Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
-Alo, anne… -Efendim çocuğum. Nasılsın, iyi misin? -İyiyim annem. Bugün bir şey oldu, seninle onu paylaşmak istedim. Anne gerilir. Yüzlerce km mesafede gazete ilanıyla iş bulup giden 23 yaşındaki kızının sesinde heyecan vardı. Korkunun nabzı ağzında atmaya başladı. İki ay önce de biricik kızı ile bu şekilde konuştuğunda, buzda kayıp ayağını kırmış olduğunun haberini almıştı. Daha sonra da soluğu okuduğu şehir olan Eskişehir’de almıştı. Evlat değil miydi işte...Bir ömür boyu yaslanır başları göğsünüze; onların sevince de, telaşları da yansır annelere... -Kızım bir şey mi oldu, şimdi de nereni kırdın? Yüreğimi ağzıma getirme her seferinde. O ne? Sevgili kızı kahkahalarla gülmeye başlamıştı. -Ah, anneciğim, canım annem, merak etme bir yerim kırık değil çok şükür. Artık alıştım. Düşmeden buzda yürümeyi öğrendim. Asıl sana anlatacağım başka bir şey var… -Maaşına zam mı verdiler? -Ha ha ha, annem benim. Neler de gelir aklına! Zam falan değil, bu daha başka bir şey. -Çabuk söyle, meraktan çatlayacağım şimdi… -Tamam annem. Hani sen bana o mendil satan küçük kız çocuğunu anlatmıştın ya… Anımsadın mı? -Ee, anımsadım… -İşte burada, Eskişehir’de benim de başıma bir benzeri geldi de… -Anlamadım! Nasıl geldi? -Her akşam iş çıkışı Porsuk Nehrinin üzerindeki köprüden evime giderim ya. İşte dün akşam iş yerinden geç ayrıldım. Saat dokuz falan gibiydi. Hava da buz gibiydi. Senin anlayacağın tükürük havada buz tutuyordu. Tam köprüden adımımı attım ki, bir çocuk sesi duydum. Ben hızlı hızlı eve varıp, üşüyen el ve ayaklarımı kaloriferde ısıtmayı düşünürken, o çocuk sesi ne diyordu biliyor musun annem? -Ne? -Abla açım! -Hımm… Sonra? -Sonra, tabi geri döndüm…Ayaklarım ilerlemedi ki… Onun yanına gittim ve sordum.”Gerçekten aç mısın çocuk sen?” diye, sorduğumda utangaç boynunu büküp başını salladı anneciğim… - Peki, sen ne yaptın kızım? -Tabi, o anda bana anlattığın hikayedeki o çocuğu düşündüm: bende o çocuğun elinden tutup; “Madem açsın gel sana bende döner ekmek ısmarlayayım” dedim. Anne duygulanmıştı. Kızının anlattıklarından öylesine etkilenmişti ki, içine akıttığı gözyaşları boğazından aşağıya akmaya başladı. Fısıldadı: -Aferin kızım, seninle gurur duyuyorum. -Annem beni dinle dahası var. -Ee, anlat bakalım bebiş, dahası neymiş? -Çocuk dokuz yaşlarında falandı…Kuzu kuzu benimle dönerci dükkanına kadar geldi. İçerisi sıcacıktı. Bende açtım, ama cebimdeki para ancak çocuğun karnını doyuracak kadardı. Dönerciye parayı uzatıp, yarım ekmek ve bir ayran parası bıraktım. Çocuğu görmeliydin annem, gözleri iştahla açılmış, üstelik üşümesi de geçmişti. Biliyor musun anneciğim, o çocuğun içeri girmeden önce eli elimde bile titriyordu. -Ne güzel bir hayır etmişsin kızım. Allah senden razı olsun. Peki, sen neden açtın? İş yerinde akşam yemeği vermediler mi? -Verdiler tabi…Akşam yemeğimiz saat 18:00 de yedik. Üç saat sonra yeniden acıktım. İş çıkışı bir şeyler atıştırırım, diye düşünmüştüm. Bir de et kokusu iştahımı arttırır…Biliyorsun hiç dayanamam… -Bilmem mi? Yolda dana görsen, kesip yemek istersin… Anne kız gülüştüler. -Beni asıl mutlu eden şey de şuydu annem… -Ne? -Hani sen ben ilkokul sonda iken bir öykü anlatmıştın. -Neydi? -Hani, bir sahilde deniz-yıldızlarını tek tek denize fırlatan çocuğa, adamın biri “ne fark edecek ki, nasıl olsa yarın yine deniz çekilecek” demişti de... Çocuk da elindeki denizyıldızını var gücüyle ileriye doğru, attıktan sonra; “Bak bunun için çok şey değişti” demişti… -Evet, çocuğum, zaman içinde göremediğimiz çok şeyler var, görmesini bilen fark eder ancak… -İşte o gece onu düşündüm annem, ben sıcacık yatağımdayken,”Bu akşam karnı aç bir çocuğu doyurdum” diye huzurlu uyudum. Açlığımı bile hissetmedim. Bir akşam aç kalmakla ölmem ki, değil mi anneciğim? -Evet yavrum, çok haklısın. Asıl açlık ruhunun gıdası “Huzuru “ almanı sağlamış. Çünkü onu satın alamadığın anı yakalamışsın… İşte yaşamdaki tek gerçek de ruhun doyumudur, canım yavrum. Teşekkür ederim insanca davrandığın için… - Asıl ben sana teşekkür ederim annem, bana insanca yaşamayı öğrettiğin için… Emine Pişiren/Akçay
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |