Bayrampaşa

Gardiyanın arkasında yürüyen iri yarı adamın nefesi iyice kesildi. Gardiyan ile göz göze geldiler.Morarmış göz çukurlarıyla esrarengiz bakışları ile yılan gibi ıslık çalarcasına onu uyardı..."Ulan dışarıda rahat durmazsınız buraya gelincede altınıza işersiniz.Çabuk yürü, haydi"

yazı resim

-"Çabuk olsana haydi sallanma, sağına soluna bakma yasak hemşerim."

Gardiyanın arkasında yürüyen iri yarı adamın nefesi iyice kesildi. Gardiyan ile göz göze geldiler.Morarmış göz çukurlarıyla esrarengiz bakışları ile yılan gibi ıslık çalarcasına onu uyardı..."Ulan dışarıda rahat durmazsınız buraya gelincede altınıza işersiniz.Çabuk yürü, haydi"

Gardiyanın sert ikazı ile adımlarını hızlandırırken, hayatında böylesine uzun bir koridor görmediğini düşündü. İki metreye yakın boyu kilosu, göğüs kafesi ona pehlivan görüntüsü kazandırıyordu. Dev yapısından olacak ki yürüdükçe terliyor, tıkanıyor nefes almaya çabalıyordu.Koğuşların büyük demir kapılarının hemen yanında duran resim panosunda ki fotoğraflar onu ürkütmüştü. Yüzlerce fotoğraftaki simalar korkunçtu.

Saçı sakalı bıyığı darmadağınık insanlar, dazlaklar, esmeri beyazı hemen hemen her çeşit insandan irkildi. Bunların insan olduğuna inanamadı. Bunları bir annenin doğurduğuna inanmakta zorlanıyordu....Korkuyordu.. Yürüdüğü koridor Bayrampaşa Cezaevinin ağır suçlar bloğunun koridoruydu. Bu koğuşlara bir kez girenin dışarı çıkma şansı sıfırdı.

Cinayet, gasp suçlularının tamamı burada tecrit edilmişti.Bu korkunç yüzlerle beraber yaşayacağını düşününce titredi...Adam koridorda nöbet bekleyen diğer gardiyanların da dikkatini çekti. Hepsi bu dev cüsseyi dikkatle izliyordu. Kırk sekiz numaralı büyük bir kapının önünde durduklarında yeni tutukluyu getiren gardiyan elindeki evrakları yaşlı başgardiyana uzatttı;

"Başefendi ben avukatlar mahaline geri dönüyorum"

Başgardiyan ona bakmadan eliyle geri gitmesini istedi. Masada duran evrak kayıt defterini açtı:

-"Adın. Soyadın. Doğum Tarihi. Suç."

Cinayet kelimesini duyan başgardiyan kafasını kaldırıp ona baktı. Böyle bir adamdan başka bir suç beklenemezdi...Kalemiyle oynarken bir süre düşündü.Evrakları incelerken sık sık adamın yüzüne baktı...
-"Ahmet götürün şunu.Karantina kapısını açın."

Genç bir gardiyan anahtarları masadan alıp 48 rakamını taşıyan kapıya doğru yürüdü...Arkasını döndüğünde başgardiyanın gözleriyle karşılaştı...Başgardiyan yanında ayakta duran iki gardiyana onu işaret ederken gördü...Bir şeyler söyleyen başgardiyanı adeta hissetti...

"Başefendi gece vardiyasına haber verelim mi, ne dersin?"

"Gerek yok. 41. koğuşa sabah haber verin onlar halletsin"

-"Gel hemşerim". Sesi duyduğunda başını çevirdi...Tutuklu endişe içerisinde yürürken, gardiyanın ikazı ile kapıdan içeriye girdi. Büyük bir koğuşun içindeydi. Küçük odalardan oluşan bir pasaj gibi yerdi. Orta salonda ikili üçlü gruplar halinde volta adan yeni tutuklulular dev adama bakıp uğultu halinde seslendi.

"Geçmiş olsun hemşerim. Birader geçmiş olsun."

Sesleri duyan adam rahatladı. Hızlı bir şekilde tesbihlerini çeken voltacılar onunla ilgilenmedi. Bunların azılı suçlu tipler olduklarını düşündü. Küçük odaların önünden geçerken panik halinde, heyecan içersinde çevreyi izliyordu. Kirli yataklara kahverengi battaniyelere sarılmış yaşlı, genç her türlü insanı görünce korkusu daha da çoğaldı.Ayakları gittikçe titriyordu.

-"Abi yeni mi geldin geçmiş olsun."

Arkasını döndüğünde ufak tefek cılız patlak gözlü genç birisini gördü. Yirmili yaşlarda olan bu genç adam on beş yaşında bir çocuğa benziyordu.Genç adamın bu yaklaşımına az da olsa sevindi.

-"Sağol kardeşim sana da geçmiş olsun"

"Gel dayı seni bizim odaya götüreyim, burada yer yok beni takip et."

Diğer odaya girdiklerinde bir grup tutuklu dev adama sertçe baktı.Sanki onun kokusunu almışlardı...Gelişinden hoşlanmadıklarını belli edenler suratını çevirdi. Ayağa kalkanlardan bir kaçı elini sıktı.
"Hasan abi dayı benim altımda yatsın olur mu?"

Genç adamın konuştuğu sakallı esmer adam, yeni geleni bir kaç saniye inceledi..Kafasını sallarken adamın ayağına doğru tükürdü...Sinsi bir gülüş yüz ifadesiyle onu küçümsercesine konuşuyordu..

"Oğlum otel mi lan burası..Bana ne..Yarın zaten dağıtım var, nerede yatarsa yatsın bakın dalganıza"

Genç adam boş olan bir ranzaya oturup seslendi.
"Buyur dayı sen burada yat. Battaniye fazla yok bir tane sana ayarlarım. Sigaran var mı he dayı?"

Adam ranzaya otururken cebinden sigara paketini çıkarıp ikram etti.

"Dayı suç ne hangi semtte oturuyorsun?"

"Şey suç cinayet Kasımpaşa da oturuyorum"

Cevap verirken dahi sesi titriyordu...Genç adam sigaradan peşpeşe dumanları çekerken konuşuyordu.

"Geçmiş olsun dayı olur be insanın başına herşey gelir. Ben de Sarıgöl de oturuyorum. Fazla paket sigaran var mı arkadaşların da sigarası yoktu be."

Adam kafasını salladı.
"Yok be kardeşim sadece bu paket var.Senin suçun neydi kardeşim?"

Genç adam hiç umursamadan cevapladı:
"Hırsızım abi. Oto işçisiyim ben. Diğer arkadaşlardan ikisi suç ortağım. Ne güzel yolumuzu bulurken yine paket olduk iyi mi anasını satayım. Daha çıkalı bir ay bile olmadı biliyor musun? Sen kimi öldürdün dayı hasım falan mı? Versene bir sigara daha he... Ayıp olmasın paketi ver de diğer arkadaşlara da birer tane vereyim"

Adam hayretle diğer gruba baktığında hırsızlar çetesinin onu izlediğini gördü.Endişeye kapıldı...
"Tabi kardeş al paketi ikram et, tabi olur"

Hırsız gencin paketi alıp arkadaşlarına dağıtıp hızla geri gelmesi, saniyeler sürdü.
"İki dal sigaran kaldı dayı idare et.Yarın nasıl olsa koğuşlara dağıtılacağız. Orada bulursun"

Yeniden sordu.
"Evet dayı kimi öldürmüştün?"

Bu soru adamın huzurunu kaçırmıştı. Cevap vermekte zorlanıyordu.

"Şey evet hasmımı öldürdüm. Kan davası" Hırsız genç, adama hiç konuşmadan bir süre baktı.

"Helal olsun dayı sen vurmasan onlar seni vururdu. Beş on sene yatar çıkarsın. Bana müsaade sen rahatına bak. Yastık hiç yok dayı ceketini istersen katla yastık gibi idare eder. Karavana geldiğinde sana bir tabak yemek kurtarırım"

Ayağa kalkan genç hırsız koridora çıkıp başka bir odaya girdi. Adam güçlükle ranzasına uzandıktan sonra gözlerini kapatıp düşünmeye başladı.Düşünceler onu boğuyordu... Gece yarısı birden gözlerini açıp etrafına baktı.Cezaevinin ana koridorunda çığlıklar, feryatlar, inlemeler duyuluyordu.Gardiyanların küfürleri seslere eşlik ederken, sesleri duyan mahkümlar umursamadan yeniden battaniyesine sarılıyordu..Diğer koğuşlardan çıkarılan mahkumlar, koridorda sürünürken onlarca gardiyanın tekmeleri altında gece mesaisi tamamlanıyordu..

"Hanginizde esrar var...Paket nereden geldi.Konuşun ulan"

"Şerefsiz pezevenk bu kaçıncı olay"

"Telefon nerden geldi ulan.Hangi vardiya getirdi, söyle"

"Sana kaç defa uyarmadık mı?.Kabadayı mısın?"

Sesler kesildikten sonra nöbetçi kulelerden duyulan düdük, köpek sesleri geceye hakim oluyordu..

41.Koğuş

Diğer koğuşlar da mahkumlar gece uykusunda. Seksen metrekarelik koğuşun içinde çift katlı ranzalarda yetmiş mahkum uyuyor. Korkunç koku nefes almayı zorlaştırıyor. Uyuyanlar şanslı, kokuyu hissetmiyor. Gece yarısı. İnsan kokusu...Kış mevsimi olduğundan dolayı camlar tamamen kapalı.Korkunç kokunun geçen her dakika da dozu artıyor.

Ayak kokusu, ter gaz kokusu yıllanmış battaniyelerin, çarşafların, terliklerin ayakkabıların, tuvaletlerin kokusu...Hepsi birbirine karışmış vaziyette. Horlayanlar, hırlayanlar var. Bazıları kabus görüyor olacak ki çığlık atıyor. Duvarlar tavan kalorifer petekleri sefalet. Boya sıva paslanmış demirler hepsi dökülüyor. Binlerce böcek her zaman olduğu gibi vazife başında...Mahkumları dahi ısıranlar var.. Ranza altlarında duran poşetlerin üstlerinde dolaşıp yiyecek arayanlar, demirlere saldıranlar var.

Ranzaların etrafında asılmış takım elbiseler ranzaları çevreleyip saran çarşafların hepsi böceklerle dolu. Koğuş tuvaleti gece yarısı olmasına rağmen hiç boş durmuyor. Durmadan ranzasından kalkıp tuvalete gidenler var.Yaşlı mahkumlar tuvalete abone. Tuvaletin kokusu bu yüzden daha çok koğuşun içine siniyor.

Her yaştan insan ranzalarında yaşayan ölüleri temsil ediyor. Onsekizinden seksen yaşına kadar tüm yaş gruplarından insanlar...Mahkumların en mutlu en huzurlu saatleri bu gece yarısı...Sabah sayım saatinde yeni bir gün başlıyacak... Bazı mahkumların tek cinayeti olsa da bunlar azınlıkta sayılır. Çoğunluk iki üç beş yedi gibi rakamlarda adam öldürmüş. Ara da bir linç operasyonları şişleme hadiseleri ufak çaplı isyanlar iki ceset ile asayiş berkemal sayılıyor.Gece yarısı uyku saati huzurun zirvesi sayılıyor.Bir kaç hain plan yapılmamış sa?.

Koğuşa sabah ışığı yayılıyor. Koğuşun büyük demir kapısın mazgalı açıldığında bir gardiyan sesleniyor:

"Sayım başladı herkes sayıma.Sayım var, çabuk olun."

Ertesi Gün.

Öğleden sonra karantina dağıldında ihtiyar bir tutuklu ile dev adam diğerlerinden ayrılıyor...Başgardiyanın gözleri hala üstündeydi..."Bu ikisi 41. koğuş" diyordu, ısrarla...Bir gardiyanın eşliğinde koğuşun önünde durdular...Gardiyan mazgal deliğinde bir mahkuma kısa süre konuştu..Kapı açıldığında gardiyanın kunuştuğu mahkum el işaretiyle yeni gelen iki mahkumu çağırdı..Koğuşun alt katında bulunan yemekhane kısmında iki adam gösterilen sandalyeye oturdu. İhtiyar adam pek dikkati çekmese de diğeri mahkumların ilgisini çekti. İri yarı adamın dev vücuduna herkes şaşkınlıkla bakıyordu. Koğuş mümessilinden bile daha yapılıydı bu adam...Cezaevinde böyle vücudu olanların yaşam şansı daha yüksek olurdu.

İki adam daha koğuşa girdiğinde, masalarda kahvaltı yapan mahkumlardan birisi gülüyordu.
"Beyler hayırlı olsun koğuşumuz yeni bir Tatar Ramazan kazandı."

İki tinerci yeni gelenlerin başına dikilmişti...
"Kaç kişi dayı"

"Şey ne kaç kişisi evladım anlayamadım."

Zayıf, patlak gözlü tinerci bozuldu:
"Kaç kişi öldürdün dayı onu sorduk, hayret birşey yahu"

İhtiyarın suratı kıpkırmızı oldu.Ağlıyordu ihtiyar..
"Bir kişi, bir kişi evladım eşimi öldürmüştüm namus cinayeti."

"İyi yapmışsın orospuya...Seninki kaçtı?"

Tinerciler dev adama döndü. Dev adamın koca kafası dazlaktı.Kafasını kaşırken ağır bir ses tonuyla cevapladı.

"Bir kişi,mümessili görecekmişiz diye söylediler."

"Misafiri var aceleniz ne, sizi çağıracaklar, bekleyin, sanki bir işiniz mi var."

Diğer mahkumlar çaylarını içerken dev adamı dikkatle izliyordu. Bazıları uzaktan da olsa klasik "Geçmiş olsun" kelimelerini tekrarladı. İki yeni tutuklu manzarayı izlerken titriyordu. Bakan yüzler insanlıktan çıkmıştı. Saçı sakalı dağınık üç mahkum daha geldi.

"Dayı kimi öldürdün?"

"Şey eşimi, namus cinayeti."

"Birader sen kimi öldürdün?"

Dev adam yine tereddüt etti..Sonra konuştu:

"Hasmımı öldürdüm, kan davası."

Her zaman olduğu gibi sorular, sorgulardı.

"Sizi çağıracaklar bekleyin."

İkinci kez talimat verildi.Adamın içindeki korku gittikçe büyüyordu. Sorular onu rahatsız ediyordu.. Az sonra günlük gazeteler koğuşta gruplara dağıtıldı. Bulmaca ekleri için yapılan rekabette hafiften bir kargaşa yaşandı. Gazeteleri gören adamın,nefesi tıkandı..

İçindeki korku gittikçe artarken, arkadaşının ikram ettiği sigarayı fark edemedi. Başının döndüğünü, midesinin bulandığını hissetti. Arka masada oturan bir mahkum gazetesini okurken şaşkınlıkla dev adama baktı. Gazeteyi kapatarak tekrar baktı. Yanındaki arkadaşına gazeteyi gösterdi. Bir kaç kez daha gazeteye bakanlar aniden sandalyeden kalktı. Gazete elden ele dolaşmaya başlamıştı..Koğuşun mümessilinin yardımcısı geldiğinde sigaralar söndürüldü. İhtiyar tutuklu hemen ayağa fırladı.

"Bizi mi çağırıyorlar?"

"Hayır dayı sen otur bakalım, seninle sonra görüşülecek. Hemşerim sen gel bakalım bizimle, yukarı katta seni bekliyorlar."

Sandalyesinden kalkan dev adam üç mahkum eşliğinde merdivenlerden çıkarken sendeledi...Koğuşun son bölümüne doğru götürülen adam, onu bekleyen bir grup mahkumu gördü... Ranzaların aralarından tek tük çıkan yirmiden fazla mahkum,da dev adamın arkasından eşlik ediyordu...

"Otur şuraya bakalım."

Adam arkasından itilerek, zorla bir plastik sandalyeye oturtuldu.Bir çocuk gibi ürkek masum gözlerle çevresindeki mahkumlara, mümessile baktı. Fiziği düzgün olan, azıcık insana benzeyen tek mahkum olarak belki mümessili gördü. Gözleri yardım ister gibi yalvarırcasına ona odaklandı.Altı kişiyi boğarak öldüren koğuş mümessilinin imam suratlı yüzünden yardım bekliyordu...

"Evet hemşerim söyle bakalım, nereden geldin, kimi öldürdün anlat."

Mümessile yalvaran gözlerle bakan yeni tutuklu çaresizce aynı cevabı verdi, titreyerek...

"Hasmımı öldürdüm. Aksarayda meyhane de kan davalımdı."

Mahkumlar ortasına aldıkları adama gülerek bakarken, kafalarını sallıyordu.Gardiyanın konuştuğu mahkum elindeki gazeteyi açarak bir fotoğraf gibi adamın suratına doğru tuttu.

"Bu sen değil misin şerefsiz?"

---İşte Cani Yakalandı. İstanbul Esenlerde Yaşlı Kadını Öldürüp Üç Bileziğini Alan Katil, Polisin Sıkı Takibi Sonucu Fatihte ki Saklandığı Evde Yakalandı---

Adam gazeteye bakmadı.Başını eğdi.İki elini kenetlemiş olduğu halde yere bakıyordu. Mahkumlar küfürleri saydırmaya başladı.

"Ulan senin anan, bacın yok mu?"

"Orospuçocuğu seni.."

"Üç bilezik için nasıl kıydın ulan.."

Küfür yağıyordu. Yüzüne tükürmeye başladılar... Tükürükten adamın suratı görülmüyordu...Mümessil kaykırıyordu:

"Televizyonun sesini sonuna kadar açın ulan, koğuş kapısını battaniyeyle kapatın çabuk."

Televizyonun sesi açılırken, bir battaniye ile kapı örtüldü.

Ensesine aldığı bir sopa darbesiyle dev adam sandalyeden düşerek yere uzandı. Kalkmaya çabalarken, aynı anda otuz kişinin tekme yumrukları, sopalar adamın vücuduna indi. Bazı mahkumlar ranzalardan atlayarak dev adamın vücudunu çiğniyordu... Bir kaç dakika feryat eden acılar içinde kıvranan, inleyen adamın kemikleri ufak ufak kırılıyordu. Ağzındaki bütün dişler dökülüyordu. Mahkumlar çıldırmışçasına vuruyordu..

Dev adam koca gövdesiyle yerde yatıyordu. Gözleri kapanmak üzereydi.Son saniyeleri görebildi... Üstü başı, bedeni paramparçaydı.. İlk saniyeler de fena acı çekmişti.Hiç bir şey hissetmiyordu.Sanki büyük dozda bir uyuşturucu vücuduna enjekte edilmişti. Pantolonundan dışkı, sidik saçılıyordu.Ölümü hissediyordu.. Son gördüğü sahnede a başında hiç kimse yoktu. Resmi elbiseli adamları gördü. Yirmiden fazla gardiyan koğuşa girmişti. Gardiyanlar bağırıyordu...

Başgardiyanı görebildi.Ona gülümsüyordu...

Başa Dön