Beni bulamazsan üzülme,
Eşyalarımı bulacaksın:
Kestiğim taşları, açtığım yolları,
İşlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,
Parmak izlerimiz dokunacak birbirine.
Gördüğün ve tuttuğun her bir taşa,
Sonsuzluğa varacak bir aşkı ekledim.
Güneşin vurduğu her bir yamaca,
Soluğumu, bir sır gibi gizledim.
Kayaların kovuğunda beni ara,
Kurumuş ağaçların sürgününde,
Çekilmiş pınarların gözelerinde,
Yalnızlığıma dokunan her bir hecede.
Suya, toprağa ve rüzgâra karıştım.
Aşkla yonttuğum izlere karıştım.
Her dokunuş bir ömür törpüsü;
Güne evrilen geceye karıştım.
Adımı bilmesen de olur,
Hayallerimi, sevinçlerimi,
Uykusuz geçen gecelerimin meyvesi,
Şimdi senin kollarında durur.
Soğuk mezarlarda dillenir,
Yarım kalmış umutların ezgisi.
Gölgesine koştuğun sedirlerin,
Ellerimden su içtiğini de olur.
Taşa vuran keski sesini dinle,
Sana bıraktığım nağmeleri duy bugün.
Cennette buluşur ruhlarımız
Aynı toprağa düştüğümüz gün.
Maviliklere yüzünü dön şimdi,
Yelkenimde taşıdığım özgürlüğe,
Seni çağıran kentlerin ruhuna dön
Yüreğimin yankısını bulduğun gün.
Kayalara oyulmuş evlerinde sabahın,
Sıcak rüzgârlar eser.
O taş merdivenlerden çıkarken,
Gayretine ve inancıma alınteri karışır.
Taşa, ağaca, toprağa, suya dokun,
Sana anlatacağım hikâyeler orada.
Sarf ettiğin her sözcükte beni bul,
Şimdi yürüdüğümüz o yollarda.
Hayallerimi taşlara işledim,
Gök kubbe altında yaşadığım.
Senin bakışlarında hayat
Saflığımı ve inancımı yanına ekledim.
Her bir kalıntı, bir var oluşun sesi.
Uğrunda savaştığım toprak senindir.
Muhabbetle uzanan ellerime dokun,
Unutulmuş ne varsa yeniden doğar o gün.
Buradayım işte!
Yakınındayım sana her bir adımda.
Binlerce yıl sürecek bu yolculukta,
El ele yol alıyoruz birlikte.
Beni bulamazsan da üzülme,
Eşyalarımı bulacaksın:
Kestiğim taşları, açtığım yolları,
İşlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,
Parmak izlerimiz dokunacak birbirine.
Ve sen aşkla sarılacaksın sevdiklerine.