Her Allah'ın günü o aranır. Bir önceki gün sahneden yok olmuştur. Ama ertesi gün tekrar aranır, yeniden bulunur. Bulunduğunda ise sonuna kadar, hiç acımadan o yok edilir. Onunla adeta savaşılır. İnsanı çok yorar. Buna rağmen sınırsız bir zamanla onunla gülünür, dertleşilir, bir yoldaş gibi. Ayrılma saati geldiğinde ise o artık yoktur.
Evin yolunu güçlükle buluruz. Ağır ağır yürürken o beynimizdedir. Hakimiyet hala ondadır. Evin kapısı binbir güçlükle açılır. Sadece yatak aranır. Boylu boyunca uzanma zamanı gelmiştir. Anormal gülüşler ev sakinlerinin dikkatini çeker. Evin haşarı çocuğu yine pür dikkat kesilmiştir. Diğer odadan sesi duyulur: "Babam yine manyaklaştı." diyordur.
O kelimeler daha da çok güldürür. Saat gece yarısı dört olur. Sonra sabah yedi. Sonra on bir olur. Telefon çalar. Arayan öfkelidir. "Eee saat kaç, öğlen oldu haydi seni bekliyoruz, çabuk ol." diye seslenir. Perişanlıkla yorgun argın, güç bela kalkındığında o hala vücudu terk etmemiştir. Kadının suratı yine asıktır. Saç sakal perişanlığı, kot mont, vücut bütünleşmiştir.
Hızlı bir şekilde hareket etmek, evin kapısını çarparak çıkıp gitmek en iyi seçenektir. Sokağın köşesinde bir araba içerisinde bekleyen iki arkadaş çoktan hazırdır.
Şoför arkadaş koca göbeğini okşarken heyecanla sorar: "Aradın mı?" Aramak sorun mu? Kaç lira var sende? diye sorulur. Yirmi şoförde, otuz diğer arkadaşta var. Ben de ise çok az. On beş yeter mi?
O biraz pahalı. Onun bedeli otuz lira. Üçer bira ile o toplamda altmış lira tutar. Bugün de atlatılmış olur. O bir telefon kadar yakındır bize. Onu ararım, sorarım. "Baba naber, ziyaretine geleceğiz, orada mısın?"
Boğuk sesle cevap verir. "Çabuk gelin işlerim var." der. Asık suratlarımız bir anda gülümser. Neşe içinde hareket ederiz. Yedinci dakikada orada oluruz. Kısa boylu, ince bıyıklı, kösele ayakkabılı, ceketli, tesbihli bir adam oto tamirhanensinin önünde bizi bekliyordur. Bu adam O'nun sahibidir. Arabayı gördüğünde önce sağına sonra soluna bakar. Aheste aheste yürürken boynu yüz seksen derece döner. Onun bu hareketlerine hep güleriz. Suratı bir ölüden farksızdır. Bir hırsız gibi arabanın camına yaklaşır.
Her zaman olduğu gibi bizi uyarmayı ihmal etmez. "Aman dikkat edin sokak timleri bu sıralar buralarda dolaşıyor. Ne kadarlık lazımdı?" diye sorar. Cevap veririm: "Tersoyuz baba bir plaka" derim. Otuz lirayı itinayla ona uzatırım. Bize ait olanı verirken boynu yine döner. "Nasıl, dünkünden mi?" diye günlük soruyu tekrarlarım. O ise bu soruya sürekli kızar.
"Aynısı tabiki, anam avradım olsun dört saat kafası var. Fazla bıdı bıdı yapmayın. Hadi ilerleyin, ortalık sakat diyorum size." derken O'nu camdan içeri fırlatır.