..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Hata! Klavye baðlý deðil. Devam etmek için F11'e basýn...
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Türkiye > Kâmuran Esen




17 Ekim 2001
Atatürk'e Mektup  
Sevgili Atatürk; Hayatýmda ilk kez, postaya vermeyeceðim bir mektup

Kâmuran Esen


Sana “Sevgili Atatürk” diye hitabederken, bu hitabýn uygun olup olmayacaðýný hiç düþünmedim. Bu mektubu günümüzün siyasilerinden birine yazýyor olsaydým, onlara “sevgili” diye hitabetme cesaretini gösteremezdim; he


:BHJEA:
Sevgili Atatürk;
Hayatýmda ilk kez, postaya vermeyeceðim ve cevabýný asla alamayacaðýmý bildiðim bir mektup yazýyorum. Bildiðim baþka bir þey daha var. O da bu mektubun hiç bir zaman, senin eline geçmeyecek olmasý. Ama bunlar, sana mektup yazmama engel deðil. Yazdýklarýmýn bir þekilde sana ulaþacaðýný biliyorum. Ya hissedeceksin, ya duyacaksýn. Bu mektubu yazmaya mecbur hissediyorum kendimi. Birisine içimi dökmeye öylesine ihtiyacým var ki.

Bak Atam, neler anlatacaðým. Sana pek de hoþ olmayan þeylerden söz edeceðim. Bu bir þikâyet mektubudur. Biliyorum çok üzüleceksin. Aslýnda senin üzülmeni istemiyorum. Ama günümüzde yaþanan olumsuzluklardan haberin olmalý diye düþünüyorum. Daha da önemlisi, sana içimi dökmek istiyorum. Beni ancak sen anlayabilirsin. Bunlarý bir baþkasýna söyleyecek olsam, bana ne derler biliyor musun? “Aman! Boþ ver. Bu düzen böyle gelmiþ, böyle gider. Türkiye’yi sen mi düzelteceksin?” derler. Beni kuralcýlýkla, hatta belki de iþgüzarlýkla suçlarlar. Ýnsanlar yanlýþlara alýþtý artýk. Kimsenin pek aldýrdýðý yok. Bir yanlýþýn herkes tarafýndan yapýlýyor olmasý,insanlarý yanlýþlara alýþtýrýyor. Kimse, doðruyu aramakla uðraþmýyor. Toplum olarak, bir arayýþ içinde deðiliz, bir bekleyiþ içindeyiz. Bu bekleyiþ daha ne kadar sürecek, bilmiyorum.

Sana “Sevgili Atatürk” diye hitabederken, bu hitabýn uygun olup olmayacaðýný hiç düþünmedim. Bu mektubu günümüzün siyasilerinden birine yazýyor olsaydým, onlara “sevgili” diye hitabetme cesaretini gösteremezdim; hem de onlarý kendime pek yakýn bulmadýðým için, “sevgili” yerine baþka bir kelime bulurdum. Meselâ “sayýn” diyebilirdim. Bugün herkes “sayýn” ünvanýný alabilir ama, herkes bir “sevgili” olamaz. Bilmem beni anlýyor musun.

Sevgili Atam, ben emekli bir öðretmenim. Senin, öðretmenlere verdiðin deðeri bildiðim için öðretmenliðimden gurur duydum.Hep þu dizelerimi geçirdim içimden:

Gururluyum!
Çünkü ben öðretmenim.
Ulu Önder
Baþöðretmen
Mustafa Kemal’in mesleðindenim.

Senin çizginde öðrenciler yetiþtirmek için ,uzun yýllar çabaladým. Senin ”Tek bir þeye ihtiyacýmýz var: O da çalýþkan olmak.” sözlerini hiç unutmadým. Yirmi yedi yýl öðretmenlik yaptým. Hep kendimi aþmaya, her yýl ,bir önceki yýldan daha baþarýlý olmaya gayret ettim. Þöyle geriye dönüp baktýðýmda, güzel þeyler yaptýðýmý görüyorum. Mesleðimde çok baþarýlýydým. Bu konuda asla mütevazi olamam. Kendime ve mesleðime saygým var çünkü. Henüz iki ay önce emekli oldum. Emekli olmaktan korkardým hep. Okulsuz, çocuklarsýz yapamam sanýrdým. Emekli kelimesi ürkütürdü beni. “Ne zaman emekli olacaksýn?” diye soranlara kýzardým. Meslek aþký öylesine sarmýþtý ki beni, mesleðimden koparsam, bunalýma girerim sanýyordum. Hiç de öyle olmadý. Emekliliðe çabuk alýþtým. Çünkü , evde de çalýþýlabileceðini, insanlar için yararlý þeyler yapýlabileceðini anladým. Þimdi evde bilgisayarýmýn baþýndayým. Yazýyorum, yazýyorum, yazýyorum. Birikimlerimi ve düþündüklerimi yazabilme-anlatabilme yeteneðimi deðerlendirmeyi düþünüyorum. Bunu bir görev sayýyorum. Çalýþmalarým, kitap yazmaya yönelik. Bunu baþaracaðýma inanýyorum. Emekli olmak, herþeyden el-etek çekmek deðil.

Emeklilikten bahsedince bak aklýma ne geldi Atam. Daha doðrusu hiç aklýmdan çýkmýyor. Onu sana anlatmak isterim. Bunu hiç kimseye anlatamadým. Kimsenin beni anlayamayacaðýndan korktum.

Emeklilik evraklarýmý Ýl Milli Eðitim Müdürlüðüne teslim edecektim. O gün emekliliðim onaylanacaktý. Artýk öðretmenliðim sona eriyordu. Evraklar elimde müdürlüðün yolunu tuttum.Biraz kýrýlgan,biraz ürkek ve biraz da adýný koyamadýðým duygular içinde. Evrak Kayýt bölümüne girdim. Ýþlemlerimin yapýlmasý için sýramý bekliyordum. Öyle karýþýk duygular içindeydim ki. Ben ne yapýyordum?Yaptýðým doðru muydu? Öðretmenliðim bugün sona eriyordu. Korktuðum o sona gelmiþtim iþte. Sanki daha emekliliðe hazýr deðil gibiydim. Daha doðrusu hazýr olmamaktan korkuyordum. Artýk bir sýnýfým, bana “öðretmenim” diyen öðrencilerim olmayacaktý .Sabahleyin uyandýðýmda, okula geç kalmamak için acele etmeyecektim. Kendimi bir boþlukta hissetmekten korkuyordum. Emekli olunca, acaba baþkalarý beni iþe yaramaz biri olarak mý göreceklerdi? Ben gerçekten artýk iþe yaramaz biri mi olacaktým? Ben yaþlanmýþ mýydým? Öðretmenlik yapmayacaðýma göre ben ne yapacaktým?Öðretmen olduðumda onyedi yaþýnda genç bir kýzdým. Þimdi ise kýrkbeþ yaþýma gelmiþtim. Ama kendimi genç ve dinç hissediyordum .Öðretmenliðe yeniden baþlasam ,ikinci kez emekli olana kadar çalýþabilecek isteðe ve azme sahip olduðumu düþünüyordum. Öðretmenlik yapmaktan, çocuklarla haþýr neþir olmaktan yorulmamýþtým. Ancak herþeyin bir sonu vardý. Ýnsan baþladýðý bir þeyi nerede, ne zaman sona erdirmesi gerektiðini bilmeliydi. Zamanlama hatasý yapmamalýydý. “Emekli kararýný umarým yanlýþ zamanda vermemiþimdir.” Diye düþünüyordum. Elimdeki evraklara baktým. Bir baþkasý için bunlar sadece bir kâðýt parçasýydý. Ama ya bana göre? O kâðýtlarda benim hayatýmýn tam yirmi yedi yýlý vardý. Onlarda benim hayallerim,umutlarým, baþarýlarým, kýrgýnlýklarým, alýn terim vardý. Baþarýlý bir öðretmen olmak için sarfettiðim çabanýn haklý gururu vardý. Zaman zaman yaptýðým yanlýþlardan dolayý duyduðum piþmanlýklarýn ezikliði vardý. O kâðýttaki yirmi yedi yýlda saçlarým aðarmýþ, yüzüme çizgiler çekilmiþti. Mesleki aþkým,azmim, rahatsýzlýklarýmdan dolayý birkaç ay okula gidememenin üzüntüsü, saðlýðýma kavuþunca da okuluma geri dönmenin verdiði mutluluklar ; iþte hep o evraklarda gizliydi. O evraklar benim kimliðimdi. Öðretmen olduðumun ispatýydý. Yaptýklarýmýn,uðraþýlarýmýn bir belgesiydi. Bu düþünceler arasýnda, evraklarýmýn kýrýþmamasý için onlarý dikkatle tutuyordum. Onlar,benim için çok deðerliydi.

Ben bunlarý düþünürken sýra bana geldi. Evraklarý kaydeden memur, evraklarýmý eline aldý. Üzeri kabak çekirdeði kýrýntýlarýyla kirletilmiþ evrak kayýt defterinin açýk duran sayfasýný, eliyle þöyle bir temizledi. Evet Atam evet, aynen öyle yaptý. Çitlenmiþ kabak çekirdekleri arasýndan, evraklarýma yer buldu ve kaydetti. Memurun bu davranýþý, aþaðýlanmýþ,hafife alýnmýþ duygusu uyandýrdý bende. Düþünebiliyor musun Atam? Masa baþýnda çekirdek yiyen ve çekirdekleri, benim için çok deðerli olan evraklarýmý kaydedeceði defterin üzerine atabilen bir memur?Öyle ya! Onun için sadece bir kâðýt parçasýydý onlar. Akþama kadar onlarca evrak kaydediyordu. Benim evraklarým da iþte onlardan biriydi. O anda benim ne hissettiðim onun umurunda mýydý?

Peki Atam, soruyorum sana: Umurunda olmasý gerekmez miydi? Devlete otuz yýla yakýn hizmet vermiþ birisine, bu þekil bir muamele hak mýydý ha, hak mýydý?.....O andaki benim psikolojik durumum, severek,zevkle, özveriyle yýllarca çalýþmýþ olmam sadece beni mi ilgilendirmeliydi?Benim duygularýmýn o kiþi için hiç deðeri yok muydu? O kiþiyle ben, ayný memleketin çocuklarý, ayný bakanlýðýn mensubu deðil miydik? Ülkümüz,tarihimiz bir deðil miydi? Söyle Atam,deðil miydi? Bir kimse, bir vatandaþýna karþý nasýl böyle duyarsýz olabilir Atam, nasýl? Bana verecek bir cevabýn var mý?

Bir þey daha anlatacaðým sana Atam. Beni çok üzen ve yaralayan bir þey: Benim devletim bana ne yaptý biliyor musun? Anlatayým , bak nasýl þaþýracaksýn. Þimdi zaten neyi görsen þaþarsýn Atam , neyi görsen. Ben emekli olunca devlet bana 193.400.000T.L. maaþ baðladý. Bu parayla bir ailenin geçinip geçinemeyeceðini bir yana býrakýyorum. Beni asýl üzen ne biliyor musun Atam? Benim devletim, hani “baba” diye güvendiðim devletim bana bir emekli kartý çýkarmýþ. Ve kartýn masrafýný ikramiyemden kesmiþ. Ýþte bu benim çok aðýrýma gitti Atam, çok aðýrýma gitti. Bir emekli kartý parasýný bir memuruna baðýþlayamaz mýydý? Benim devletim bu kadar âciz miydi Atam? Ya da devletin bir memuru , devletin gözünde bu kadar deðersiz miydi?Bir memurun duygularýnýn,devlet için hiç önemi yok muydu? Ben yýllarca devletim için çalýþmadým mý Atam? Zaman zaman diðer meslektaþlarým gibi, görevimden fazlasýný yapmadým mý? Mesai saati bittikten sonra , hiç ücret talep etmeden günlerce, haftalarca çalýþmadým mý? Öðrencilerime ücretsiz kurslar vermedim mi? Sosyal etkinlikler için, derslerden sonra okulda kalmadým mý?.....

Yýllar önce bir köy ilkokulunda çalýþýrken düþmüþtüm. Bacaðýmý onbeþ günlüðüne alçýya aldýklarýnda; yerime bakacak bir öðretmen olmadýðý için, onbeþ gün koltuk deðnekleriyle okula gitmiþtim. Okulun tek öðretmeni bendim. Bunu yaparken elbette bir karþýlýk beklemedim Atam. Sadece öðrencilerimi düþündüm. Onlarýn derslerden geri kalmamalarý için ,rapor alýp yatmadým. Demek ki bunlarýn hiç ama hiç önemi yokmuþ Atam. Benim devletim, bir memuruna karþý bir babalýk gösteremedi. Benim öðrencilerimi düþündüðüm gibi, devletim beni düþünemedi. Beni anlayamadý. Benim için 250 T.L.sýný feda edemedi. Devleti tirilyonlarca lira zarara uðratanlar dururken, her ay düzenli vergisini vermiþ bir memura, devletin bu tavrý, nasýl açýklanabilir?

Oysa ben öðretmenlik yaptýðým yýllarda, maaþýmýn dýþýnda devletime pek yük olmadým. Öðretmen Evinde konaklamak istediðimde,çoðu zaman yer bulamadým. Üst makamlardan biri gelir beklentisiyle birçok odanýn boþ býrakýldýðýna, ama biz öðretmenlere “yerimiz yok” dendiðine defalarca tanýk oldum. Köy ilkokullarýnda çalýþýrken, sýnýfýmýn kýrtasiye masraflarýný cebimden karþýladým. Týpký diðer meslektaþlarým gibi. Saðlýk giderlerimin çoðunu da kendim karþýladým. Kullanmam gereken ilâçlarýn çoðunu kendi cebimden karþýladýðýmda bana; “Devlet sana bu hakký vermiþ. Neden sevk yaptýrmýyorsun?Neden bu hakkýný kullanmýyorsun” dediklerinde, devletimi düþündüm .Maddi durumu benim maddi durumumun daha altýnda olan insanlarý düþündüm. Bu hakký onlarýn kullanmasýný istedim. Kendi çapýmda devletimi korudum. Ona bir de ben yük olmayayým dedim. Keþke devletim; bana çýkarttýðý emekli kartýnýn masrafýný yine ikramiyemden kesseydi de, bunu “giderler” bölümüne yazmasaydý. Ben de bunu öðrenmeseydim. Devletim tarafýndan, ciddiye alýnmadýðýmý bilmeseydim. Kandýrýlmaya razýydým. Faruk Nafiz Çamlýbel’in bir þiiri vardýr. Þair, kendisini aldatan sevgilisine þöyle der:

“Ne olursun,sorunca, kýskanarak,yeni bir maceraný
-Doðru- deme.
Beni aldatmak ihtiyacýný duy,bana yalan söyle.”

Devletim de keþke bana doðruyu yazmasaydý. O zaman ikramiyemden kesilen 250.000 T.L. sýnýn farkýnda bile olmayacaktým. Hiç bir zaman böyle küçük hesaplar yapmadýðým için, bunu bilmeyecektim. Hani bir atasözümüz var: “Babasý oðluna bir bað baðýþlamýþ. Oðlu babasýna bir salkým üzüm vermemiþ.” Ýþte devletim, atasözündeki o hayýrsýz evlâdýn babasýna yaptýðýný yaptý bana. Kendimi ihanete uðramýþ hissettim. Devletim tarafýndan önemsenmediðim için üzüldüm. Benim yerime sen olsaydýn, üzülmez miydin Atam ha, üzülmez miydin? Bir öðretmeninin böyle üzülmesine,gönlün razý olur mu senin?

Bilirsin, herkesin bir veya birkaç yeteneði vardýr. Duyarlý bir vatandaþ bu yeteneðini geliþtirir, yeteneðini halkýn hizmetine sunar. Benim de þiire karþý hem ilgim, hem yeteneðim var. Yýllardýr þiir yazýyorum. Yazdýðým bu þiirleri, yýllar önce bir kitapta topladým. Kitabýmý Milli Eðitim Bakanlýðýna baðýþlamak istedim. Kitabýmdan para kazanmayý düþünmüyordum. Tek isteðim, yazdýðým þiirlerin birileri tarafýndan okunmasýydý .Mânevi bir tatmindi beklediðim. Milli Eðitim Bakanlýðýna kitabýmý gönderdim. Telif haklarýmý ve kitabýmý bakanlýða baðýþlamak istediðimi , bir dilekçe ile belirttim. Aylarca,bir umutla cevap bekledim. Hiç cevap alamadým. Sonra bir dilekçe daha yazdým. Dilekçemi verdiðim tarihin üzerinden üç yýl gibi bir zaman geçti. Halâ bir cevap yok.

Diyebilirsin ki; “Kitaptaki þiirleri beðenmedikleri için, kitabý baðýþ olarak kabul etmek istememiþlerdir.”Olabilir. Peki ama bu durumda , aldýklarý kararý bana,bir yazý ile bildirmeleri gerekmez miydi? Hiç olmazsa bana bir teþekkür edemezler miydi? Ben bir fedakârlýk gösteriyordum. Ama, mensubu olduðum bakanlýðým duyarsýz davranýyordu. Öðretmenine sahip çýkmýyordu. Onun yeteneðinden yararlanmayý reddediyordu. Ýþin üzücü yaný, öðretmenine bir cevap yazmayý bile zul sayýyordu. Þimdi söyle bana Atam? Benim yerime sen olsaydýn, üzülmez miydin? Ben bu duruma çok üzüldüm. Hani bir atasözümüz var:”Tavþan daða küsmüþ, daðýn haberi bile olmamýþ.” Ben üzülmüþüm, bakanlýðýma küsmüþüm, kimin umurunda? Ya da kimin haberi var?

Seni üzmek istemiyorum ama, yazmadan geçemeyeceðim. Türkiye Büyük Millet Meclisinin halini bir görsen, belki de bu meclisi açtýðýna piþman olursun. Oysa sen ne uðraþlar verdin o meclisi açmak için. Eðer kavgasýz bir oturum olursa ertesi gün gazeteler, “Kavgasýz Oturum” diye baþlýk atýyorlar. Çünkü kavgalý,dövüþlü, küfürlü oturumlar, artýk o kadar olaðan ki.

Bir gün sýnýfýmda , Türkçe dersinde bir konuyu tartýþýyorduk. Öðrencilerim, tartýþma kurallarýný pek bilmediklerinden,sýnýfta bir kargaþa yaþanýyordu. Öðrenciler ,kendi fikirlerini kabul ettirmek için heyecana gelmiþlerdi. Bazýlarý söz almadan konuþuyor, söz almýþ olan öðrencinin sözünü kesiyorlardý. Her kafadan bir ses çýkýyordu, deyim yerindeyse. Tam müdahale edeceðim sýrada bir öðrencim ayaða kalktý. “Öðretmenim sýnýfýmýz, ayný Türkiye Büyük Millet Meclisine benzedi.” Dedi. Senin kurduðun meclis, bir çocuðun diline düþmeyi hak ediyor mu? Ya da hangi milletvekilinin buna hakký olabilir?

Milletvekillerinin birbirlerine sarfettiði sözleri sana yazmaya utanýrým. Eminim sen de öðrenmek istemezsin. Elbette tartýþma olacak, farklý görüþler çatýþacak. Ama bunlarýnki tartýþma falan deðil. Birbirlerine tekme tokat giriþtikleri,küfürlerin sarfedildiði kavgalar. Üstelik kavgalarý öyle sudan sebeplerle ki, þaþarsýn Atam. ”Su” dedim de aklýma geldi. Bir gün mecliste bir milletvekilimiz kürsüde konuþurken, önünde duran bir bardak suyu meclis baþkan vekilinin yüzüne atmýþtý. Kavga konusu, tartýþma konusu hiç bir zaman memleket meseleleri ile ilgili deðil. Hep, fýndýk kabuðunu doldurmaz konular, onlarýn tartýþtýðý.

Meclis görüþmelerini ,komedi filmi izler gibi izliyorum. Ama, güldürmeyen bir komedi. Acemi olduklarý için, güldürmeyi beceremeyen oyuncularýn filmi gibi. Geçenlerde bir milletvekili bir önerge vermiþ. Önergenin konusu ne ,biliyor musun? Þimdi belki de benim yanlýþ anladýðýmý sanacaksýn. Hayýr Atam hayýr! Yanlýþ deðil: Anayasamýzýn bir maddesindeki “kez” kelimesinin kaldýrýlýp, onun yerine “defa” kelimesinin konmasýný talep ediyormuþ o millet vekilimiz . Bunlarýn baþka iþi yok mu ki Atam, böyle lüzumsuz ayrýntýlarla uðraþýyorlar? Meclisin itibarýný zedeliyorlar. Þimdi ben bu mektubu sana deðil de onlara mý yazsaydým? Onlarýn hesaplarýnda biz yokuz Atam. Ne yapýyorlarsa kendileri için yapýyorlar. Þimdi, bu mektubu neden bir baþkasýna deðil de sana yazdýðýmý anladýn mý?

Senin Gençliðe Hitabe’nde söylediðin, gelecekte olmasýný istemediðin ama olmasýndan korktuðun ve bizi uyarma gereði duyduðun bazý þeyler var. Yurdumuzu bekleyen bazý tehlikeler var. Bunlarýn neler olabileceðini ve bu durumda Türk Gençliðinin ne yapmasý gerektiðini söylemiþtin. Söylediðin o tehlikelerin birçoðu mevcut bugün. Senin ileri görüþlülüðüne hayraným Atam. Onlarca yýl önceden, bu olumsuzluklarýn iþaretini nasýl gördün de, bizi uyarma gereði duydun? Demek ki sen bizi çok iyi tanýyordun. Zaaflarýmýzý çok iyi biliyordun. Bugün, her resmi kurumda senin Gençliðe Hitaben asýlý. Ama ne yazýk ki, senin sözlerini duvara asmakla, yanlýþlar düzelmiyor. Senin söylediklerini,istediklerini uygulamak gerekiyor.

Hani sen bize hep çok çalýþmamýzý söylerdin.”Millete efendilik yoktur,hizmet vardýr. Bu memlekete hizmet eden, onun efendisi olur.” Dedin. Bu memleketin efendisi olmak için çalýþmak yeterli deðil günümüzde. “Tek bir þeye ihtiyacýmýz var. O da çalýþkan olmak.” Demiþtin. Bu sözlerini hiç unutmadým. Onun için hep çok çalýþtým. Ülkeme bir öðretmen olarak hizmet vermekten gurur duydum. Elbette hatalarým oldu herkes gibi. Ama hiç ihmalim olmadý, hiç tembellik etmedim. Ama çalýþanlara deðer mi veriliyor günümüzde?.....

Bir gün sýnýfýma müfettiþ gelmiþti. Teftiþi yaptý. Çalýþmalarýmý beðendi. Bana teþekkür etti. “ Sormak istediðiniz bir þey var mý?” dedi. Ben öðrencilerimin okumalarýný genel olarak beðenmiyordum. Öðrencilerimin okuma ödevlerini pek severek yapmadýklarýný, pek okumadýklarýný ve buna baðlý olarak da okuma düzeylerinin istediðim gibi olmadýðýný biliyordum. Acaba nerede hata yapýyordum?Çocuklarýma okumayý neden sevdiremiyordum? Belki de ilk okuma -yazma öðretimi sýrasýnda bir hata yapýyordum. Bu, benim en önemli sorunumdu. Okumasý iyi olmayan öðrencinin, baþarýlý olmasý zordu. Bir problemi çözebilmek için bile, anlamlý okumak gerekiyordu. Ýyi anlaþýlmayan bir problemin doðru olarak çözülmesi mümkün deðildi.

Bu sýkýntýmdan müfettiþe söz ettiðimde , ne dedi biliyor musun Atam? Güldü. Evet evet, yanlýþ okumadýn Atam, güldü. Ve bana “Amaaaan Hocaným! Siz de fazla kurcalamayýverin” dedi. Benim dikkatli, titiz çalýþmamý iþgüzarlýk olarak deðerlendirdi belki de. Sen bizden hep çalýþkan olmamýzý istedin. Ama bizim büyüklerimiz hep baþka þeylere önem verdiler. Yapabildiklerimizle yetinmeyi telkin ettiler. Tabi açýk açýk deðil, dolaylý olarak. Daha fazla þeyler baþarmak isteyenlere, çeþitli bahanelerle engel oldular. Çalýþýp sivrilenleri,bir þekilde küstürdüler,onlarý incittiler. Benim de incindiðim zamanlar çok oldu. Ama hiç küsmedim, hiç yýlmadým. Bizden , çok önemli þeyler dururken, hep gereksiz þeyler istediler. Sýnýfta; senin resminin saðýna mý, soluna mý Gençliðe Hitaben asýlmalý? Bayrak senin resminin kaç santim üzerinde olmalý? Ýki bayrak mý olmalý,yoksa tek bayrak yeterli mi? Günlük planlarý yazarken amaç mý önce yazýlmalý, yoksa davranýþlar mý? Amaç cümlesinin sonu mek-mak ile mi bitmeli, yoksa me-ma ile mi bitmeli? Sýnýflarda bulunmasý gereken Ünite Köþesi ile Resim-Yazý Köþesi bir bütün halinde mi olmalý, yoksa ayrý mý olmalý?Sýnýfta; öðrencilerin boy ve aðýrlýklarýný gösteren grafikler var mý, yok mu? Öðrenciler alfabemizdeki harfleri yazarken, yuvarlaklarý saðdan sola mý, soldan saða mý çiziyorlar? Beþ rakamýný yaparken ,önce yatay çizgi mi yoksa dikey çizgi mi çiziyorlar? Mevsim þeridinde, aylarýn isimleri arasýnda boþluk var mý, yok mu? Eðer boþluk varsa ,bu boþluk, öðrencinin, zamaný kavramasýna engel olmaz mý?...Hep bunlara kafa yordular. Biz öðretmenlerden hep bunlarý istediler Atam. Asýl görevimizi, amaçlarýmýzý hep gözardý ettiler. Yararýna inanmadýðýmýz þeyleri yapmaya bizi mecbur ettiler. Bir yýl önce istediklerini, ertesi yýl istemediler. Önceki yýl istemediklerini, bir yýl sonra istediler. Biz öðretmenleri þaþýrttýlar. Tutarlý ve sürekli bir eðitim politikasý uygulayamadýlar. Doðruyu bulmakta hep sýkýntý çektik. Çünkü, doðrular hep deðiþiyordu.

Bir öðretmen olarak sana karþý mahcubum Atam. Neden diye sorarsan , seni çocuklarýmýza anlatamadýk. Çünkü seni anlayamadýk. Anlayamadýðýmýz bir kiþiyi , öðrencilerimize anlatmamýz mümkün mü? Senin altýn sarýsý saçlarýný, deniz mavisi gözlerini öven þiirler yazdýk. Ölümünü anlatan þiirleri , aðýt söyler gibi okuttuk. Seni ilâhlaþtýrdýk. Öðrencilerimize bu þiirleri ezberlettik. Seni, insan üstü bir varlýk gibi göstermeye çalýþtýk. Ama; 10 Kasým törenlerinde, “Atatürk 1881 de Selânik’te doðdu. Annesinin adý Zübeyde, babasýnýn adý Ali Rýza Efendi’dir.”demekten pek öteye gidemedik.

Anma törenlerini böylece sýkýcý bir etkinlik haline getirdik. Senin ilkelerini, inkýlaplarýný tam olarak anlatamadýk. Ýyi niyetle gayret ettik ama, yanlýþ araçlar, yanlýþ yöntemler kullandýk. Meydanlara, caddelere, sokaklara senin adýný vererek, seni yaþatacaðýmýzý sandýk. Hep görüntüye önem verdik, yüzeysel düþündük. Bir plaja, hatta bir kahvehaneye senin adýný verecek kadar ileriye gittik. Atatürkçülüðü, sadece senin resmine veya rozetine indirgedik. Hani halk arasýnda bir tabir vardýr Atam: “Seveyim derken, öldürmek” diye. Ayný onun gibi. Seni sevmenin ölçüsünü bilemedik, çizgisini çizemedik. Seni tanýtýrken, sevdirmek isterken yanlýþlar yaptýk. Senden nerede, ne þekilde ve nasýl yararlanabileceðimizi bilemedik.

Bir gün Bolu’da bir kahvehanenin önünden geçiyordum. Bu kahvehaneleri her yerde, her zaman görebilirsin. Sayýlarý devamlý artýyor bunlarýn. Kahvehane açmakta çok iyiyiz. Birçok köyde,kadýnlar tarlada çalýþýrken, erkeklerin bu kahvehanelerde oyun oynadýklarýna tanýk olursun. Tarlada,baðda,bahçede çalýþan kadýnýn mesleði “evkadýný”dýr(!) Kahvehanede oturan erkek ise”çiftçiyim” diyebilir meselâ. Gözüm kahvehanenin içine gitti. Týklým týklým doluydu. Sigara dumanlarý arasýnda zor görünüyordu insanlar. Güpegündüz ne yapýyorlardý burada? Çalýþacak bir iþleri yok muydu? Eðer iþleri yoksa, iþsiz birisi kahvehanede nasýl para harcayabiliyordu? Çalýþacak iþleri varsa, neden iþte deðillerdi de kahvehanedelerdi? Kiminin elinde iskambil kâðýtlarý vardý, kimilerinin önünde okey ýstakalarý. O anda Halim Yaðcýoðlu’nun þiirini hatýrladým. Sen o þiirde bize þöyle diyordun:

“Beni seviyorsanýz eðer ve anlýyorsanýz
Laboratuvarlarda sabahlayýn, kahvelerde deðil.”

Biz seni hem seviyoruz, hem senin istemediðin þeyleri yapýyoruz. Kahvehanelerde vakit öldürüyoruz. Ama her yere senin resmini asmaktan geri kalmýyoruz. Çünkü bu kolayýmýza gidiyor. Bir çaba sarfetmemizi gerektirmiyor. Yakamýza senin rozetini takmakla, senin izinde olduðumuzu sanýyoruz... Yan duvarda ise,tam göz seviyesinde senin yaðlý boya bir tablon vardý. Ýnsanlar senin resminin önünde vakit öldürüyorlardý. Oysa ben senin fotoðraflarýndan etkileniyorum. Senin resminin önünde yanlýþ þeyler yapamam ben. Þimdi soruyorum sana Atam: Sen orada, o insanlarý izlemekten mutlu oluyor musun? O resim, sana olan sevginin-saygýnýn ifadesi olabilir mi?

Kahvehaneleri her zaman böyle týklým týklým dolu görünce senin; “Türk Milleti çalýþkandýr.” sözlerini hatýrlýyorum. Sen bizim pek de çalýþkan olmadýðýmýzý biliyordun. Biz tembellik etmeyelim, çok çalýþalým diye “Türk Milleti çalýþkandýr.” dedin. Hani yaramazlýk yapan çocuklara; ”Benim oðlum veya kýzým çok uslu, hiç yaramazlýk yapmaz.” deriz ya, iþte onun gibi. Bu sözlerinle bizi gayrete getirmek istedin.... Ýþte yurdumuzdaki çok sayýdaki kahvehane ve bunlarýn günün her saatinde týklým týklým dolu olmasý, pek de çalýþkan olmadýðýmýzýn ispatý...Bu konuda düþündüklerimin yanlýþ olmasýný, yanýlýyor olmayý isterdim. Ama ,yanýlmadýðýmdan eminim Atam. Üzücü bir durum,ama ne yazýk ki gerçek.

Hani bizlere armaðan ettiðin milli bayramlar var ya Atam; 19 Mayýs , 23 Nisan , 29 Ekim , 30 Aðustos gibi. Bu bayramlarda öylesine duygulanýyorum ki, anlatamam. Trampetler, davullar sanki yüreðimde çalýyor bayramlarda. Trampetlerin her vuruþunda kalbim titriyor. Ýnan kalbimin yorulduðunu hissediyorum. Senin anýtýna çelenk koyarken, sana saygý duruþunda bulunurken gözlerim yaþarýyor. Her seferinde þu soruyu soruyorum kendime: ”Acaba Atatürk bizi görüyor mu, bizi duyuyor mu, ya da bir þekilde hissediyor mu?” Diye. Çünkü ölümün sadece tende olduðunu, ruhlarýn ölmediðini; ölenlerin mânen aramýzda olduðunu biliyorum. Sonra çocukluðumdaki bayramlarý anýmsýyorum. Öðretmenlerimizin,o günün imkânsýzlýklarý içinde, nasýl yoktan var etmek için çaba sarfettiklerini, bayramlarý kutlamak için neler neler yaptýklarýný düþünüyorum. O bayramlarý özlüyorum. Bir öðretmen olarak, bu konuda öðretmenlerimizin gerisinde kaldýðýmýz için utanýyorum. Çünkü þimdiki bayramlar eskisi gibi özenle kutlanmýyor. Törenler kýsa tutuluyor. “Öðrencileri fazla ayakta tutmamak” bahanesiyle daha az öðrenci þiir okuyor,daha az etkinlik yapýlýyor eskiye göre. Halk Oyunlarý Ekibinin gösterilerinin fazla uzun olmamasý isteniyor. Böylece çocuklarýmýzýn ve gençlerimizin milli duygularýnýn geliþmesine engel olunuyor. Hem dini bayramlar, hem milli bayramlar “tatil” olarak görülüyor.

Bir de þu var Atam, çok rahatsýzlýk duyduðum: Biz yýllar önce, dört günlük Kurban Bayramý tatilini dokuz güne çýkardýk .”Olamaz!” dediðini duyar gibi oluyorum. Biz yapýyoruz, oluyor Atam. Yazmaya utanýyorum ama, gerçek bu. Her yýl her Kurban Bayramýnda tam dokuz gün tatil yapýyoruz Dünyada, en çok tatil yapan ülke biz miyiz diye, çok merak ediyorum. Bu konuda dünya birincisi olmaktan korkuyorum. Bu uzun tatillerin ekonomimize verdiði zararý hiç hesap etmiyoruz .Sen sað olsaydýn, buna izin verir miydin? Yapýlan bu yanlýþý televizyonlar “Öðretmen ve öðrencilere müjde.” diye veriyorlar haber bültenlerinde. Öðretmenleri tatil meraklýsý sanýyorlar. Oysa ben bir öðretmen olarak, bu tatillerden hep rahatsýzlýk duydum. Bu haber benim için hiç bir zaman müjde olmadý. Beni hep üzdü. Tüm öðretmenlerin ayný üzüntüyü duyduklarýna inanýyorum. Velhasýl çok tatil yapýyoruz. Hep tatildeyiz Atam, hep izindeyiz. Oysa senin izinde olmamýz gerekmez mi?.....

Gazetede okumuþtum: Güneþ tutulmasý olduðunda Amerikalýlar, bir hesap yapmýþlar. Güneþ tutulmasýný izlemek için iþi býrakmanýn, sadece kýrkbeþ dakika iþ yapmamanýn devlet ekonomisine verdiði zararý çýkarmýþlar. Onlar, kýrkbeþ dakikanýn hesabýný yapýyorlar; ama biz, bir haftalýk zaman kaybýnýn bize vereceði zararý hesap etmiyoruz. Bu durumda ben,çalýþkan bir millet olduðumuza nasýl inanayým?

Demiþtim ya daha önce; ben emekli bir öðretmenim. Herkes bana, bu kadar yýl çalýþtýktan sonra,biraz da dinlenmemi söylüyor. Ama ben hiç yorgun deðilim Atam, hiç yorgun deðilim. Çok çalýþtým ama hiç yorgunluk hissetmiyorum. Hani sen ne demiþtin: “Yorgunluk, her insan için olaðan bir haldir. Ancak; insanlarda bu yorgunluðu yenecek öyle bir mânevi kuvvet vardýr ki; iþte bu kuvvet yorulanlarý, dinlenmeden ayakta tutar. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliði amaca, bizim yüksek ideallerimize,durmadan,dinlenmeden yürüyecektir. ” Ýþte senin söylediðin o mânevi kuvvete sahip olduðuma inanýyorum. Eðer öyle olmasaydý,bu kadar yýl hizmetten sonra,ben de kendimi yorgun hissederdim.

Sevgili Atam! Bu, hayatýmda yazdýðým en uzun mektup. Senin, yazdýklarýma çok ama çok üzüleceðini biliyorum. Çünkü senin gerçekleþtirmeyi düþündüðün yarýnýn Türkiye’si böyle deðildi. Yoksa sen;” Yüksel Türk! Senin için yüksekliðin hududu yoktur.” der miydin? ”Daha baþka ne haberler var?” diye sakýn sorma Atam. Daha fazla üzmek istemem seni.

Sana verecek pek iyi haberim yok ne yazýk. Aslýnda anlatacaklarým bitecek gibi deðil. Yazdýklarým, rahatsýzlýk duyduðum þeylerin sadece birkaçý. Keþke hepsi bu kadar olsa. Ben birkaç örnek verdim sana.

Mektubuma artýk son veriyorum Atam. Bana cevap yazamayacaðýný biliyorum. Ama bu mektubuma karþýlýk,bana neler söyleyeceðini adým gibi biliyorum. Çünkü seni çok iyi tanýyorum. Seni anlayabiliyorum. Bana þunlarý söyleyeceksin. Saðlýðýnda söylediðin gibi: ”Baþarýlarda gururu yenmek; felâketlerde umutsuzluða kapýlmamak gerekir.” diyeceksin. Benden, umudumu yitirmememi isteyeceksin. Ve arkasýndan þöyle devam edeceksin: “Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin. Hiç kimseye yalvarmayacaksýn. Memleket için gerçek ülkü ne ise,onu görecek, o hedefe yürüyeceksin.” “Bir insanýn mutlu olabilmesi için, kendisinden sonra gelecek nesiller için bir þeyler yapmasý gerekir.” Diyeceksin. Beni, vataným ve milletim için çalýþmaya devam etmeye telkin edeceksin.

Bunlarý, senin söylediðini duyar gibi oluyorum. Ve umutsuzluða kapýlmayacaðýma, senin çizginde yürümeye devam edeceðime ; devletime ve milletime olan güvenimi, herþeye raðmen yitirmeyeceðime söz veriyorum. Emekli olmama raðmen, insanlar için birþeyler yapmaya, birþeyler üretmeye devam edeceðim. Bundan asla kuþku duyma Atam. Sen öðretmenlerini tanýrsýn, onlara güvenirsin. Benim bakanlýðýmýn gözüyle bakmazsýn bana ve diðer öðretmenlere. Ýþte ben de bu öðretmenlerinden biriyim Atam. Yurduma ve milletime zarar verecek bir þey yapar mýyým hiç? Bunu hangi öðretmen yapar?

Sevgiler,saygýlar sunuyor, ellerinden öpüyorum Atam. Bir sonraki mektubumda sana iyi haberler yazmayý çok isterim. Yalnýz, o mektubu kýsa zamanda bekleme Atam. Yurdumuzda güzel þeylerin olmasý için, sanýrým çok uzun zamana ihtiyaç var. Keþke yanýlýyor olsam. Yanýlmayý ne kadar isterim... Gerekli olmadýðýný bile bile adresimi yazýyorum sana:

Kâmuran ESEN- Emekli Öðretmen / Mudurnu - Bolu







.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Deðerli Öðretmenim
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
12 Ekim 2014
Ülkemizin sorunlarýný gerçekçi bir dille yansýtmýþsýnýz. Kutlarým. Sanýrým siz bu mektubu Atamýza uzun yýllar önce yazmýþsýnýz. Þimdi yazsaydýnýz herhalde bir kitap kalýnlýðýnda olurdu mektubunuz. Çünkü sorunlarýmýz maalesef katlanarak arttý, insanlarýmýz çok deðiþti. Çare mi? Maalesef ben bilmiyorum; bilen varsa söylerse sevinirim. Karanlýklar içinde yaþayan bizlerin aydýnlýða kavuþmasý dilekleriyle selam ve saygýlar...

:: Sevgili Öðretmenim
Gönderen: YETER ÖZHAL / , Türkiye
17 Ocak 2009
Bu yazýyý okuduktan sonra,bu ülkede yaþamanýn artýk ne kadar da zor olduðunu daha iyi anlýyorum.29 yaþýndayým ve yaþadýðým seneler bana sadece ÖÐRENMENÝN ve ÖÐRETMENÝN hayatýn en önemli ''element''i olduðunu öðretti!27 sene,dile kolay.Bizim milletimizin cehaletten kurtulmasý için sizin gibi insanlara çok ihtiyacýmýz var.Ýþte o yüzden,öðretmenleri artýk sadece Atatürk anlayabilir.Mektubu ona yazman,onun anlayýþýna sýðýnman çok doðru bir seçim.Çünkü Atatürk'ten baþka bu yazýlanlarý anlayabilecek bir lider yok Türkiye'de ne yazýk ki!!!!

:: okudum okudum okudum....
Gönderen: medusa / , Türkiye
10 Kasým 2008
okudum , okudukça üzüldüm, okudukça utandým, okudukça küçüldüm , okudukça acýdým ...

:: yolun baþýnda bir meslektaþýnýz...
Gönderen: Tuana Özel / Ýzmir/Türkiye
27 Kasým 2007
Deðerli öðretmenim sadece tek kelime HARÝKASIN...

:: Atatürk'e Mektup
Gönderen: Taki Akkuþ / Ýstanbul/Türkiye
17 Aðustos 2006
Sevgili Kamuran, Dünyada gelmiþ geçmiþ liderlerin en baþarýlýsýna mektup yazdýðýn için seni bu cesaretinden dolayý kutlarým. Bir Öðretmen arkadaþýmla kimi konularý tartýþýrken, söz Lenin ve Atatürk'ten açýldý. Ben Lenin'in Atatürk'e göre hazýra konucu olduðunu söylediðimde, arkadaþým hop oturup hop kalktý. Öyle de deðil mi Atatürk gibi bir toplumu yeniden var eden ikinci bir önder var mý? Bu gün birileri onu sevmiyorsa, ama devleti yönetiyor ve iktidarlarsa, Yine ulu önderin sayesinde deðil mi. Mektubun yerine ulaþmýþtýr. Kendini fazla üzme, kal saðlýcakla. Taki Akkuþ

:: Mektup
Gönderen: Turgut Erbek / Ýzmir/Türkiye
14 Mart 2006
Deðerli Öðretmenim; Mektubunuzun beni ne kadar etkilediðini anlatmaya sözcüler yetmez. Elinize, yüreðinize saðlýk.

:: umarým yanýlýyoruzdur...
Gönderen: sýla þahin / Konya/Türkiye
21 Þubat 2006
''Efendiler, þunu anlatmak istiyorum, ilk esin ana - baba kucaðýndan sonra okuldaki öðretmenin dilinden, vicdanýndan, terbiyesinden alýnýr. Bu esinin geliþme kaynaðý olmasý, kiþiye millet ve ülkeye hizmet edebilme gücünü ve yeteneðini verebilmesi için millete ve ülkeye büyük, derin ilgi yaratan fikirler, duygularla her an güçlendirilmesi gerekir. Bu fikirlerin ve duygularýn kaynaðý doðrudan doðruya ülke ve milletir. Milletin ortak isteðine ve eðilimine deðinmek ve onun gereklerine kendini adamak, böyle davranmak ve doðru yolda yürüyebilmek sözünü ettiðim terbiyenin temel ilkesidir.''15 yaþýnda bir genç olarak,bizlere ülke ve milletimize hizmet edebilme gücünü verecek esini saðladýðýnýz ve diliniz-vicdanýnýz-terbiyenizle bunu gösteren bir eðitimci olduðunuz için teþekkür ediyorum...

:: Bir Kez Daha Aþýk oldum
Gönderen: Ali BÝLGÝLÝ / Gaziantep/Türkiye
14 Eylül 2004
Öðretmenim olsaydýnýz bana okumayý bu kadar sevdirebilirmiydiniz diye merak etmiyorum eminim daha fazlasýný verirdiniz.Sayenizde okumaya ve insanlarý okumaya teþvik etmeye Bir kez daha aþýk oldum.Elinize,dilinize,kalminize,yüreðinize saðlýk öðretmenim...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn türkiye kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Baþbakanýn Hakaretleri Canýma Tak Etti
Bir Eþek Hikâyesi
Sivas Davasýnýn Zaman Aþýmýna Uðramasý Vatana ve Millete Hayýrlý Olsun (Muþ)
Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüðü / Beþ Yýl Sonra
Nereye mi Gidiyoruz?
Sayýn Baþbakan, Edebiyattaki Mübalaða Sanatýný Bilmiyor Mu?
Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüðü / Bizim Pulis Oðlaný Zýrt Pýrt Nasýl Tayin Ettiler
Mudurnulu Fatma Nine"nin Günlüðü / Düðün Deðil, Kabir Azabý
Normalleþen (!) Türkiye'mden Normalleþme (!) Manzaralarý
Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüðü / Bizim Toruna Ýþ Arýyoz

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Güzel Dilimiz Türkçe
Kýzým Sen Avukat Ol!
Ýstanbul Sizin Olsun
Ben Birazcýk Deli miyim?
Öðretmenler Günü
Mudurnu'da Bir Günlük Gezi
Yeðenime Yaptýðým Peynirli Börek Tarifi
Biþim Efde Heykes Bi Asayip...
Kaybedecek Hiçbirþeyi Olmayana / Ölüm...
Caný Sýkýlmak Nasýl Birþey?

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Dönüþü Olmayan Gidiþ [Þiir]
Seni Özlemenin Kitabýný Yazabilirim [Þiir]
Bensiz Yaşamaya Alışacaksın [Þiir]
Ýþte Gidiyorsun [Þiir]
Gelseydin Eðer [Þiir]
Ne Zaman Seni Düþünsem [Þiir]
O Beklenen Hiç Gelmeyecek [Þiir]
Çek Beni Ýçine Bir Nefeste [Þiir]
Sýðýnacaðým Baþka Yürek Yok [Þiir]
Uykularýnda Sev Beni [Þiir]


Kâmuran Esen kimdir?

Okumak ve yazmak bir tutkudur benim için. Yazdýklarýmý okuyucularla paylaþmak amacýyla buraya gönderiyorum. Yýllardýr, yerel bir gazeteye haftalýk köþe yazýyorum. Mudurnu Belediyesinde gönüllü kültür müdürü olarak çalýþýyorum. Yayýmlanmýþ Kitaplarým: -Þiirlerle Öyküler - þiir / Milli Eðitim Bakanlýðý Öðretmen Yazarlar Dizisi ( 1988). . . . . . . . -Sevgi Yumaðý - þiir ( 1997 ). . . . . . . . . -K. Esen'in Kaleminden Mudurnu - derleme / Mudurnu Kaymakamlýðý Kültür Hizmetleri Dizisi ( 2002 ). . . . . . . . . . . -Oynatmayalým Uðurcuðum- deneme , aný / --Senfoni Yayýnlarý ( Haziran / 2004 ) -Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüðü - Baskýya hazýrlanýyor

Etkilendiði Yazarlar:
Okuduðum her yazardan veya yazýdan etkilenirim. Bende bir etki býrakmayacak, herhangi bir þey öðretmeyecek bir yazý düþünemiyorum.


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.