Kötü insan korkuya itaat eder, iyi insan sevgiye. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Rüyamda, OTP (Oylarınıza Talibiz Partisi)’nin genel başkanıymışım, hayırdır inşallah. İktidardaymışız ama, son zamanlarda ana muhalefet partisinin oylarında bir artış varmış. Gerçi biz sürekli yalancı anket sonuçları yayımlatıyormuşuz gazetelerde. OTP’ yi açık ara birinci parti diye yutturuyormuşuz vatandaşa; lâkin, gerçek çok vahimmiş. Partimiz, ciddi bir düşüşteymiş. O sebeple geceleri uyuyamıyormuşum, “ Koltuğumu kimseyle paylaşmam.” diye tepiniyormuşum. Önüme gelene atıyormuşum fırçayı. Her birim, her kurum nasibini alıyormuş. Artık tek adam olamayacağım endişesiyle, yemeden içmeden kesilmişim. Gözlerimin altı torbalanmış, saçlarım iyice ağarmış falan. Ben tek adam- af edersiniz - tek kadın olmaya alışmışım. İktidarıma ortak istemiyormuşum. Ben illâ tek başıma iktidar olacağım; aksi takdirde kafayı yerim diye, başımda kalan üç beş saç telimi yoluyormuşum. Bir gün topluyorum kurmaylarımı, daha doğrusu kendilerini kurmay zanneden adamlarımı. Onların adı kurmay sadece. Partimin kurmayı da benim, albayı da. Ama şimdi durumu çaktırmamalıymışım. Diyorum ki, “Arkadaşlar! Oylarımızı nasıl arttıracağız? “….Kimsede tık yok. Hiçbir fikri olan yok. O zaman hatamı anlıyorum. Kurmaylarımı sustura sustura, hepsinin yetenekleri körelmiş. Adeta paslanmışlar oturdukları yerde. Hatta bazıları, konuşma becerilerini bile yitirmiş. Kem küm edip duruyorlar konuşurken. Biri demez mi, “ Oy, ne demekti? ” diye. Şu rüyanın saçmalığına bir bakın hele. Derken, konuşma yeteneğini henüz kaybetmemiş bir kurmayım şöyle diyor: Sayın başbakanım ! “Oy Arttırma Taktikleri Kursu’na gidelim.”… “İyi de, diğer partiler de gider bu kursa. Bize ne faydası olacak ? ” der demez, sırıtarak yanıtlıyor: ” Kursu, kimseye duyurmayız. Biz kursa kaydolur, listeyi doldurur, sonra duyururuz diğer partilere.”…Hay senin aklını seveyim, diyorum. Kimseye duyurmadan kursa yazılıyoruz. Diğer partiler, kursiyer listesi dolduğu için liste dışı kalıyorlar. Hayatımda ilk kez göbek atarken, başbakan olduğumu anımsayıp, kendime geliyorum. Kursun ilk günündeyiz. Kurs hocası sıralıyor taktikleri: “Askere yüklenin. Askere ne kadar tokat, o kadar oy.” diyor. Ayol zaten askeri yerden yere vurduk da öyle iktidar olduk. Bu hakkımızı kullandık diyorum içimden. “Yandaş medya oluşturun.” diye devam ediyor. İşte o zaman keyfim yerine geliyor. Yandaş medya dediğin, bizde denizde kum gibi çünkü. “Tv ekranında İsrail’ e kafa tutun.” demez mi? Tutmasına tutarım da, kulise gidince u dönüşü yapmak zorunda kalmak var. “Kabadayı ağzıyla konuşun.”….Bu, zaten hep yaptığım şey.” Başka yöntem söyle hocam!” diye bas bas bağırıyorum. “Sözlerim yanlış anlaşıldı.” mazeretine sığının. Vatandaşın hiçbir şey bilmediğini(!) iyi bildiğim için, biz bu numarayı hep yapıyoruz zaten. Bu kursa boşa geldik diye tepem attı- atacak. “Vatandaşa bağırın, çağırın. Kavgada en çok kimin sesi çıkarsa, vatandaş onu haklı sanır.” Allah Allah! Yani, kursu veren hoca sanki ben’ im. Oy arttırmak için uyguladığım tüm yöntemleri söylüyor. Şeytan diyor kalk ayağa, tepele şu hocayı. “Her gün bir tesisin açılış kurdelesini kesin.” ...Al işte. On beş senedir çalışan onlarca fabrikayı yeni açılmış gibi kurdele kestik. Son seçimlerde boşuna mı aldık o kadar oyu? Atıyorum kendimi ortaya. “Yeni bir yöntem söyle. Bunlar bizim bildiğimiz şeyler.” diye bas bas bağırıyorum. Hoca bile korkuyor benden. Titreyen sesle devam ediyor: “İstatistiki bilgilerle oynayın.”…“ Ne gibi ?” diyorum alaylı alaylı. Anlatıyor: “Nüfusumuzu olduğundan az gösterirsin meselâ. Böylece, kişi başına düşen milli gelir oranı artar.Vatandaş da, o- hooo biz amma da kalkınmışız diye size oy verir.” Sonra, ders saati bitmek üzere deyip, nefes almadan sıralıyor diğer taktikleri: “Gittiğiniz her yerde, kucağınıza bir çocuk alın ve sevin. Hatta burnunuzu sıkmasına izin verin. Muhalif köşe yazarlarının gazetelerine vergi denetçilerini gönderip, gözdağı verin. Milletvekili aday listenize, birkaç futbolcu alın. Binlerce taraftarın oyunu garantileyin. Hem, meclisin bahçesinde futbol oynarsınız sıkıldıkça." Tam o sırada teneffüs zili çalıyor….Zilin sesiyle uyanıyorum. Bir bakıyorum, yataktayım. Çalan teneffüs zili değilmiş de, kapı ziliymiş. İzninizle kalkayım da kapıya bakayım. Kimmiş bakalım sabah sabah kapıma gelen.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |