"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Işıklı bir kafaya takınca, danışman olmak geldi aklıma.Bu konuda yazacaklarımı okuyan her siyasi, beni danışman yapmaya kalkarsa eğer,hiç şaşırmam doğrusu!..Nasılsa seçimler yakın, nasılsa kadrolar değişir yeniden. Neden kaçırayım ki bu fırsatı yaniJ) Uluslar arası ilişkilerden, siyasal bilgilerden, Oxford’ dan mezun değilim ama olsun! Tecrübelerim var, tecrübelerim!.. Şimdiki danışmanların pabucunu dama atacağım göreceksiniz. E!..Sizce kimin danışmanı olayım acaba?En doğru karar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bence. Neden mi? Her türlü aydınlanmanın başında’ elektrik’ olgusu gelir çünkü.’Çağın en büyük buluşu elektriktir’ demek yanlış olmaz. Bir düşünün hele! Elektrik olmasaydı, ne olurdu halimiz?Hayat güneşle başlar, güneşle dururdu .Dahası var; üretim olmazdı ilk başta.Fabrika yok, televizyon yok, buzdolabı yok, elektrikle çalışan bütün aletler yok yani...Kadınlar yorgun çamaşır yıkamaktan; aşk yok!...Çocuk yok, neşe yok, gelecek yok...Ütü yok; buruş buruş giysiler içinde insanlar; mankenler, kraliçeler, krallar yok...Susmuş bütün sesler; radyolar, televizyonlar, bilgisayarlar, teypler aksesuar; pop yok , popçu yok!...Dansöz yok, dansör yok; devinim yok!...’Kıvrık Hasan’ yok bir deJ)))Top yok, gol yok yani!...Şarjı bitmiş telefonun; arayan yok, soran yok... Yoksa yok!..Var da ne oluyor sanki!?Elektrik düğmesine basmaktan korkuyoruz; en düşük mumlu ampul kullanıyoruz. Ütülenmesi gereken şeyleri bile, ütülemeden giyiyoruz. Yıkanması gereken giysileri havalandırıp yeniden geçiriyoruz sırtımıza.Özlediğimiz insanlara telefon edemiyoruz. Fatura kabarmasın diye çoluk çocuk bir odada oturup, yatıyoruz(özellikle kış mevsiminde). Bilgisayar kullanamıyoruz; kullansak da internete bağlanamıyoruz. Karanlık sokaklarda, bir koşup bir saklanarak yürüyoruz....Neresinden bakarsak bakalım, bu ülke, çağdaş olmaya çok uzak,çokkk!...Yakalamanın tek bir yolu var; elektriği bedavaya getirmek! Bunun için de meclis üyelerinin maaşlarına el koymak. Önce maaşlarını yarıya çekeceksin (hem de hemen), “bununla idare et” diyeceksin. Ta ki memur maaşlarına denkleşene kadar, zam yapmayacaksın bir daha.Görsünler bakalım dünya kaç bucakmış!..Memur maaşlarıyla denkleşmesi kaç yılda gerçekleşir bilemem tabii..Ama en azından aradan bir on yıl geçer sanırım..Kasada biriken para da bir hayli çoğalır amaJ))Her yıl biriken parayla da baraj sayımız on katına çıkar bence. Oh be!..Ne kolaymış, ışıklı bir dünyaya kavuşmak! Artık üretime geçebiliriz vallahiJTüm fabrikalar ışıl ışıl, tüm tüneller aydınlık! Çamaşır makineleri de çalışıyor artık; yaşasın aşkJ)) Ama... bitmedi daha. İşin yarısını hallettim henüz; diğer yarısı var: HABERLEŞME! ‘ İnsanlar nasıl anlaşır’ desem, çoğumuzun yanıtı “ konuşa konuşa” olacak tabii ki!..Konuşmamızı sağlayan aygıtlar ne peki?Telefon ve interne!.. Bırakın megafonları, seçimlerde kullansınlar; dinleyen kim zaten! (TV kanallarını, radyoları boş verdim..) Ama gelin görün ki, telefon faturalarını anlamak mümkün değil. Vermişler Telekom’ un, Turkcell’ in, Telsim’ in, Aria’ nın eline; aklına gelen aklına geldiği gibi zam yapıyor.Bir kere bile ‘alo!..’ demediğin telefona, bir bakıyorsun milyonlarca lira fatura kesilmiş.Yok şu fon, yok bu fon, olmadı abonelik falan filan..(deprem fonuna bir şey dediğim yok bu arada, dikkatinize!..’Bu durumda hangi insanla, ne konuşacaksın Allah aşkına! Dünyaya açılan pencerelerimizi kapatıp, bilgi alışverişimiz , haber almamız engelliyor böylece. “Konuşursan, cezalandırırım” diyorlar kısaca. Çağdaş olmak bir yana, geceye çekiyorlar bizi...Kinleniyoruz, bıkıyoruz, sevgisiz, dostsuz kalıyoruz.Yalnızlaşıyoruz git gide... Geçenlerde şöyle bir soru sordum ilde bulunan sayın Telekom müdürüne: “Nedir bu kontörü 50 bin liradan haberleşme meselesi efendim! (Şimdi ne kadardı, epey oldu da!..)Türk halkının, aç- kapa 50 bin lira ödeyecek ekonomik gücü var mı sizce?”dedim. Yüzüme baktı; “haklısınız”dedi. “Haklıyım tabii, o halde neden daha ucuz değil görüşmeler?” dedim. “Bunu halkımıza sorun” dedi, yüzüme dikçe bakarak...Anladım ki bize ’ koyunsunuz’ demek istemişti. Sözde halk adına bir şeyler demek, onu savunmak için ağzımı açmıştım ama adamın haklılığı karşısında sustum çaresiz...Haklıyken haksız duruma düşmenin ezikliğiyle dalıp gittim karanlığa doğru... Nasılsın? Ne yapıyorsun? Beni seviyor musun? Sorularını soracak bir sesi özledim sonra...Duyamayacağımı bile bile, ufkun çok uzağında, bu aklımla, bu duygumla, bu yalnızlığımla siyasi danışman olmaya karar verdim bir de...Hadi be sende! Delinin tekiyim ben! O halde takılın peşime! Biraz teneke çalalım birlikte...Hazır seçimler yaklaşmışken, var mısınız hı!... Uyuyanlar uyanır belki!...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |