Bir vakitler, gözlerde intizar, postacı beklerdi insanlar. Yüreklerindeki hasret ateşine, sözcük sözcük su serpmek özlemiyle. Ve Sabrı talim ederlerdi beklerken, hasreti duyarlardı özlerinde. Ya da gecenin bir yarısında kalkılır ,kâğıt ve kalem denilen iki ezeli dostla dosta, arkadaşa ,sevgiliye, anneye , babaya ,kardeşe yüreğin sesini duyurmak için özenle mektup yazılırdı. Gönüldeki hasret tellerinden yansıyan tınıyı ,ahengi ,duyururdu mektup.
Bembeyaz kâğıda tertemiz duygularını , sevgilerini, hasretlerini işlerdi insanlar el yazılarıyla. Sözcükleri eğip bükmez, yarısını zayi etmezlerdi. Her harf bir hasret çiçeği, her sözcük bir sevgi türküsü olurdu. Güzellik açardı sayfalar. O güzellikler ayrı bir heyecanla okunurdu tekrar tekrar. Bazen, ayaklarını yerden keserdi okyanın bazen, bir burukluk kaplardı yüreklerini. Beklemek nedir bilirdi aşinaları mektubun. mektup umuttu, sevdaydı, hasretti.
Mektupta bir başka güzeldi sıla, bir başka buruktu gurbet, hasret. Hasretin, sevginin, dostluğun muhtevalı risalesiydi mektup. Zarfa bürünmüş mazruftu. Pullarında renk cümbüşü, satırlarında hasret türküsü vardı mektubun. Lâkin, gün geldi her güzel şey gibi unutuldu. Sahi, siz en son ne zaman mektup yazmıştınız?