Her insanda insanlığın tüm durumları vardır. -Montaigne |
|
||||||||||
|
HAYAT VE MAZİ Üstad Necip Fazıl’ın “Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir” sözünün hakikat payına binaen, bu saydıklarının hepsinden en hızlı ve baş döndürücü şekilde akanı da bizatihi hayatın ta kendisi… Çok değil geçtiğimiz aylarda bir sahaf dükkânında eski oldukları için son derece muteber sayılan kitapları pür dikkat incelerken, içeri giren bir kadının sahaftan istediği bir derginin adı hayat filmimin ta gerilere sarılmasına ve zaman tünelinden geçmiş yıllara yolculuğuna vesile oldu… “Beyefendi, acaba sizde Hayat Dergisi var mı?” diye soran kadının yutkunuşları ve tüm vücudunu tir tir titreten yeğin heyecanı yaşlı sahafı ve beni pek şaşırtmamıştı. Ama orada bulunan iki üniversite öğrencisi oldukların sandığım gençleri çok şaşırtmış hatta biraz da güldürtmüştü… Genç kız erkek arkadaşına fısıltılı bir ses tonuyla “Ay şuna baksana sanki el bombası var mı diye soruyor, altı üstü bir dergi, bayılıp düşecek şimdi hah -ha” Kadının sorduğu HAYAT dergisi bizim çocukluk çağımızda yayımlanan ve o zamanki genç kızlar arasında çok rağbet gören aylık bir magazin dergisiydi. O dönemin başka popüler dergilerinden biri de SES Dergisiydi… Bu dergilerin her ikisi de sensenli yılların başına ve ya ortalarına kadar ancak direnebildiler. Geçip giden her fani unsur gibi onlar da tarihin tozlu sayfalarında yerlerini aldılar… Sahafta Hayat Dergisi bulunmamıştı. O yıllanmış ve gizemli dergiyi kim bilir kaç bayide ve nice sahaflarda aradıktan sonra bulamayan çaresiz kadın, ağır dozda bir sui hayale uğramanın vahametiyle, yaşlı gözlerle dükkânı terk etmiş ve hızlı adımlarla bir çırpıda uzaklaşıp gözden kaybolmuştu. Şimdi Kırklı- ellili yaş parkurunda yürüyen o kadın, Hayat Dergisinin yayımlandığı o yıllarda, muhtemelen, iri ve can yakıcı gözlerine kalın bir sürme çeken, eskilerin müjgan adını da verdikleri uzunluğu hayranlık uyandıran kirpiklerine siyah rimel süren, gene yürek hoplatacak tarzda daracık bir bluz, altına da Maksi, midi veya mini etek yahut yürürken paçaları bir metre ileriye savrulan, halıdan kilimden bozma İspanyol paça pantolonlar giyen, her ayın başlarında dört gözle bayilere Hayat veya Ses dergilerinin dağıtılmasını bekleyen, arkadaşlarıyla bir araya gelince taş plaklarda yayılan müzikler eşliğinde dans ederken ikide bir plakları değiştirmek zorunda kalmasına isyan eden, her gün kapısının önünde veya bahçe girişinde hayranı olan erkekler tarafında bırakılmış mektuplarla ve çiçeklerle karşılaştığı esnada mektupları çaktırmadan okuduktan sonra hınzırca gülen ve dudak büken, sonra o çocuklarla her karşılaştığında eşsiz terbiyelerinden dolayı mahcup bir edayla yollarını değiştirip hızla kaçan o genç oğlanlara şöyle ağız tadıyla kızıp da ortalığı çınlatmadığı için agresifliği geçmeyen, vakit buldukça Babasından ve ağabeylerinden gizli neredeyse bugünkü pembe dizileri hatırlatan o günün can sıkıntısını gidermeye bire bir yegâne eğlencelerinden biri olan AŞK FOTOROMANLARINI okuyan ve o mini ve resimli romanların erkek kahramanlarına hayran ve bazen de âşık olan, o günün teknoloji yoksunu fotoğraf stüdyolarında sık sık resim çektirip bu resimlerle arkadaşlarına hava atıp onları kıskandıran öte yandan onların bir tırnağına diken batmasını bile istemeyen, muhtemelen beyaz atlı prenslerinden biri Kadir İnanır öteki Tarık akan olan, yetmişli yılların o kendine has çok güzel, çok alımlı, çok can yakan genç kızlarından biriydi… Belki o günlerin çok tanınan aktrislerinin( Türkan Şoray, Fatma Girik, Müjde Ar, Filiz Akın vs) aksine kendisi fazla tanınmayan bir kadın oyuncu veya şarkıcıydı, muhtemelen boy boy resimlerinin bulunduğu o dergiyi de zamanında arşivleyemediği için bin bir pişmanlıkla yıllar sonra da olsa şimdi arıyordu… Bugün kendisini kaale almayıp dudak bükenlere ünlülerle poz poz resimleri olan o dergiyi gösterecek zamanında ne kadar güzel, etkileyici ve şuh bir kadın olduğunu ispat ederek o yeni yetme kadınları adeta yerin dibine batıracak ve kendince büyük bir intikam alacaktı… Ama alamadı, yoktu işte yana yıkıla, pürtelaş aradıkları, mazinin tozlu raflarında tümü kaybolmuş, hepsi uçup gitmişti... Ne HAYAT ne SES vardı... Hey gidi günler…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cafer ŞAHİN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |