Annem ve babam yaklaşık 75 yıl önce evlenmişler. Bu evlilikten 11 çocuk dünyaya gelmiş. Şu an ise sadece 8 kişi hayatta.
En büyük ağabeyim olan Abdullah Yozcu ve onun iki küçüğü olan ağabeyim Mehmet yıllar öncesinden hayatın çileli günlerine veda edip Hakka yürümüşlerdi. Babam da bundan 3 yıl önce Hakkın rahmetine kavuşmuştu.
Çileli anam, hayatını hep gözyaşları içinde bizlere anlatır, çektiği acıları, dertleri, yoklukları ağlayarak dile getirir ve bunu yaparken de o günleri hep yeniden yaşardı.
Çocuklarını yokluğa rağmen nasıl büyüttüğünü, nasıl okuttuğunu ve nasıl yaşama mücadelesi verdiklerini anlatırdı hep. Benim hayatım film gibi derdi
Şu an sağ olan en büyük ağabeyim Naci Yozcu. 66 veya 67 yaşında. Emekli
Yıllarca Türkiyede çeşitli görevlerde bulunmuş üst düzey bir bürokrat idi
Ağabeyim de geçmişi anlatırken ağlayarak anlatır. Hep bize, Anamın ayaklarının altından öperim. Onun fedakârlığı olmasaydı biz bu günlere gelemezdik der Ve çektikleri yoksulluğu, açlığı, sefaleti, yokluğu, sıkıntıları gözleri dolu dolu anlatır
Anamız olmasaydı biz okuyamazdık. Belki de bu gün üçkâğıtçı, dolandırıcı, hırsız, katil olurduk. Ama o, bize, ne olursa olsun sahip çıktı. Yok demedi, olmaz demedi Dilendi, çalıştı, yoktan var etti. En önemlisi de namusuna zerre kadar halel getirmedi. Başkalarının kapılarında temizlik yaptı. Tarlalarda çalıştı. Zengin evlere gidip çamaşır yıkadı, ekmek yaptı. Aldığı üç kuruşla da bizim karnımızı doyurdu. Okul masraflarımızı karşıladı.
Bu hikâyeler, diğer kardeşlerim tarafından da aynen anlatılır hep. Çünkü çekilen sıkıntı hep aynı olmuş.
Babamız yok muydu? Tabii ki vardı. Ama o da, ta ki 45 yaşına kadar kumar peşinde koşmuş. Anamızın anlattığına göre, düğün gecesi babamız kumar ile tanışmış ve o günden sonra profesyonel bir kumarbaz olmuş. E v yüzü görmemiş, çocuk yüzü görmemiş. Nerede kumar varsa oraya koşmuş. Türkiyeyi adım adım gezmiş bu uğurda Kısa bir süre içinde de elinde ne var ne yok hepsini batırmış. Yıllarca, kumar peşinde yürümüş durmuş Sıfırı tüketince çıkıp gelmiş
Papaz gibiydi diyor annem. Saç sakal, birbirine karışmış. Cebinde metelik kalmamış. Bir koku, bir koku Sanki aylarca yıkanmamış diyor
Hiçbir şey dememiş annem. Üstelik bir de Hoş geldin diyerek babamın elini öpmüş. Babam da büyük bir gururla geçmiş köşeye Ne varsa getir. Acıktım demiş
Tabii sonra tövbekâr olmuş babam. Bundan sonraki hayatı hep namaz, niyaz ile geçmiş Annem Şükür, son dönemlerinde Allahı hiç ağzından düşürmedi. Elinden geldiği kadar doğrulukla ve dürüstlükle çalıştı diyor
Ağabeyim Naci Yozcu geldi Kıbrısa Yıllar sonra onu görmenin mutluluğunu yaşadık
Hasret zormuş meğer Yıllar sonra sevdiğine sarılması insanın, elini öpmesi bir başka oluyormuş. Hele de annem ile ağabeyimin karşılaşması hepimizi gözyaşlarına boğdu Yılların acısını şimdi çıkarıyordu bu iki çilekeş insan
Yaşlanmışlardı Hayata artık eskisi kadar genç gözle bakmıyorlardı Ama umutları hep taze kalmıştı içlerinde
Anaya sarılmak, ananın elini öpmek, ananın hayır duasını almak kadar yüce, ulu, büyük bir şey var mıdır bu Dünyada
İşte ağabeyim de Ölüm var, kalım var. Dünya gelip geçici diyerek anasını ve kardeşlerini görmeye geldi
Yüreğimiz sevgi ile doldu Evin içi dopdolu olurken, geçmişi halde an be an tekrar yaşadık
İki gündür evimizde hep geçmiş konuşuluyor Bir huzur, bir mutluluk, bir sevgi var
Hoş geldin ağabey İyi ki de geldin
Ağabeyim Geldi
Ağabeyim de geçmişi anlatırken ağlayarak anlatır. Hep bize, Anamın ayaklarının altından öperim. Onun fedakârlığı olmasaydı biz bu günlere gelemezdik der Ve çektikleri yoksulluğu, açlığı, sefaleti, yokluğu, sıkıntıları gözleri dolu dolu anlatır