Bütün sanatlarda insaný þaþýrtan bir yan vardýr. -Alain |
|
||||||||||
|
Onlarý, gece gelip gizlice fýrlattýktan sonra kaçtým. Bekçiler ayak seslerimi duydu. Köpekler havladý. Ama beni kimse tutamadý... I Oda loþtu. Aynalý masa siyahtý. Ayna siyahtý. Gümüþ þekerlikte beyaz çikolata, dantel örtülü sehpanýn kenarýnda, yakut pembesi bir tabakta, içi jöleli þekerlemeler, kristal sürahide buzlu nane likörü vardý. Açýk pencereden fýskiyelerin serin sesi, gitmekte olan konuklarýn konuþmalarý, Schubert'in Mi Minör Serenadý duyuluyordu. Parfüm, çimen, taze toprak, ve onun teninin sýcaklýðý ile dolu bu ortamda, adeta ona doðru sürüklendim. Hafif þýngýrtýlarla mavi porselen fincanlarda çay gelince, ona yakýndan daha dikkatlice baktým: Tanrým ne kadar güzeldi. Ne kadar da güzeldi! Uzun siyah saçlarý, balerin baþý gibi, topuz yapýlmýþtý .. Yüzü biraz zayýflamýþtý. Kollarý inceydi. Elleri de ince ve zayýftý. Eteðinin ucundan yanlarý açýk rugan ayakkabýsýnýn ýþýltýsý görünüyordu. Kesme þekerleri fincanlara atarken konuþmayý kesip bir ara göz göze geliyoruz. Þimdi, hep o koyu yeþil gözleriyle bana bakýyor ve çayýný karýþtýrýyor þýngýr þýngýr. ...Hep o ayný hafif sesler duyuluyor. Çayýný içerken fincaný tutan eline bakýyorum. Parmaklarýna bakýyorum. Parmak uçlarýndaki beyazlýða, týrnaklarýndaki kývrýmýn sedef parlaklýðýna bakýyorum... Kýrmýzý-yeþil çiçekli tabaktaki yuvarlak keklere elinin ucuyla dokunarak muzipçe soruyor: “Neden yemiyorsun?... Ben yaptým...” Aðzýndan çýkan gevrek ve sevimli bir kahkaha yere düþüp binlerce parçaya ayrýlan boncuktan cüceler gibi hoplaya zýplaya köþelere saçýlýyor; kalbim deli gibi çarpýyor ve nedensiz gülüp duruyoruz... Yapraklarla dolu yoldan kimse geçmiyor. Güneþ tam karþýmýzda. Açýk pencereden, kepenkler, kuru dallar, su kulesi, bacalar, Büyükada, Aya Voray manastýrý ve ta dipte güneþ görünüyor... Güneþ ne de çabuk gidiyorsun? Ne de çabuk küsüyorsun? Güz güneþi bu... Soluk aldýðýmýzý duymuyorum. Manolya aðacýnýn altýnda bir karga geziniyor... Haydi bir þey olsun diyorum, bir þey olsun diyorum. Ama, hiçbir þey olmuyor. Sadece, fýskiyelerin süre duran fýþýrtýsý ve eski duvar saatinin gonk vuruþlarý duyuluyor. Hiçbir þey olmuyor... Aynadaki iki mavimsi hayal gibi birbirimize bakýyoruz.... Bahçe þimdi çocuklara kaldý: Kurt geliyor, kurt geliyor diye çýðlýk çýðlýða birbirlerini korkutuyorlar. Galiba saklambaç oynuyorlar. O piti piti karamela sepeti, terazi lastik cimnastik, der-si-miz ma-te-matik.... sesleri aðaçlarýn arasýnda yankýlanýyor ... Ona yazmýþ olduðum þiirlerimi okuyor. Arada bir bana göz atýyor. Ýçinin sevinçle kaynadýðýný hissediyorum ... Hava kararýyor. Iþýklar daha yanmadý...Yandaki yazlýk konaðýn pencereleri bomboþ, perdesiz, çiçeksiz...... Su sesleri kesilir gibi oluyor. Yakacýk tepelerinde gecikmiþ yolcular iç geçiriyorlar. Umutla bekliyorlar. Kuþlar yorgun argýn yuvalarýna dönüyor. Sayfalar çevriliyor. Manastýrýn ürperti veren hazin çan sesleri, belli belirsiz, Süreyya Plajýnýn yalý kalýntýlarýna doðru yankýlanýyor... Su kulesi öylecene duruyor. Yeryüzü sanki su kulesinin ayaklarý dibinde bitiyor... Daha ötesi, sonrasýz ve saydam bir boþluk... Yanýma gelip fýsýldadýðýnda -sevgili an ne olur sona erme- yüzüme deðiyor saçlarý. Güneþ bakýr bir mum parçasý gibi eriyor. Çekiliyor bengi akþam. Makineler uðulduyor. Savuruyor dumanlarýný hýrçýn kent... Bir kaþýk, bir fincanýn kenarýna çarparak þýngýrdýyor. Ve yapraklarla dolu yoldan kimse geçmiyor. Günün sonu idi ki nihayet ona sordum: Ne vakte kadar?... Daha ne vakte kadar ..? O, sadece gözlerini indirdi, ve, uzaklaþýrken, genç bir kýzýn, veya, sürüklenen aðýr bir mobilyanýn, veya, körfeze yavaþça sokulan, bir kedi gibi mýrlayan, ama sonra, pençesini sertçe rýhtýma savuran, bir dalganýn sesini duydum... II Iþýklar yanmaya baþladý tek tük. Kimsesiz bir dünya sanki burasý. ...Manastýr korkunç, dev bir heyulaya dönüþtü ... Þimdi sokak lambalarý daha bir parlýyor, ama sesler azalýyor. Büyükada ve Heybeli’ nin ýþýklarý göz kýrpýyor. Baþbahçývan, karayelin, belki de yüreðinin, toprakta oluþturduðu kahverengi izleri eliyle yokluyor. Yamaðýn omzundan tutarak, aksalkým aðacýnýn dalýndan sarkan yosunu gösteriyor. Baþýný sallýyor yamak. Sol gözü frengiden kör. Omzuna astýðý sepetin içinde çördük otu, kaba yonca, ýhlamur kabuðu var. Bunlardan anasýna ilaç yaptýracak ...Artýk su sesleri kesildi. Aðýr perdeler çekildi. Rüzgar dindi. Aynalý masanýn üstünde, kapaðý açýk kalmýþ bir mücevher kutusu, pýrlanta taþlý bir iðne, ucunda haç olan altýn bir kolye, glayöl desenleriyle süslü mor kaplý bir mektupluk, parfüm þiþeleri, pudriyerler, orkide fidanlarý -benim ona getirdiðim. ...Titrek bir yazýyla yazmýþ olduðu notu okuyorum yeniden: “Sevgili þair, Anladým ki beraberlikler bana göre deðil. Belki hiçbir þey bana göre deðil. Belki bu dünya bana göre deðil... Onun için benden hep uzak kalmalýsýn. Aþký ve hülyalarý yaþatan Uzaklýk, özlem ve ruhtur. Onlar ikimizin üstünde olan, ikimizi aþan Beraberliðimiz deðil, ama ayrýlýðýmýzdýr. Beni hep kalbinde tut.” Üzerindeki gözyaþlarý henüz kurumuþ kaðýt ellerimde titriyor, tekrar damlalar düþüyor , gözyaþlarýmýz birbirine karýþýyor. Tüm oda, ve, odanýn içindeki her þey, her nen, hepsi bana bakýyor, hepsi, deðiþik deðiþik, kýpýr kýpýr, küçük küçük seslerle, anlaþýlmaz bir dille fýsýr fýsýr konuþuyorlar... Kapýlar, kepenkler hýzla çarpýyor.... Birden yükseliyor akþam rüzgarý... Açýk pencereden yapraklarýn düþtüðünü görüyorum. Aðaçlarýn ürperten hýþýrtýsý artýyor ve yapraklar hep düþüyor. Bazýlarý düþmeden önce, bir nice uçuyor karayelde. Ýlk ve son uçuþlarý bu. Özgürce uçuyorlar.Yükseliyor. Alçalýyor. Uzaklara gidiyorlar koptuklarý daldan, ana gövdeden Keþke ben de gidebilsem. Keþke ben de uzaklara gidebilsem koptuktan sonra dalýmdan! Ah, sen su kulesi, sen olmasaydýn ya! Ya sen, karþýmdaki kara yapý, sen de olmasaydýn ya! Hiç biriniz olmasaydýnýz ya! Saðanak habercisi kara kaþlý çatýk bulutlar geri geliyor. Saat on bile olmamýþ. Bomboþ bir zaman parçasý savrulup gitmiþ. Ýnce mumlar eriyip bitmiþ. Çoktan kaybolmuþ battýðý yer güneþin... Býrak hayat! Býrak artýk beni! Býrak beni bu kaybolmuþ mekanýn baðrýnda bu sonsuz anýn parçasýnda! Bir mum gibi olayým burada eriyip giden ve kimse aramasýn beni! Hep böyle kalayým burada o sonsuz kule gibi! Çünkü, o uzak günlerin ötesinde, Dragos tepelerinde veya baþka bir yerde, hala o hafif sesler, iç çeken hüzün sesli yelle birlikte, çamlýklar arasýndan yankýlanýyor ve hala bir kaþýk, bir fincanýn kenarýna çarparak þýngýrdýyor ve yapraklarla dolu yolda ayak sesleri duyuyorum.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hulki Can Duru, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |