancak bu, ABD ve İsrail politikalarının eleştirilmesine, uluslararası siyasal gelişmelerin ve özellikle bu ikilinin dış politikada attığı her adımın çok yakından ve dikkatle izlenmesine bir engel değildir. İnsanlığın ırkçı, şoven ve şeriatçı yapıları ve anlayışları tasfiye ederek yeni bir evrensel etik anlayışa kavuşacağına olan umudumu yitirmek istemiyorum. NOT: Kitabı Mukaddes'ten yapılan alıntılarda İngilizce çeviri "The Holy Bible, New International Version, Zondervan Publishing House, 1986, USA" temel alınmış; İngilizceden Türkçeye tarafımca çevrilmiştir. "Kitabı Mukaddes, Kitabı Mukaddes Şirketi, İstanbul, 1974" ile "Kutsal Kitap, Yeni Çeviri, Kitabı Mukaddes Şirketi, 1. Basım, Ağustos 2001" çevirileri de göz önünde bulundurulmuştur.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hulki Can, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |