Bitişler… Başlangıçlar… Bu iki olgu o kadar iç içe geçmiştir ki hayatlarımızda. Her bitiş yeni başlangıçları da beraberinde getirir ve her başlangıcın içinde ister istemez birşeylerden vazgeçiş vardır.
Neler bitti bugüne kadar hayatlarımızda? Aşklarımız, dostluklarımız ve kim bilir daha neler neler... Peki ya başlayanlar? Yine aynı şeyler değil miydi onlarda?
Bitişler zordur; hep bir hüzün, bir burukluk taşırlar içlerinde ve bir de alev alev yanan bir ateş... Bitenin güzellikleriyle, mutluluklarıyla beslenen bir ateş... Sönmesi imkansiz bir ateş... Zaman zaman korlaşan ama her an parlamaya hazır olan bir ateş...
Bitti demek kolaydır, bitirmek zor, biteni unutmaksa imkansız. Önce hep bizimledir biten. Sonra yavaş yavaş kopar bizden, günlerce çalmaz kapımızı. Ama bu kopuş bizden vazgeçtiği anlamına gelmez. Bir gün hiç beklemediğimiz bir anda belki güneşli bir bahar sabahında, belki de sağnak yağmurun altında çıkıverir karşımıza kendine ait tüm güzellikler ve mutluluklarla birlikte. Hiçbir şey söylemez, elindeki en güzel anıları sönmeye yüz tutmuş ateşin içine atar sadece, sonra da sessizce kaybolur ortalıktan.
Bu karşılaşmayı ve onun hayalini silmek kolay değildir artık. Korlaşmış ateş alev almıştır. Eskisi gibi yanmakta ve yandıkça da bizi çepeçevre sarmalamaktadır.
Bir süre sonra biten gelmez olur, elinde ateşe atacak birşey kalmamıştır artık; güzel anılar yanıp bitmis, yüreğimizde külleri kalmıştır sadece.
Biten bizi terketse de hayali ara sıra uğrar yanımıza ve yüreğimizdeki külleri karıştırır. İşte o zaman anlarız ki ateş hiçbir zaman sonmemiş ve hiçbir zaman da sönmeyecek. Küllerin altında korlar bir ömür yanmaya devam edecek.
Kimbilir belki de bundandır hayatlarımızdaki bitişler aklımıza geldiğinde yüreğimizde duyduğumuz ince sızı... Ve belki yine bu yüzdendir hiçbir başlangıcın bitenin boşluğunu dolduramaması...
SERAY ANIL