Avuçlarında Akdeniz Sıcaklığı

bir sahil kasabasındaydı evimiz. duvarlaında türkülerin yankılandığı, benim karakalemlerimin, senin teoremlerinin barındığı küçük köhne evimiz.. içinde kitaplarımız vardı. çok kitap... çok sevgi... çok sen.. çok ben... ve en çok biz vardık.

yazı resim

çabucak, bir hışımla tüm anıları, tüm hatıraları, koyarak bir bavula çıkıp gittim evimizden. sen uykuya yeni dalmıştın.
temmuz havasını doldurdum ciğerlerime içinde haziranin fısıltıları ve kuruntuları vardı hala.
bir sahil kasabasındaydı evimiz.
duvarlaında türkülerin yankılandığı, benim karakalemlerimin, senin teoremlerinin barındığı küçük köhne evimiz.. içinde kitaplarımız vardı. çok kitap... çok sevgi... çok sen.. çok ben... ve en çok biz vardık.
çekip gittim yoldaşım, uyandığında beni bulamadın. çekip gittim, yavaşça kapattım kapıyı. uykun hafiftir, zaten az uyursun. nolur uyu diye yalvarışlarım gitmek için değildi. ama uykunu fırsat bildim, çıkıp gittim...
şehre varıncaya dek koşturdum arkama bir kez bile bakmadan. elimde bavulum, içinde kitaplarımız, otlarımız... ve hayallerimiz, aşkımız, yok oluşlarımız vesaire...
şehirden başka bir şehre... atladım bir otobüse... büyük şehre geri döndüm.
buralar aynı. hiç değişmiyor mazgallar, pis hava, egzost... hep aynı... bıraktığım gibi şehir... insanlar kollarını açmış, buraya döneceğimden emin gibiler niye kızmıyorlar bana?
aceleyle, limitsiz bir telaşla kendimi dışarı attığımda bir şeyimi bırakışım evimizde. bir büyük şehir yağmurunda hatrıma geldi. o yağmuru bilirsin, acımasızdır.
mutluluğumu unutmuştum çıkarken. her şeyimi alıp gittim sanma mutluluğum kaldı o evde. Fark ettin mi, bilmem. unuttuğum havasında suyunda dolaşıyordur oraların, belki nefesinde. sigaranın külünde, ela gözlerine..
çok zor, çok zor avuçlarımdan mutluluğumu alıp gitmek...
hastalıklıydı, kangrendi, kesip atılması gerekirdi. birimizin yapması lazım geldi, ben oldum. çünkü akdenizin sıcaklığını, berraklığını almıştın sen. bense Asya’nın kuraklığını.
sen hep o sahil kasabasında olacaksın biliyorum. iki gözüm, bir gün mutlaka döneceğim kitabının ayracındaki mutluluğuma. bir gün uyuyacak ve uyandığında başucunda bulacaksın beni. ellerinle bahşedeceksin yıllardır sakladığın emanetimi. tırnaklarınla yarıp toprağı, içine koyacaksın beni yerin. sonra üzerime ellerinle toprak atacaksın. işte o zaman mutluluğa boğmuş olacaksın beni.
ilahını elleriyle gömen kul gibi boşlukta döneceksin rakamlarının başına. bir kasaba yağmuru hatırlatacak sonra...
toprağın altında unuttun mutluluğu...

Başa Dön