Anadoluda Bir Yol Hikayesi

Tayfun TALİPOĞLU'nun Yol Hikayelerini ben de dinlerdim pekala, ama hiç kendimi o kompozisyonda hissetmemiştim açıkcası, ta ki Afyondan Eskişehir’e gidene kadar.

yazı resimYZ

Tayfun TALİPOĞLU'nun Yol Hikayelerini ben de dinlerdim pekala, hiç kendimi
o kompozisyonda hissetmemiştim açıkcası ta ki Afyondan Eskişehir’e gidene kadar.

Yolculuk mesafemiz 2 saat kadar ancak otobüsün gidişatından anlıyorum ki bu
yolculuk daha da fazla sürecek gibi...Otobüsün içine göz gezdirdiğimde otobüsü komünist dönemde yapılan araçlara benzetiyorum açıkçası otobüsün içerisinde lüks hiçbir şey yok gördüğüm en lüks şey havalandırma kapaklarıydı...
Anadolu insanıyla Büyükşehirlerde yaşayanların ihtiyaç
farkı gözler önünde ya da ihtiyaç farkından daha çok alçakgönüllülük, nimetin şükrünü
eda edebilme şehir insanı gibi doyumsuzluk göremiyorum gözlerde.otobüs şoförü sağdan
soldan elini kaldıran her ele duruyor.Neredeyse kişiler yolcu olmasa bile durup yine
de halini hatırını soracak. Otobüste yolculuk yapanların ve de yoldan binenlerin ekseriyetinde
mutlaka bir şeyler var; Kiminin elinde çuvallar içinde yiyecekler, kiminde kapalı sarıp
sarmalanmış kutular, aletler, vs...ama hepsinin elinde mutlak bir yük var.yolculuğumu daha
zevkli hale getirmek için herzamanki gibi ön koltuklardan birini tercih ediyorum.Yolculuk
ilerlediğinde yolun sağında solunda uçsuz bucaksız çorak toprakları görünce hevesim
kursağımda kalıyor. Dağların soğuk yüzü ve onlara eşlik eden çorak topraklar bana
soluk aldığım her an Anadolu da olduğumu hatırlatıyor.Tam yolculuğun sıkıcı geçecegini
düşünmeye başlamışken yanımdaki bey amcaya ilişiyor gözlerim. 60-65 Yaşlarında
kır saçlı ve de saclarını degirmende beyazlatmadığı her halinden belli olan ilerlemiş yaşına
rağmen bakımlı bir bekamca.Göz göze geldikten sonra selamlaşıyoruz ve bir iki kelamla
tanışma faslını kesiyoruz. Konuşmak istemez gibiydi sanki biran önce yolculuğun bitmesi
için dua eder gibiydi. Benim sorularım ardı arkası kesilmeyince bey amca çaresiz muhabbete
başlıyor benle ve benim bey amcanın bir kaç kelamından sonra Öğretmen olduğunu anlamam çok sürmüyor.Memursunuz galiba deyince, öyle idim evladım öğretmendim ben Türkçe öğretmeni...
Şansım yaver gitmişti her zaman olmasa da bu sefer tahminim doğruydu..Biraz daha muhabbetimizi koyulaştırınca merakımı artık gizleyemeyip soruyorum öğretmenime, nasılsa öğrenmenin yaşı yoktu. Otobüsün herlerde durup yolcu almasına her yolcunun da mutlak yanında bir şeyler getirdiği ya da götürdüğünü soruyorum alacağım cevabın beni bu kadar etiıleyecegini düşünmeden...ben yolculuğun çabuk geçmesi için sorular sorarken öğretmenim bana tarihi bir cevap veriyordu...gülümsüyor yılların eskitemediği hatta eskitmeye utandığı bu insan ve devam ediyor; evladım senin şehirde yetişmiş biri oldugun belli ama burası Anadolu burada kimse dışarıda açta açıkta kalmadığı gibi yolda da kalmaz...Benim bu otobüslerde tavuklarla hatta koyun ve keçilerle yolculuk yaptığım olur, deyince anlıyorum Anadolu farkını bir kez daha…
Bu ince düşünüş yüzyılların kültür birikimi ve Anadolu yaşamayan insanların bu duruştan mirastan uzak kalmasına elbette üzülüyorum.Ancak her seferinde olduğu gibi yine İstanbul’a geri dönüyorum.Her şeyin bir bedeli varsa ben de bu Anadolu insanının inceliğini misafirperverliğini Anadolu da bırakıp her şeyin yalan olduğu kentime –İstanbul’a- geri dönüyorum.Çünkü bu güzel duyguları ve de hisleri şehirli kalbimle daha fazla kirletmek istemiyorum.

Başa Dön