ağlıyorlar,
ağızlarında birikmiş salyanın
gözlerine oturan
ıslak kaygısı
soğuk bir gürzle başı ezilmiş
yeni dünya yalanını yalarken
yanaklarından dökülen tüm ölü düşler için
ve tüm ölü şairler...
ağlıyordu
bir köşesi çekilmiş
kaygan bir kareden dökülürken ter
ve
sindirmeden kustuğu tüm acıları
midesinde oluşan boşluğa küserken.
ağladı,
bir cevabın peşine takılmış
bir sorudan kaçarken
ağız dolusu intikam susarken
ya da
ayalarından silinen kader illeti
gibi
kesik ve belirsiz
bir çizgiydi hayat derken
ağlamıştı
ıslak yanakları ikiye ayrılmış bir bayrak gibi
tanrının içinde dalgalanırken
üç dilek hakkının ilki
artık bir şey dilememek üzerineydi
böylece yalnız kaldı
ağlamalar kesilmiş
ve tanrı gitmişti
disosiyatif bir hiddetle içimi gasp etmişti
anlaşılan
ses tellerini boşluğa armağan etme vakti gelmişti
çoktan
ve
amok,
benim güzel gölgemde kaç ölü gizlenmişse
her biri için bir cenaze töreni düzenleyerek
ruhumu terk etmişti
ağlayıp duranlar
ve çığlık atanlarla birlikte
ağlamıştım