Dilerim, tüm yaşamınız boyunca yaşarsınız. -Swift |
|
||||||||||
|
iki kültür 7 Mayıs 1954’te Cambridge’de gerçekleşen konferansın başlığı “İki Kültür ve Bilimsel Devrim”di. Konferansa katılanlara hitap eden kişi C. P. SNOW; araştırmacı bir bilim adamı, başarılı bir romancı hatta bir eleştirmendi. Daha önce pek fazla üzerinde durulmayan bir ayrımı gözler önüne sermeye çalışır Snow. Bu ayrım; bir yana ‘doğa bilimcileri’ (mühendisler, bilim adamları ..vb.) diğer yana ‘edebi entellektüelleri’ (felsefeciler, edebiyatçılar ..vb.) alarak bunlar arasındaki kutuplaşmayı ortaya koymaya çalışıyor. Ona göre; bu iki farklı kültür arasında dünya sorunlarına çözüm bulma konusunda teknolojinin başarı şansını ortadan kaldıran karşılıklı bir şüphe ve anlayışsızlık vardır. Hayata dair konular yalnızca felsefecilerin, sosyologların, tarihçilerin kafa yorması gereken konular değil aynı zamanda; matematikçilerin, mühendislerin, biyologların da kafa yorması gereken konulardır. İki kültür ayrımını Snow şu sözlerle dile getiriyor; “Bilim dışındaki kişiler, bilim adamlarının insanlık durumundan habersiz ve sığ bir iyimserlik içinde olduğu yolunda köklü bir izlenim edinmişlerdir. Öte yandan, bilim adamları da edebiyatçı entelektüellerin basiretten zerre nasiplerini almamış olduklarına, insan kardeşlerine karşı tuhaf bir umursamazlık içinde olduklarına ve sanatı da düşünceyi de varoluş anıyla sınırlamaya çalıştıkları için derinden derine anti-entelektüel olduklarına vb. inanır.” Snow, yeterli çaba gösterildiği taktirde bu ayrımın ortadan kalkabileceğine inanmaktadır. Bu kutuplaşma hem birey hem de toplum için çok büyük bir kayıptır. İnsanların kendilerini tek bir grup içine sokmaları ya da öyle hissetmeleri, insanlığın ortak sorunlarına bakışta büyük farklılıklar oluşturabilir. Edebiyatçıların sanatsal bir dille yazıyor olması ya da bilim adamlarının kendilerine özgü bir bilim diline sahip olmaları; onların birbirleriyle evrensel konularda uzlaşamayacağını göstermez. Bir edebiyatçı çok iyi bir fizik bilgisine sahip olabilir ya da tam tersi; bir mühendis edebiyatla veya sanatla yakından ilgileniyor olabilir. Son yıllarda disiplinler arasında uzmanlaşma olgusu artmaktadır. Bu nedenle herkesin her şey ile ilgilenmesi, her şeyi bilmesi pratik olarak mümkün değildir. Fakat konu insan ve onun evrensel sorunları olduğunda bu tüm insanları yakından ilgilendirir. Disiplinlerin değişen haritasında uzmanlaşma ile birlikte yani gelişmeler de yaşanmaktadır; örneğin biyo-teknoloji ve genetik alanlarında birçok etik (ahlaki) sorun meydana gelmiştir veya diğer taraftan psikoloji alanında bilimsel verilere daha fazla gerek duyulmaya başlanmıştır. Sonuç olarak her iki tarafın da birbirlerine biraz daha yaklaştığını ve birbirlerine daha fazla ihtiyaç duyduğunu söyleyebiliriz. 1930’lardan günümüze mikro elektronik devrim gerçekleşmiş ve bu alanda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir, bu ilerleme halen devam etmektedir. Bu değişim insan hayatını da önemli ölçüde etkilemiş ve hayatın vazgeçilemez bir parçası haline gelmiştir. Bu türden değişimler bilimin daha iyi anlaşılmasının yanında; onun kaba ve faydacı bir şey olarak anlaşılmasına, küçümsenmesine de neden olmuştur. Snow, tam da bu noktada edebiyatçıları eleştiri bombardımanına tutmaktadır; ona göre batılı entelektüellerin hiçbiri sanayi devrimini anlamaya çalışmamışlardır. Yazarlar daha çok çirkin arka sokakları, tüten bacaları ..vb. kısacası sanayileşmenin bedelini gördükleri halde; hayal güçlerinin zorlayarak o dönemde yoksulların hayatına girmeye başlayan fırsatları görememişlerdir. Ona göre entelektüeller, özellikle batılı entelektüeller birer ‘Ludditelerdir’ (doğal-makine kırıcılar) Snow sanayileşmeyi ‘yoksulun umudu’ olarak görmektedir. Bu nedenle, koltuklarında rahat bir şekilde oturan insanlar için maddi yaşamın önemli olmadığını söylemenin de kolay olduğunu dile getirir. Snow; “Barış, yiyecek ve yeryüzünün kaldırabileceği sayıda insan, dava budur..” Snow bu görüşleriyle bazı çevrelerin hayranlığını kazandığı gibi, bazıları tarafından da eleştirilmiştir. Snow’un görüşlerini eleştirenlerin başında F.R. Leavis gelir. Onun en büyük eleştirisi Snow’un bir ‘teknokrat’ olduğu yönündedir. Ona göre Snow makinenin verimliliğini nihai değer olarak görmektedir; Snow insan deneyiminin ölçülebilir olana faydacı bir biçimde indirgenmesini savunan bir sözcüdür. Leavis Snow’un ‘makine kırıcılar’ eleştirisini doğru bulmamaktadır çünkü onun için sanayi devriminin ağır bedelini gören ve bu şüpheleri dile getirenler haklıdır. Snow 1970 yılında bu eleştirilere cevap getirerek yanlış anlaşıldığını savunur. Aslında iki savaşı da gören insanların bilimi umut olarak görmelerini beklemenin biraz hayal kurmayı andırdığını söyleyebiliriz. Bu dönemde dünya, ardı ardına birçok tehlikeye maruz kalmıştır. İnsanların hayata bakış açıları değişmiş ve bilime karşı güvenleri sarsılmıştır. O dönemde bilimden anlaşılan şeyin bombalar, füzeler, tanklar, petrol makineleri ..vb. olduğunu söylemek çok da abartılı olmasa gerek! Bu dönem insanlarına umut aşılaması gereken yazarlar, yaşadıkları dünyada umudu görememişlerdir ki diğerlerine anlatabilsinler! Makine Bugün 21. yy da; makinelere ve fabrikalara biraz daha alışmış gibi görünüyoruz, artık çoğumuzun evinde olmazsa olmaz olarak bulunan en az bir televizyon mevcut. Bununla beraber çamaşır makineleri, mutfak robotları, cep telefonları gibi araçlar da hayatımızın büyük bir bölümünde bize çeşitli kolaylıklar sağlıyorlar. Ve tabi ki tüm bunların yanında bilgisayarlar.. Bilgisayarlar ve cep telefonları sayesinde artık sevdiklerimizle daha kolay iletişim kurabiliyoruz; yakın zamanda ülkemizde de kullanılmaya başlanan 3g teknolojisi ile konuştuğumuz kişi ile görsel bir iletişim de kurabiliyoruz. Görülen o ki makineler her geçen gün bize bir adım daha yaklaşıyorlar. Tüm bunlar iyi hoş ama acaba bir şeyi göz ardı mı ediyoruz? Makinelerin bize benzemesi gibi, gün geçtikçe acaba biz de mi makineleşiyoruz! Gerçek dünyamızı sanal olan ile mi değiştiriyoruz! Artık internet denen sanal gerçeklik sayesinde ücretsiz gazete okuyup, bazı tv programlarını seyredebiliyoruz. Mektupları elektronik posta aracılığıyla anında gönderebiliyoruz. Aslında tüm bu yenilikler de beraberinde doğan yeni bir sorunun habercisi oluyor. Bunları “eskiden mektup vardı mürekkep kokardı, el yazısı ayrı bir sanattı vb. “ gibi romantik bir tavırla söylemiyorum! Artık vaktimizin büyük bir bölümünü makineler ile geçirmeye başladık. En basit biçimiyle; yeni çıkan müzik albümlerde bile sesler makinelerden geçiyor, müzikler bilgisayar programları ile yapılıyor. Oturduğumuz yerden tüm işlerimizi hallederken acaba oturduğumuz yere bağımlı hale mi geliyoruz? Sanal ağlar sayesinde birçok insan ile iletişim kurup onlarla arkadaşlık kurabiliyoruz, farklı ülkelerden insanlarla İngilizce konuşup anlaşabiliyoruz; kısacası bir tıkla tüm dünyaya ulaşabiliyoruz. Oysa diğer taraftan düşündüğümüzde acaba dünya global bir köy halini mi alıyor? diye sormadan edemiyoruz. Önümüzdeki yıllarda dünyada en çok İngilizce bilen insan sayısının Çin’de olacağı konuşuluyor. Çin nüfusu düşünüldüğünde bu durum normal gibi gelebilir fakat ‘ana dili olmayan bir dili dünyada en çok konuşan ülke olmak’ biraz düşündürücü değil mi? Bazı bilim adamları ilerleyen yıllarda makinelerin daha da gelişerek insan gibi olacaklarını, hatta bazıları insanın kapasitesinin kat ve kat üzerine çıkacağını iddia etmekteler. Bugün düşündüğümüzde makineler bazı durumlarda insanı geçmiş konumdalar; örneğin taşıyamadığımız yükleri makineler sayesinde taşıyabiliyoruz; hesaplamakta zorluk çektiğimiz işlemleri makineler ile yapabiliyoruz ya da çok uzun uğraşlarla dokuyabildiğimiz kumaşları makineler ile daha çabuk halledebiliyoruz ..vb. konularda makineler zaten bizden daha iyi konumdalar. Fakat bilim adamlarının bazıları özellikle ‘yapay zeka’ üzerine çalışanlar; yapay bir zeka üreterek insanı bu alanda da geçebileceklerini iddia ediyorlar. Bu iddiaların bazı felsefeciler tarafından acımasızca eleştiriliyor olması; makine kırıcılar yeniden mi? (Luddite again?) Sorusunu gündeme getiriyor. Bu sorunun cevabına ilerleyen yıllarda bilim teknoloji ve felsefe üçgenindeki gelişmeleri daha yakın takip ederek ulaşabiliriz. Snow, C. P., İki Kültür, Tübitak Bilim Kitapları, Ankara 2001, 2. Basım, s. 94 Ayrıca bkz. Snow, C. P., İki Kültür, Tübitak Bilim Kitapları, Ankara 2001, 2. Basım, ss. 113-114 1. Teknokrasiden yana olan. 2. a. Teknokrasi içerisinde yer alan, yönetici konumundaki mühendis, mimar, teknisyen, iktisatçı vb. elemanların ortak adı. 3. a. Ekonomik mekanizmaların teorik incelenmesine dayanan ancak insan etkenini her zaman yeterince göz önünde bulundurmayan devlet adamı veya memur. TDK, Büyük Türkçe Sözlük, (Leavis burada 3. Anlama vurgu yapmaktadır.)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ali osman yeten, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |