..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yaþam baþlangýcý olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Sevgi ve Arkadaþlýk > Anýl Gökpek




11 Þubat 2004
Belli Olmaz  
Altý Kiþi Altý Öykü

Anýl Gökpek


Herkesin öyküsü farklýdýr; anlatýlanlar ayný olsa bile.


:CHJE:
-I-
     Sýnav haftasýnýn ardýndan bir eðlenceye ihtiyaç duyacaðýmýz açýktý; bu eðlencenin geliþi de çok bekletmedi bizi. Cumartesi günü erkenden gelen bir telefon, sonra bir tane daha ve bir baþkasý... Ardýndan bizim evde, o mükellef sofranýn eþliðinde, güzel baþlayan bir gece...
     Herkesin büyük bir rahatlama içerisinde olduðu nasýl de belliydi: Can yemek bittikten sonra bulaþýklarý yýkamak için ýsrar etmedi; onun yerine diðerleri gibi istifini bozmadan korudu masadaki yerini ve sigara içmeye koyuldu. Diðer zamanlarda bu tip toplantýlardan oldukça erken ayrýlmayý huy edinmiþ olan Leyla ise üzerine tatlý ve bulaþýcý bir rehavet çökmüþ gibi yerinde kalakalmýþ, iþin tuhafý hepimize bulaþtýrdýðý rehavetiyle bizleri de yerlerimize kenetlemiþti. Aslan televizyona sýrtýný dönmüþtü, -ki daha önceden bunu yaptýðýný gören olmamýþtýr- ve uzunca bir süre dönüp cihazýn yüzüne bakmayacaktý; gecenin ilerleyen saatlerine dek. Günün 24 saati futboldan bahsedebilme potansiyelini taþýyan Kerem ise devre arasýnda gibiydi; önce yemekten, nasýl hazýrlandýðýndan, kullanýlan ölçülerden bahsetti; sonra da o yemeðin üzerine koca bir demlik çayýn ne kadar iyi gidebileceðini ima etti. Ne var ki çayý demlemeye -en azýndan hemen yemeðin ardýndan demlemeye- kimse yanaþmadý, ta ki Aslan’ý televizyona, Kerem’i de gazetenin spor sayfasýna döndürüveren o gerginlik anýna dek. Havada negatif bir elektriðin dolaþmaya baþladýðý o dakikada benim de oradan uzaklaþabilmek için elimde kendimce iki seçeneðim vardý: Tuvalete gitmek ya da çay demlemek. Ben çayý seçtim.
     O gece orada bulunan beþ arkadaþýmýn dördünden, hiç tereddüt etmeden, gayet dostça bahsedebilirim, týpký yukarýda da bahsettiðim gibi. Ne ki beþinci kiþiden, yani Can’ýn uzatmalý yaþam ortaðý Fatoþ Haným’dan, nedenini bir türlü anlayamasam da, sempatiyle bahsedemiyorum. Can nereye giderse o da oraya gidecektir; hal böyleyken onun buraya gelmesini engelleyemem. Kovamam ya kýzý? Arada onca yýlýn sohbeti var ne de olsa.
     Yine de bu, bahsi geçen o gecede oluþan tatsýzlýktan dolayý onu suçlamama engel deðil sanýrým. Neler olup bittiðini de tam olarak anlayabildiðimi söyleyemem aslýnda. Sadece Can’ýn aðzýndan dökülen sözlere Fatoþ’un verdiði aþýrý tepkinin bu gerilime sebep olduðunu biliyorum. O sözlerin ne anlama geldiðinden ise zerre kadar olsun haberim yok. Ketum olduðumu söylerler ve diðer insanlarýn da bana karþý mümkün olduðunca ketum olmalarýný beklemiþimdir her zaman. Bu yüzdendir ki Can ile Fatoþ’un iliþkisi ve diðerlerinin buna bakýþlarý hakkýnda bildiklerim sýnýrlýdýr. O gece için de böyledir bu: Tek bildiðim, (önceden de söylediðim gibi) Can’ýn söyledikleri ve Fatoþ’un tuhaf, kendine özgü tepkisiydi. Söylenenler aþaðý yukarý þöyleydi:
     -Olur mu olur... Belli olmaz!
Bunu duyan Fatoþ’un rengi attý önce. Ona çok uzun geldiði belli olan birkaç saniye boyunca nefesi kesilmiþ de hareket edemiyormuþçasýna kendisini oturduðu yerden kurtarmaya çabaladý. Neden sonra onu esir alan felçten kurtulmuþ gibi fýrladý ayaða, gitmeye niyetlenmiþ gibi kapýya seðirtti ve çýkarken salonun kapýsýný oldukça gürültülü bir biçimde kapattý.
     Biz geride kalanlara inanýlmaz aðýr gelen upuzun bir altmýþ saniye kadar sürdü yeniden kapýda belirmesi. Aslan oluþan sessizliði bozmaktan çekinerek sakince ayaða kalktý; televizyonun tam karþýsýndaki koltuða kuruldu ve sesi kýsýk cihaza sona ermeye yüz tutmuþ bir özlemle bakmaya koyuldu. Aslan’ýn bu bahaneyle, oluþan ve devam edeceði belli olan gerilimden ustaca kaçmakta olduðunu fark eden Kerem de elini sehpanýn üzerindeki gazetelerden birine attý. Çok önceden buna niyetlenmiþ ve kararýný vermiþ gibi gözüküyordu; seçtiði gazetenin son sayfalarýna doðru bir göz gezdirdi, sonunda aradýðýný bulmuþ olacaktý ki gazeteyi önce ikiye sonra da dörde katladý ve okumaya baþladý. Ben de çay demlemeye niyetlenerek ayaða kalktým.
     Tüm kötü þeyler insanlarýn zihinlerine tek bir saniyeyi, tek bir aný kazýrlar: Atom Bombasý’nýn mantar bulutunu anýmsayýn; Körfez Savaþý’yla baðdaþan, petrole bulanmýþ o kuþun kurtulmaya çabalarkenki görüntüsünü; Amerikan askerinin önünden çýrýlçýplak kaçan Vietnamlý kýz çocuðunun görüntüsünü ya da Vietnam Savaþý’ný protesto etmek için üzerine benzin döküp kendisini yakan Tibetli rahibin alevlerin dýþýna doðru bakan, acýlarýndan sýyrýlmýþlýk ve kararlýlýk dolu gözlerinin görüntüsünü düþünün.
     ‘Ýþte o gerilimli anlar benim de zihnime böylesi bir görüntüyle kazýndý.’ demek isterdim. Ne ki ben hiçbir þey görmedim; sýrtým masada oturan arkadaþlarýma dönüktü. Yemek yediðimiz köþesinin karþý ucundaki vitrinden çay bardaklarýný ve diðer öteberiyi indiriyordum ki Fatoþ bir hýþýmla salona daldý. Baþýmý önüme eðdim; kendimi saklanmaya çalýþan bir devekuþu gibi hissediyordum. Gözlerini kapayan ama kulaklarýný týkayamayan, beceriksiz bir devekuþu... Hayvanat bahçesinin sahibi bay devekuþu... Fatoþ kulaklarýmý çiðnercesine ezdi salonun zeminindeki halýyý ve büyük adýmlarla masaya, Can’ýn yanýna doðru yürüdü. Baþka nereye yürüyebilirdi ki? Durdu. Beraberinde getirdiði irice bir kitabý büyük bir gürültüyle masaya attý.
     O gece neler olduðunu sorsanýz pek diþe dokunur bir cevap veremeyebilirim; sadece kitabýn masaya çarptýðýnda çýkardýðý o çirkin ses yer etti kulaklarýmda. Büyük bir patlama, hepsi bu. Aramýzdaki bir þeylerin çatýrdadýðýný ilan eden o çirkin ses...

-II-
     Kaan’ýn eve birilerini davet ettiðini her söyleyiþinde içime bir sýkýntý düþer; tek baþýma ya da onunla beraber oturup televizyon karþýsýnda vakit öldürmek tek lüksüm ve her misafir benim bu lüksümü bozmaya yeminliymiþ gibi davranýr eve adým attýðý andan itibaren. Üstelik bu kez dört kiþi birden geliyordu. Tam dört televizyon düþmaný: Kerem, Leyla, Can ve Fatoþ.
     Kaan arada sýrada bana bu konuda þaka yollu takýlsa da, ben onun dediði kadar sýk televizyon izlemem; sadece sýkkýn olduðumda sýkýntým geçene kadar kanaldan kanala gezinirim. Hem ben onun da aþaðý yukarý benim izlediðim kadar televizyon izlediðinden neredeyse eminim. En azýndan yemek tarifi veren kadýn programlarýný, bizden gizli, izlediðini sanýyorum: Bu kadar güzel yemek yapabildiðine göre. Hayatýmda gördüðüm en komik görüntü bu olurdu herhalde: Ekranda yemek yapmak için can atan bir bayan sunucu, yanýnda sohbeti uzattýkça uzatan ve bir türlü susmayan bir uzman konuk, arkada bu sohbetten sýkýlmýþ bir mini orkestra ve ekran baþýnda, elinde kaðýdý ve kalemiyle Kaan. Olur mu olur...
     Yemek yapmak pek gelmez elimden; Kaan’a sorarsanýz tüm enerjimi televizyona vermemdendir bu. Ne yapalým? Bazýlarý yetenekli doðar, diðerleri de televizyon izler. Hayat bu.
     Yine de o gecenin pek öyle korktuðum gibi geçmediðini söyleyebilirim. Ýnsanlar neden birbirlerini anlamamak için böyle çabalýyorlar ki? Uzun zamandýr izlemeyi planladýðým bir program olabilir; bu programý izlemek için her þeyi iptal edip elimden geleni de yapabilirim ve bu bence asla komik bir þey deðildir. Birbirlerine televizyonun kötülüklerini anlatýp duran bir çok insanýn zamaný geldiðinde ekran karþýsýnda tutsak olup kaldýðýný bilirim. Örneðin, yarý-profesyonel müzisyen olan ev arkadaþým Kaan sevdiði gruplarýn görüntüleri çýktýðýnda kanalý deðiþtirmemem için yalvarýr bana. Ama ben bir film izlemeyi planladýðýmda... Neyse caným. Uzun lafýn kýsasý gazetedeki programa göre o gece için de böyle bir planým vardý. Misafirler geldiler. Toplam altý kiþiydik. Yemekler hazýrlandý. Ve o sýrada tuhaf bir þey oldu. Herkes, sýkýntýlý geçen bir haftanýn ardýndan sanki yýllardýr görüþmüyorlarmýþ gibi, beraber ne kadar eðleneceklerinden, sabaha dek sohbet edeceklerinden bahsetmeye baþladý. Aðýz birliði etmiþ gibiydiler. Sonra ben de o tuhaf kararý aldým: Ben de onlara katýlacaktým; böylece onlara saygýsýzlýk etmeyecektim ve dahasý beraber güzel bir gece geçirebilirdik. Tuhaf olmasýnýn ötesinde bu, hayatýmýn en salakça kararlarýndan birisiydi sanýrým. Masaya geçtiðimizde baðlýlýðýný göstermeye hevesli köleler gibi tutup sýrtýmý döndüm televizyona. Normalde bu durumda kalmak en sinir olduðum þeylerden birisidir; neyse ki bu kez bu zorla deðil benim isteðimle oluyordu. Bu dünyada olmayacak þey yok.
     Örneðin Fatoþ’tan da böyle bir patlama beklemezdim. O sessiz sakin kýz, kimlerinin hakir gördüðü o saf kýz bir su balonu gibi patlayýverdi; aðzýndan tükürükler saçarak. Sanki Can’a gösterdiði sabrýn sonuna gelmiþ gibiydi. Leyla gibi bir kýz varken Can neden Fatoþ’la beraber bilemiyorum. Diðer yandan, bizzat Fatoþ’un da bunu anlamaya çalýþtýðýný ve bu durumdan rahatsýzlýk duyduðunu sanýyorum. Belki de onu çileden çýkaran budur: Leyla’ya yenilmiþ olmak.
     Yine de bu, kavgayý baþlatan ya da bitiren (pek emin deðilim, o sýra onlarý dinlemiyordum) sözleri açýklamaz. Sanýrým Can þöyle demiþti: “Olur mu olur... Belli olmaz!” Ya da bunun gibi bir þeyler. ‘Bir gün ayrýlabiliriz,’ demek istemiþ olabilir, ‘Olur mu olur... Belli olmaz, senin yerine Leyla’yý koyabilirim.’ falan. Ama bu da o sert ‘Belli olmaz’ý açýklamaz. Televizyonun sesi neredeyse sonuna kadar kýsýlmýþtý ve ben tam da Can’ýn bu cümleyi söylediði sýrada hangi programýn gösterilmekte olduðunu anlamaya çalýþýyordum. Programý anladýðýmý sandýðým an patlamýþtý Can ve televizyonu birden aklýmdan çýkarýverdi. Tartýþmayý hisseder hissetmez gözlerimi Fatoþ’a çevirdim. O sözlerin bir hakaret içerdikleri belliydi. Ona bakarken televizyonun cýlýz sesinden bildik bir melodiyi tanýyýverdi kulaklarým: Reklamlar.
     Sonra Fatoþ fýrladý, kapýyý çarptý ve gitti. Böyle anlar kendimi en kötü hissettiðim anlardýr. Artýk masadakileri de, birlikte geçirilecek geceyi de, sohbeti de umursayamazdým. Ýstesem de umursayamazdým onlarý. Zaten sýnavlarým da pek iyi geçmemiþti. Nasýl eðlenebilirdim ki artýk? Yavaþça ayaða kalktým. Koltuðuma kuruldum. Kerem’in de elini gazeteye attýðýný gördüm. Ardýndan Kaan kalkýp vitrine doðru yürüdü; bir tepsi, birkaç bardak, tabak ve kaþýk çýkarttý. Herkes açýkça masadan kaçýyordu. Leyla ve Can hariç. O sýrada koridordan sinirli ayak sesleri duyuldu. Fatoþ salona girdi. Masaya yaklaþtý. Elinde getirdiði bir þeyi masaya attý. Ve derin bir sessizlik.
     Artýk az da olsa televizyonu duyabiliyordum. Müthiþ bir zamanlama: Ýþet beklediðim film.

-III-
     Sersem kýz!
     Ýliþkimizi böyle laçkalaþtýranýn bu sersemliðin olduðunu göremiyormuþ gibi yapman yok mu bir de, beni asýl zývanadan çýkaran da bu iþte!
     Ben de istemezdim gözünün önünde bir baþkasýna yakýnlaþýr gibi davranmayý. Ben de istemezdim seni -eski aþkým da olsa- bir üçüncü þahýsla kýyaslamayý. Ama bak iþte, bak ve gör vardýðýmýz yeri. Derslerime mi kafa yoracaðým sana mý? Otomatik pilota alýnmýþ bir uçak gibiyim. Can iyidir. Can vefalýdýr. Can aldatmaz. Can planlýdýr. Can akýllýdýr. Hayýr, kötüyüm ben! Kötüyüm, vefasýzým, aldatýrým, ayrýca beceriksiz ve de aptalým.
Önce bozulduðunu sana anlatmaya çalýþtým; olmadý. Sonra kaçtým; o da olmadý. Aþaðýladým, benden nefret et istedim; ama iþin tuhafý sen bunu saçma sapan bir ‘köle-efendi’ fantezisi gibi görmeyi seçtin. Bundan sapýkça bir zevk almakta olduðunu bile düþündüm ara sýra.
     Çok þey beklememeliydin benden. Ben senin fantezilerindeki efendi olamam; bundan çok uzaðým. Ýstediðin kadar iyi, vefalý ya da akýllý da olamam. Olmayý da istemiyorum. Sadece bu boðucu cendereden çýkmak istiyorum. Bana baþka bir çýkýþ yolu býrakmadýn. Mecburen böyle saçma sapan, boþ bir inatlaþmanýn sonunda iki basit cümleyle seni rencide ettim. Böyle bir tepki vereceðini tahmin ediyor muydum? Elbette ki hayýr: Öylesine kaptýrmýþtýn ki kendini o sersem oyununun büyüsüne, her þeyi kabullenecek gibiydin.
     Üzgünüm. Senin de diðerlerinin de bu kadar gerginleþmenizi, üzülmenizi istemezdim. Yazýk ki bana þans vermedin. O gün sen patlamasaydýn bir baþka gün ben patlayabilirdim. Öyle üzerime geldin ve öyle zorladýn ki beni istemediðim þeyleri yapmaya... Oysa benim tek istediðim biraz olsun rahatlamaktý.
     Tek istediðim biraz olsun rahatlamak ve Leyla’nýn olmaktý. Dediðim gibi:
     -Olur mu olur... Belli olmaz.

-IV-
     Odamda bile rahat edemeyecek miyim ben? Gidin iþte, býrakýn rahatça aðlayayým! Ama yok, olur mu? Bu kadar dedikoducunun arasýnda bir insan tek baþýna kalýp derdinden aðlayabilir mi? Hayýr.
     Öðrenmek için günlerce uðraþýrlar þimdi. Ne oldu? Can’la kavga mý ettiniz? Ayrýldýnýz mý? Cevap alana dek sürer gider bu. Ama ben de tutup size Can’ýn gözümün önünde bir arkadaþýma kur yaptýðýný, sonra da insanlarýn önünde beni küçük düþürdüðünü neden anlatayým ki? Evet, Can’la tartýþtýk. Bu kadarý yeter size. Aslýnda yetmez ya, þimdilik yetiversin. Evet, yürümüyordu. Gerisi sadece beni ilgilendirir. Onun hiçbir iþi kendi baþýna beceremeyen küçük bebekler gibi kontrol edilmeye, yönlendirilmeye muhtaç olduðunu öðrenmeseniz de olur. Bu gözyaþlarýnýn tartýþmamýzla hiçbir ilgisi olmadýðýný da kendime saklayacaðým.
     Sadece benimle paylaþabildiðin, en kuytu köþelerde sakladýðýn sýrlarýný mý anlatayým insanlara? Hayýr efendim. Ben senin gibi aþaðýlýk bir çocuk deðilim. Söylediðim en basit sözcükleri bile tarttým her seferinde; sýrf sen kýrýlma diye. Tüm þýmarýklýklarýna katlandým, çünkü sonunda yine sen olacaktýn üzülen. Ayrýlmak istedin, en azýndan ima ettin, sanki ben bunu hiç düþünmemiþ ya da istememiþim gibi. Evet efendim, bunu þimdi, yüzüne karþý söyleyebilmek isterdim; þýmarýkça bir cevap vermeyeceðini bilseydim eðer. Sen sormazdýn ya nedenini, ben yine de söylerdim herhalde; dayanamazdým çünkü. Ben de zaman zaman istedim kaçýp gitmeyi, çünkü tüm sevgime raðmen bazen benim için çekilmez olabiliyordun. Hayýr, bunu dün olanlarýn kýzgýnlýðýyla söylemiyorum; uzun bir süredir böyleydin. Böyleydin çünkü aptal çocuðu oynadýn, hep benden bekledin, hiç vermedin, vefasýzdýn, kendini baþkalarýnýn yaþamlarýna yaslamýþtýn. Yine de çekip gitmedim çünkü bensiz yaþayamazdýn; yaþayamayacaksýn da.
     Niye izin verdim ki buna? Niye bunun böyle uzamasýna izin verdim sanki? Sevdiðim için mi? Alýþtýðým için mi? Acýdýðým için mi yoksa? Bana kimler acýsýn peki? Kaan’ýn, Aslan’ýn, Kerem’in, sevdiðim arkadaþlarýmýn yüzlerine nasýl bakacaðým bundan sonra? Ya Leyla’nýn yüzüne nasýl bakacaðým? Ben o kitabý masanýn üzerine, senin gözlerinin önüne atarken Leyla’nýn öyle gülmesini ve, en kötüsü, senin buna engel olmayýþýný nasýl unuturum? Bunu unutmadan Leyla’yla nasýl konuþurum yine eskisi gibi?
     O kitap... Ýlk buluþmamýzda bana armaðan ettiðin o güzelim kitap... O akþam çok beðendiðim kimi bölümlerini arkadaþlarýma okurum diye düþünerek yanýma aldýðým o harika roman... Sen onun anýsýna bile saygý göstermeyi baþaramadýn. Bir baþkasýnýn onunla dalga geçmesineyse, engel olmak þöyle dursun, neredeyse yandaþ oldun. Bunlarý unutabilir miyim peki? Ya kavgaya dönüþtürdüðün o basit tartýþmaya ne demeli? Altý üstü bir yemek tarifinden bahsediyorduk; ama sonra ne oldu anlayamadým bile. Konu dallanýp budaklandý ve inatlaþmalarýn sayesinde kýrýcý olmanýn da ötesine geçti. “Olur mu olur...” dedin, sonra da neredeyse baðýrýrcasýna, sert bir ses tonuyla ve dalga geçer gibi ekledin: “Belli olmaz!” Ne demek ki bu? Kimi, neyle tehdit ediyorsun? Yüzünün o kadar çirkinleþtiðini, o kadar kabalaþtýðýný o ana dek hiç görmemiþtim. Peki o yüz ifaden çýkar mý bir daha aklýmdan? Kitabý önüne fýrlattýðýmda Leyla ile senin gözlerinizdeki o dalga geçme ifadesi, o ikiz gülüþ silinir mi gözlerimden? Hayýr.
     Ama ben bunu size ödetmezsem eðer benim de adým Fatoþ deðildir.

-V-
     Kapý zili çalýndý ve gece baþladý. Koridoru geçip salona girdim. Aslan, Fatoþ ve Can yerlerini almýþlardý. Kaan mutfaða yöneldi. Yemekler getirildi. Leyla’nýn da gelmesiyle oyuncu eksiðimiz kalmadý.
     Ýlk dakikalar çok temposuz geçti. Sýnavlar bitmiþ, yorgunluklar henüz atýlamamýþtý. Lezzetli bir yemekti. Yemek esnasýnda konuþulmadý. Aslan televizyona bakmadý bile. Önce sýnavlardan bahsedildi. Ýyiler, kötüler ve durumu belirsiz olanlar... Sonra sohbete baþlandý. Havadan, sudan konular... Bir süre bu tempo sürdü. Ardýndan Kaan ve Can konuþmaya baþladýlar. Yemek tariflerinden bahsedildi. Bir ara Fatoþ da katýldý. Bir süre sonra tansiyon yükseldi. Fatoþ’la inatlaþmaya baþladý Can. Hiçbir þeyi bilmezmiþ gibi davrandý ona. Pek de haksýz deðildi hani. Yine de Fatoþ pes etmedi. Savunmasýný kuvvetlendirmeye çalýþtý. Ne var ki sonunda Can tartýþmaya noktayý koydu:
     -Olur mu olur... Belli olmaz!
     
Tekrarlarda daha net göreceksiniz. Bakýn: Tam da Fatoþ öfleyip püflemeye baþlamýþtý ki elindeki çatalý sertçe tabaða býrakýp tüm dikkatleri kendisine çeken Can’ýn gözlerinden tehditkar bir gülümseme geçti, adeta karþýsýndakine ‘Sen ne anlarsýn ki bu iþlerden?’ diyen bir ifade saklýydý bu gülümsemede; ardýndan aðýr aðýr yükseltti gözlerini, karþýsýndakinden býkmýþçasýna baþýný iki yana salladý ve ‘Olur mu olur...’ dedi. Göðüs kafesini týka basa havayla dolduracak kadar derin bir nefes aldý, aðýr aðýr, ve neredeyse baðýran bir ses tonuyla, karþýsýndakini yerin dibine sokacak kadar ustalýklý bir ifadeyle ekleyiverdi: ‘Belli olmaz!’
     
     Ýþte Fatoþ’un yýkýldýðý an. Yüzünün rengi uçtu. Alt dudaðý hafifçe titredi. Oturduðu sandalye çatýrdadý. Bir yutkunma sesi ardýndan. Aslan vitrindeki yansýmasýndan televizyona baktý. Kaan peçetesini býraktý. Leyla ellerini çenesinin altýnda birleþtirdi. Üç bezelye tanesi tabaðýmda. Üþüdüðümü hissettim. Sessizlik. En çok bir dakika süresince sessizlik. Sonra Fatoþ’un sandalyesi yeniden çatýrdadý. Devrik prenses ayaða kalktý. Sinirli hareketlerle kapýya yöneldi. Kapanan kapýnýn gürültüsü. Odada oluþan eksiklik. Vakumlanmýþ gibiydik. Tekrar sessizlik. Bir baþka sandalye çatýrtýsý. Aslan televizyonun karþýsýnda. Tahtýna dönen kral. Fýrsat bu fýrsat.
     Gazeteye uzandým. Bunun spor sayfasý nerede? Tamam, iþte... Neden en sona koymazlar ki? Katlayalým. Böylesi daha iyi. Kaan da ayaklandý. Çay bardaklarýnýn sesi. Cama dokunan kaþýklarýn sesi.
     Kapý. Sinirli ayaklarýn dönüþü. Masaya varan kýsa yürüyüþ. Ve Can’ýn önüne atýlan kitap.
     Kürk Mantolu Madonna.
     
Þimdi kitabýn atýlmasýný ve öncesinde geliþen olaylarý daha yakýndan inceleyelim:

     Kaan oluþan gerginliðe sýrtýný dönmüþ az sonra demleyeceði çay için yeterli sayýda bardaðý ve kaþýðý plastik tepsiye yerleþtirmekteydi ki salonun kapýsý, kapanýrken çýkardýðý sesin aynýsýný çýkartarak, þiddetle açýldý ve o zavallý kapý kaybettiði rengi fazlasýyla geri kazanmýþ yüzüyle aramýza dönen Fatoþ’u salona buyur etmek durumunda kaldý. Fatoþ’un duyduðu hiddet yüzünden belli oluyordu, alt dudaðýnýn titremesi geçmiþ, yerini kýrmýzý yanaklara, gerilmiþ bir yüze ve her adýmda bir açýlýp bir kapanan burun deliklerine býrakmýþtý. Üniversitede eðitim almak yerine atletizme ilgi gösterseymiþ Fatoþ, belki de, baþarýlý bir uzun atlamacý olabilirmiþ; sinirli anlarda ortaya çýkan saklý güçlerden ya da benzeri bir sebepten olacak, kýzýn adýmlarý devleþmiþ, onu göz açýp kapayýncaya kadar koridora açýlan kapýdan oturduðumuz masaya taþýmýþlardý. Elindeki kitabý masaya fýrlatmadan önce Leyla’ya kýsacýk bir bakýþ attý; sadece bir anlýk bir bakýþtý ancak onda uzun çabalarýnýn sonucunda katili bulan Hercule Poirot’nun suçluya yukarýdan bakan ifadesi vardý. Þimdi anlatacaklarým, yani bu bakýþýn ardýndan gelen birkaç minik bakýþma, bir saniyeden daha da kýsa sürdü: Fatoþ’un o bakýþýnýn anlamýný merak ederek ben de gözlerimi Leyla’ya çevirdim ve Leyla’nýn suratýnda asla anlayamayacaðým bir gülüþ gördüm. Ardýndan kendisine baktýðýmý hisseden Leyla bana, ben de zaten bana bakmakta olan Fatoþ’a döndüm. Sonra bu kýsacýk ama kafa karýþtýran bakýþmalar zinciri esnasýnda bile siniri bir nebze olsun azalmamýþ olan Fatoþ, Can’a dönüp, elindeki kitabý sanki onun kafasýna indirecekmiþ gibi hafifçe kaldýrdý; dudaklarý belirgin bir biçimde aralanmýþ olsa da konuþmadý. Konuþmadý ama soluk bir nefes çýkardý aðzýndan ve ardýndan kitap büyük bir gürültüyle masaya indi. Kitaba ya da Fatoþ’a bakmaya tenezzül bile etmeyen Can’ýn ne oturuþunda ne de ifadesinde en ufak bir deðiþiklik yoktu; Leyla kolunu kaldýrýp saatini kontrol etti ve arýndan sokaktan gelen bir korna sesi duyuldu.

     Nedenini bilemiyorum ama içimden bir ses bu gerginlikten Can’ýn galip çýktýðýný söylüyor: Böylece, Fatoþ’un kaçan penaltýsý ve Can’ýn tek golünün ardýndan, karþýlaþma 1-0 sona ermiþ oldu.

-VI-
27 Ocak
     Ýnsan kendi baþýndan geçmiþ, geçip gitmiþ bir þeyi, sonu iyi biten sýkýcý bir þeyi nasýl kaðýda döker ki? Sanýrým önce biraz laf kalabalýðý yapýp defteri konuya alýþtýrdýktan sonra. Oysa bu ne tuhaf bir huy, öyle deðil mi? Bu bir günlük ve ben aslýnda istediðim þeyi istediðim þekilde yazmakta, ve hatta gerçekleri gönlümce çarpýtmakta özgürüm. Alýþtýra alýþtýra söylemektense paldýr küldür konuya girmem de mümkün aslýnda. Örneðin þöyle olabilirdi:

Bugün o yaþlý cadýyý öldürdüm, hem de bir baltayla.

Ya da þöyle:

Kabuslarla dolu bir gecenin ardýndan, Leyla Doðanay sýrt aðrýlarýyla yataktan kalktý.

Böyle can alýcý giriþ cümlelerine gereksinimim yok elbette; ne de olsa yazan da okuyan da benim. Ýdeal bir dengesi olsa yeterli, ileride dönüp okuduðumda bugün aldýðým tadý alabilmeliyim.
Þüphesiz yýllar sonra bunlarý okuduðumda, bugünün anlatýmýna baþlarken neden böyle lafý uzattýðýmý, dolandýrdýðýmý anýmsayacak ve çok eðleneceðim. Çok önemli bir gün ve hep böyle kalacak. Yazarken de biraz zorlanmam bundandýr.
     Geçen akþam, beraber yemek yemek için Kaan’ýn evinde arkadaþlarla toplandýðýmýzda, tüm sýkýntýlarým birden bitiverdi. Sýnavlarým bitmiþti ama asýl sebep Fatoþ’la...
     Ne yalan söyleyeyim bunu bu þekilde yazmaktan nefret ediyorum. Ben baþkalarýnýn iliþkilerini bozmaktan keyif alan o fettan kýzlardan deðilim. Ve sýrf bu yüzden Can’ýn Fatoþ’tan (gayrý resmi de olsa) ayrýlmýþ olmasýna tam anlamýyla sevinemiyorum. Sanki sevinsem bu ahlak dýþý bir þey olacakmýþ gibi. Oysa ben tamamen dýþýnda kaldým olayýn; kimseyi asla ve asla etkilemedim. Ve aylardýr beklediðim fýrsat... Ama neden içimde bu kör olasýca sýkýntý?
     Hemen o gecenin sabahýnda (yani dün) hiç de sürpriz olmayan bir telefon aldým. Þüphesiz Can’dý arayan. Sanki önemli bir þey olmamýþ gibi davrandý. Evet. Ýþte her þey istediðim gibi. Ama içimi kemiren bir tedirginlik var. Ayýp. Yasak. Günah. Kemirgen bu üçünden birisi, ama hangisi?
     Biliyorum bunun nedenini; hep o aptal gülüþüm yüzünden. Elinde Can’ýn hediyesiyle yanýmýza döndüðünde (az önce kavga etmiþlerdi ve Fatoþ anlamsýz bir hareket yaparak kitabý aldý, Can’ýn önüne attý ve sonra da çekip gitti) bir an için inanýlmaz bir kinle yüzüme baktýðýný gördüm Fatoþ’un. Ardýndan Kerem’in de tuhaf bir þeyin farkýna varmýþçasýna bana baktýðýný hissettim. Nasýl oldu bilmiyorum! O çocukça gerginlik aný boyunca yüzümün kaslarýna söz geçirememiþtim; Fatoþ’un o tuhaf tepkisi yüzünden açýkça gülümsemekteydim. Farkýna bile varmamýþ, kavga boyunca orada oturup aptallar gibi sýrýtýp durmuþum. Korkunç! Þimdi Fatoþ, doðal olarak, Can’la benim her þeyi önceden tasarladýðýmýzý düþünüyordur. Korkunç! Onu bir daha bunun tersine inandýramam. Ama kesinlikle öyle bir çocukluk yapmadým, içimden geçse bile yapamazdým zaten.
     Dediðim gibi ben tümüyle olaylarýn dýþýndaydým. Eðer tasarlanan bir þey varsa bile -ki ne yalan söyleyeyim öyle görünüyor- tümü Can’ýn iþidir. Öyle ya, ben de dahil olmak üzere oradaki hiç kimse kavganýn nasýl çýkýverdiðini, nasýl týrmandýðýný anlayamadý. Gerilim arttý, arttý ve sonunda Can patlayýverdi:
     -Olur mu olur...
     (Buraya konuþulanlarýn sadece bu kadarýný almamýn özel bir nedeni var þüphesiz: Bu sözleri duyduðumda hem inanýlmaz derecede gururlandým hem de bir o kadar utandým. Bunu duymanýn beni neden bu kadar gururlandýrýp ayný zamanda da utandýrdýðýný buraya yazamayacaðým ne yazýk ki. Þimdi, Can’ýn kastettiklerini düþündüðümde bile yanaklarýmýn kýzardýðýný hissediyorum. Umarým bu sözleri günün birinde bana karþý sarf etmez.)

     Fatoþ için artýk elimden ne gelir bilemiyorum. Can için neler yapabileceðimi ise zaman gösterecek. Bekleyip izlemekten baþka bir þey yapmayacaðým.
     Bambaþka bir akýntýya býrakýyorum þimdi kendimi. Baþka bir yöne doðru...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Nasýl Zengin Oldum
Metin Þentürk'e Açýk Mektup
Et Suyuna Bulgur Pilavý - II
Et Suyuna Bulgur Pilavý
Her Þey Güllük Gülistanlýk
Müptela
Kapý - 2 -
Kapý - 1 -
Þehrin Ýstenmeyen Tüyleri
Birkaç Not

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Aslan'ýn Hikayesi [Roman]
Kim Kiminle Nerede Ne Zaman [Roman]
Dýþýmýzdaki Þeytan [Roman]
Ada [Roman]
Büyük Yazardan Okurlarýna Açýk Mektup [Roman]
Lukacs [Roman]
Kaan Ilgaz Bilmecesi [Roman]
Mini Sosyal Bilimler Ansiklopedisi - Cilt III [Deneme]
Dinin Açtýðý Yaralarý, (Hastayý Daha da Kötüleþtirmemek Adýna) Dini Görünen Ancak Ýlmi Merhemlerle Tedavi Etmeye Çalýþýrken, Sunulan Yeni Merhemin Yanlýþ Yorumlanýp Yeni Bir Dini Akým Oluþturmasý ve Bu Akýmýn Önünün Alýnamamasý Üzerine Bir Tarih Dersi [Deneme]
Mini Sosyal Bilimler Ansiklopedisi - Cilt I [Deneme]


Anýl Gökpek kimdir?

Kayýp kuþak gerçek mi? Yoksa sadece bir efsaneden mi ibaret?

Etkilendiði Yazarlar:
Oðuz Atay, James Joyce, Sabahattin Ali


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Anýl Gökpek, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.