Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
"... Nasıl oldu da sevebildin bu kadar?" sorusunun üzerinden tam bir yıl geçti, seni ilk görüşümün üzerinden 588 gün, benden ilk gidişinin üzerinden ise 252 gün geçti. Üzerimden ne çok geçen var değil mi? Günlere eğiliyorum çaresiz. Belki şu durumumun tam karşılığıdır çaresiz kelimesi. ... "... Gülümse olmamış yar!" diyerek haykırdı. Tekrar tekrar bedenini terk etmeliydi. Zaten ilk terk edişin üzerinden fazla zaman geçmişti. Bu yüzden çoğu iş yolunda gitmemiş, yar yarıp gitmişti. İçten içe korkuyordu. Hiç bilmediği diyarlarda bedenini terk edip ruhuyla dolaşmak resmen delilikti! "Delisin sen..." Terk etti bedenini, en üst katında kaldığı viraneyi arkasında bıraktı. Her gece gelip unutmak için kendini paraladığı mekâna geldi. "Koliba" yine fazlasıyla sakindi, işletmeci bayan ve Koliba kedisi vardı sadece. Hoş görünmüyordu ya sürekli tercih ettiği masaya oturdu. bu terk etme olayında ilk kez bu kadar yerlerde dolaşıyordu. Korkuyordu çünkü. Bilmediği yerlerde uçmak, bir uçuşa şahit olmak gerçekten delilikti! "Yıldızlar oturduğun yerden görünmez" diyerek kalktı yerinden. Damla bir şey sürmedi ağzına. Yıldızlara uçtu. Vakti vardı, bedenini öylece bırakıp çıktı. -Umrunda değildi- bedeninin yaşadıkları. Tekrar Nietzche gibi... Birisi ellerini tutmuş, birisi sarılmış, birisi dolaşmış vücudunda... Umrunda değildi. Bu diyarlara ne ıspatlamalıyım diye düşündü. Bu diyarlar aşk görmemiş, biliyordu. Onlara aşk göstermeliydi, mutlaka bunu yapmalıydı. Yıldızlara doğru yol aldı. Gittikçe büyüyordu yıldızlar. Geri dönmeliydi belki. Korkmaya başlamıştı çünkü... Sonra aklına ona adanan iki şarkı geldi... "... birlikte olamayız biliyorsun..." "... beni unutma..." Durmadı... Bedeni? Durmadı... Onu bedeni de durduramadı. Tüm hızıyla, tüm gücüyle, tüm deliliğiyle uçtu yıldızlara. Öyle ki ardını görmez oldu. Vazgeçip dönmeye kalksa yolunu dahi bulamayabilirdi. O zaten hiç "dön"medi. Bir yangın kokusu var, yanıyor yıldızlar. Güneş ile savaş başlamış çoktan. Bir iki yıldız haddini aşmış Ay'dan yüz bulup. Kızmış güneş haliyle. Yakıyor ortalığı. Ay'da uzaktan izliyor. "O"da soluklandı. İzlemeye başladı. Güneş bağırıp çağırıyor. Ay'ı istiyor belli. Ay yanaşmıyor, ay akıllı. Ay ona bakanların aklını başından alıyor, Denize düşüp milleti aşık ediyor. Yakamoz oluyor mucizelere imza atıyor. Ay gider mi hiç bile bile ateşe? Güneş daha da öfkeleniyor elbet bir gün Ay'ı yakalayacak o zaman külünü dahi bırakmayacak. ´Uykusuz'a Masallar´ Onun gibi derlenen birilerini aradı dakikalarca. Bu vahşet sahnesine dayanamadı daha fazla. Güneş günahı olan olmayan tüm yıldızları yakıyordu. Bazıları kayıyordu iki sevgiliye doğru, bazıları sönüyordu. Olan yıldızlara oluyordu. Ay'ın yaptıklarının ceremesini yıldızlar çekiyordu. Bu acımasız savaşa yazık bir sevda yüzünden düşmüşlerdi. Tıpkı dünyadaki gibi. Bunu dönünce anlatmalıydı. "... Samanyolu'nda da böyle, eğer çok fazla seviyorsan acımasız bir savaşın ortasında kalırsın ve sevdiğin birden yakar seni. Takip dahi edemezsin." Evet, kuracağı ilk cümle bu olmalıydı. Bir boşluğa yaslanıp geçmişine gitti. Çok büyük bir temizlik diyordu buna. Onunla konuşmaya başlamış başlayalı; yani üçyüzaltmışikibin dakikadır bedeninde değil ruhu. Bu yüzden "O" ne sallarsa delip geçiyor ruhunu. Bugüne kadar teğet geçtiği görülmedi. Hatta öyle anlar vardı ki; ruhunu bedeninde yakalayıp sallıyordu. Paramparça oluyordu her şeyiyle. Ortalığı aşk kaplıyordu. Aşk parçacıkları düşüyordu yukarıdan. Rahmet yağıyordu "Dünlerden bir dün; oturuyoruz sevdasızlar ile. Aşka tövbe etmişler. Yürekleri yanmış, sevgiliyi üfleyerek seviyorlar. Aralarından bir tanesi aşkın tarifini istedi benden. Bir tanesi de "mutluluğun". Arkama yaslandım. Senden konuşmak çok güzel biliyor musun? Hala çok güzel hakkında konuşmak senin. Bir kadeh şarap dolurdum. Aralarında en çok yananı aldım yanıma, yanık kokuyor hala. Ona bahsettim biraz senden. Önce normal seni anlattım. Sonra içimdeki seni. Eminim hala mukayese ediyordur, işin içinden çıkamıyordur. O aşkın tarifini aldı gitti. Birisi mutluluğu sordu demiş miydim? Ona da boş kağıt verdim. Yüz aldı. Bu ne dedi? Vicdan dedim. Böyle temizse vicdanın mutluluk budur dedim. Sustu, anlamaya çalıştı. Eminim hala anlamaya çalışıyordur. Etrafımda ki insanlar böyle işte. Kimisi vasıfsız, kimisi ufak dağlar onun sanıyor. İnatla seni sevmek güzel. Bunu anlatmakta güzel. İnsanların anlamaması en güzeli işte." Yıldızlarla konuştum. Onlara da anlattım seni. Dünya'ya git sürprizimiz var dediler. İnişimi seyrettiler. Bedenimin yanına geldim. Başımı göğe diktim. Hepsi kaydılar bir bir. Adını yazdılar gökyüzüne. Dilek dilemem gerektiğini biliyorum. Dileğimi diledim. Farklı dünyaların insanıyız, aradaki farkı istedim. Yıldızlar söndüler. Güneş utandı. Ben pes ettim. Sen mutlu oldun.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İrfan Kurudirek, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |