Nakahat anımı yaşıyorum.
Senden kopuşumun kırmızı ve yırtık sancağını çekiyorum.
Bir kasım ayının ilk soluğu girerken ciğerime
ve buğulu cama yığılmışken kar taneleri,
sana gerçek bir veda şiiri geçiyor içimden...
Yoruldum!
Yıldızlara iltifat edemeyecek kadar da yaşlandım.
Ay’a latifeler dönemi de oldukça geride...
İkinci bahardan önce, ilk tutkumdan sonra;
ağlamak sırası mı anne!
Şimdi dışarıyı seyrediyorum
ve kendi kendime diyorum ki,
“yarın ilk işim bir terzi bulmak kendime”
senin ruhumda açtığın kocaman yırtıkları dikmek için
biraz kumaş bulmalıyım diyorum.
Biraz ip ve bir makas...
Bir daha açmak yok telefonları...
Kapılara bakmak yok.
Yürüdüğün yerden geçmek,
soluk alıp verdiğin gökyüzünden nefes almak asla!
Yılın ilk karı düştü bugün!
Onlara bakıyorum.
İnce ince düşüyor, yavaş yavaş birikiyorlar yere!
Biraz karlanmış cadde, biraz soğumuş oda,
biraz da ayrıldığımız güne yakıştırmışlar kendilerini...
Lanet olsun!
Üstelik bayramdı bugün!
Bir alçağa av olmak için kötü bir gün,
çocukça bağlanan sevgimi dışarıya hiç çıkarmayacaktım
ve hezeyan bugün!
Silmenin şerefine aşkım!
Seni bu aptal kalpten kaldırmanın hürmetine!
Envanterime kazırken, bir iflası daha,
gelmeyecek bir aşkın daha şerefine!