Öldürdüğüm kaçıncı isimsin.
Ve geçimsizliğim kendimle...
'İhtiyar bir bunağın huysuz yalnızlığı' döküldü üstüme.
Gelme yanıma. Susamadım istemem.
Sevme beni; aç değilim.
Karnım ezelden beridir tok ve namlum sürgüsünde. Korurum kendimi,
aceleye gelmez hırçın yanlarım. Sabır babamdan emanetti
ve yüküm karun kadar değerli...
Git...
Ölsem de dönmem,
sevsem de söylemem.
Gecenin ortasına tüküreceğim.
Pencereyi açıp küfür edeceğim şehre.
Ölümlüymüşüm, ölecekmişim.
Bunu sen de görecekmişsin.
Sıcakmış ve bültenler
'öğlen sıcağı' uyarısında bulunuyormuş.
Kimin umrunda...
Güneş tepemdeyken ağlıyorum ya...
Gecenin en kör noktasında isyan edebiliyorum ya... Kış olsun da, dondursun göreyim.
Sel olsun da boğsun.
Sustursun Türk Ceza Kanunu
ve kessin şeriatın kılıçları parmaklarımı...
Yokluğunda, gözlerimden akarsa bir damla yaş,
taş olsun göz yaşlarım.
Dalıp da bir anımda senli geçen bir güne
kayarsa zihnim, cehennem de yansın...
Gideceğim diyorsun.
Umurumda mı sanıyorsun; git...
Gelme!
Gel me ki, nefretim büyümesin küçük odalarımda.
Git!
Büyüktü küçük çocuk!
Çok büyük.
Ölmek gaye olsaydı,
vermez miydim bin kere kendimi.
Sövmek gaye olsaydı düzmez miyidim;
geçmişten ve gelecekten.
Acıyor!
Kadıköy bugün yas tutuyor.
Güvercinler de görmüştü.
Üstüme üşüşmüştü.
Sandalcı vakurdu.
Umurunda bile değildim.
Kendimden geçmiştim.
Senin kalktığın yere bir kadın oturdu.
Oturduğu yerden nefret ettim.
Yürüdüm.
İskele yorgun,
Karaköy vapuru kambur,
Haydarpaşa müzmin bir hastalık.
Bilemezsin ki!
Sevemezsin ki!
Bilirdin sevseydin;
İnsan nasıl nefret eder,
umarsız bir aşka...
Nasıl kutup olur kendine
ve yelkensiz bir gemiyle nasıl okyanuslar aşar...
Öldürdüğüm kaçıncı isimsin.
Ve geçimsizliğim kendimle...
'İhtiyar bir bunağın huysuz yalnızlığı' döküldü üstüme.
Aşk, kuduza çevirdi.
Köpükleri kalbimden akar...
İğnesi de yok, ilacı da...
Önce aşkını öldürecek, sonra beni...
Bırakın kıvransın, bırakın kıvranayım...