**Günümüz dünyasında Müslümanlar, savaş, işgal ve zulüm gibi birçok zorlukla karşı karşıya kalmaktadır. Bu tür durumlara karşı gösterilen en yaygın tepkilerden biri, zulmü uygulayan veya desteklediği düşünülen ülkelere ait ürünlerin boykot edilmesidir. Fakat Kur’an’a dayalı bir bakış açısıyla bu tavrın ne derece isabetli olduğu dikkatle sorgulanmalıdır. Zira İslam, yalnızca zulme karşı çıkmayı değil, bunu adalet ve ahlak ölçüleri içinde yapmayı emreder. Tepkisel eylemler değil, Kur’an’ın rehberliğinde şekillenen bilinçli ve birleştirici duruşlar çözüm getirebilir. Kur’an, Müslümanlara savaşta dahi ahlaki sınırları korumayı emreder: “Ve Allah yolunda sizinle savaşanlarla haddi aşmaksızın savaşın. Şüphesiz ki Allah haddi aşanları sevmez.” (Bakara, 190) Bu ayet, savaşın bile belirli sınırlar dâhilinde yürütülmesi gerektiğini vurgular. Boykot gibi toplu cezalandırma yöntemleri ise çoğu zaman bu sınırları ihlal eder. Çünkü bir ülkenin ürününü boykot etmek, o ürünün üreticisi olan masum bireyleri de hedef almak anlamına gelir. Oysa Kur’an, bireysel sorumluluğu esas alır; toplu suçlamaları reddeder. Kur’an, savaş halinde bile yapılan antlaşmalara sadık kalmayı emreder:
> “Ancak müşriklerden yaptığınız antlaşmadan hiçbir şeyi eksiltmeyen ve size karşı hiç kimseye arka çıkmayan onların antlaşmalarını süresine kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah takva sahiplerini sever.” (Tevbe, 4)
> “Ve eğer müşriklerden biri senden sığınma isterse, ona sığınma hakkı ver ki Allah’ın sözünü işitsin. Sonra onu güvenli bir yere ulaştır. Çünkü onlar bilmeyen bir topluluktur.” (Tevbe, 6)
Bu ayetler, düşman sayılan bir toplumdan bile olsa, masum bireylerin haklarının gözetilmesi gerektiğini bildirir. Boykot gibi eylemler ise bu inceliği gözetmez; suçlu ve masum ayrımı yapmaksızın herkesi aynı kefeye koyar. Bu, Kur’an’ın adalet anlayışıyla bağdaşmaz. Kur’an’ın temel öğretilerinden biri, Müslümanların dağılmadan, ayrılığa düşmeden birlikte hareket etmeleridir. “Ve hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; ayrılmayın.” (Ali İmran, 103) Boykot gibi eylemler, görünürde bir direniş olsa da pratikte çoğu zaman Müslümanlar arasında tartışmalara, ayrılıklara ve hatta fitneye sebep olur. Oysa İslam toplumu, iç çatışmalarla değil, ortak bir dava bilinciyle yükselebilir. İslam, sadece ekonomik tepkilerle değil, gerektiğinde fiilî mücadeleyle de zulme karşı durulmasını emreder. Zayıf bırakılmış mazlumlara yardım edilmesi Kur’an’da açıkça vurgulanır: “Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir veli ver, bize katından bir yardımcı ver’ diyen zayıflatılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz?” (Nisa, 75) Bu ayet, mazlumların kurtuluşu için fiilî mücadelenin farz olduğunu ortaya koyar. Sadece boykot çağrısı yapmak, ancak mücadele gerektiğinde geri durmak, samimi bir tavır değildir. Nitekim tarihte İsrailoğulları'nın benzer bir zaafı şöyle aktarılır: “Musa’dan sonra İsrailoğulları’nın önde gelenlerini görmedin mi? Nebilerine: ‘Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım’ dediler. O da: ‘Ya savaş farz kılınır da savaşmazsanız?’ dedi. Onlar: ‘Biz neden savaşmayalım ki? Yurtlarımızdan, çocuklarımızdan çıkarıldık.’ dediler. Fakat savaş kendilerine yazılınca, onlardan pek azı hariç geri döndüler. Allah zalimleri çok iyi bilendir.” (Bakara, 246) Bugün boykot çağrısı yapan birçok kişi, fiilî mücadele gerektiğinde geri çekilmekte; zulme karşı durmak yerine sessiz kalmaktadır. Oysa Kur’an, yalnızca sözle değil, eylemle de direnişi zorunlu kılar. “Allah yolunda savaşın. Bilin ki Allah her şeyi işitendir, bilendir.” (Bakara, 244) Ekonomik boykotların etkisi çoğu zaman devlet politikalarından ziyade halk üzerinde görülür. Özellikle küçük esnaflar, işçiler ve ihracatla geçinen masum insanlar zarar görür. Filistin gibi mazlum coğrafyalarda da boykotlar, halkın yaşamını daha da zorlaştırabilir. Bu durum, zalime değil, mazluma zarar verir. Bu yüzden İslam, adaleti sadece zalime karşı değil, her yönüyle tesis etmeyi hedefler. Müslümanların gerçek gücü tepkisel eylemlerde değil, Kur’an’a sarılmakta ve birlik içinde hareket etmekte gizlidir. Boykotlar geçici öfkenin sonucu olabilir, fakat uzun vadeli çözüm getirmez. Kur’an bize hem zulme karşı durmayı hem de masumlara zarar vermemeyi öğütler. O hâlde gerçek mücadele, bilinçli, adil, ilkeli ve birleştirici olmalıdır. Bugün ümmetin asıl ihtiyacı, Kur’an’ın rehberliğinde, adaletin ve merhametin egemen olduğu bir İslam birliğidir. Boykot değil, birliktir kurtuluşun yolu.**
