Aynı düşün yolcusu iki bedendik yola çıktığımızda,
İlk ayrılık duvardaki pankartlara bakan
gözlerimizden yansımıştı yüzlerimize.
Kördöğüşleri sallanıyordu etrafımızda.
Yalan yanlış açılan pencerelerden
içeri giriyordu hüzün.
Tutulmuş buluyorduk kendimizi unutulmuş.
Bize ait olmayan başlardı birbirimize dayadıklarımız.
İç hatlarımızın hatalarının vapur iskelesiydi dokunmak
ve yalıtmak teni etten, eti tenden ayırmak.
Böyleydik bir yokuşun ilk basamaklarında
bulduğumuzda kendimizi.
İki kişiye yazılmış bütün sıradan ilk satırlar gibiydik
kader gibi göğüslediğimiz bir ipti sanki gelecek.
Büküldük.
Yırtık bir tekleme sesiydi bedenlerimizden gelen
düşsüz bir bekleyişe dönüşmüştük
eğik bükük beşinci basamağa ulaştığımızda
beynimiz dilimize hükmetmiyordu
dört köşeye ve ikimize hapsedilen herşeyden
küf kokusu gelmeye başlamıştı.
Boğuk kapı gıcırtıları
yankısız çığlıklar gibiydik
içimizde yılanlar besler olmuştuk
yedinci basamakda kangrendik
kör olmuştuk
olasılık kelimesinin varlığını çoktan unutmuştuk
çıktığımız neydi yol neydi yokuş neydi
düş neydi düşüş neydi
bir başka basamakta inliyorduk
ateş basmıştı ter bürümüştü
soluklarımız huzursuz
nefesimiz körelmiş
bedenler pörsümüştü
bir gün bir patlamayla ayıldık
birer bardak demli çay içtik
ayrıldık
ay ellerimizde kocadı dedik
yaslarımızı avutmaktan vazgeçtik
farklıydık.