Bu sabah ve her sabah, yüzünü yıkadığın zaman veya daha önce, aynaya baktığında, bil ki, baktığın ayna değil benim yüreğimdeki aldığın şekildir, giydiğin elbise, çıkardığın gecelik, vücudunu saran, entari değil benim özlem ve hasretle yanan kollarımdır, yürüdüğün, üzerinde koştuğun belki de, bazen kapaklanıp diz üstü düştüğün, alnı pak bahtı kara memleketimin tozlu yolları değil, benim önüne serdiğim onurlu ve de gururlu hayatımdır, yıldızlı gecelerden birinde ve sabaha dem tutarken uykusuz aşklar, başını çevirdiğinde gecenin derinliğine, baktığın parlayan ay değil senin göğe vurmuş yüzündür, aydınlatan dünyayı ve insanlığı, korkuların üzerine düşüp bir çığ gibi eriten, kamaştıran gözleri güneş değil, sevgindir senin... bu şehrin karamsarlığına ve de gölgelenmiş aşklarına inat, ben umutluyum hala yaşamdan, aşktan ve savaştan yana. Yenilmiş aşklarım gölge vursa da hayatımın
gülen yanlarına, dolayıp dilime eşkiya türkülerini demir atıyorum utançsız sevişmelere ve hüzünbaz gecelere. biliyorum, bir alev yığını var bir yerlerde ve o alev alevliliğinden habersiz beklemede kaç zamandır, biliyorum
o da bekliyor bir kıvılcımı, mutlu sona ulaşabilmek gösterebilmek hatta ispatlayabilmek için kendini, bir kıvılcım bekliyor, tıpkı benim gibi. bir kıvılcım o kadar çok şeyi halledecek ki; tut ki yastığa gömülen gözyaşlarından, hüzne ve aşka yenik düşmüş sancımalara kadar.
ey bitimsiz bekleyişlerimin nazlı kızı! neredesin?