Yaşadığımız hayatlar gibi az hallice olurdu bizim buraların aşkları. Ne olmazsa olmazdı yüreğimizde, ne de hepten boşverilmişti. Umutsuz değildi, ancak umutlanmamak eğilimi kök salmıştı ürkek bakışlarımızda.
Mehtabı seyrederken ağlamak gibi romantik düşler barınırdı yaşam tohumunun ekildiği her yürekte, ama düştü işte. Oysa ki biz ıslak sakallarla gezerdik geceleri, ay kaybolmuşsa eğer, yalvarırdık bulutlara devridaimlerinde duraklama yaşanmasın diye.
Ancak minnette duyardık o bulutlara biz. Verdikleri anlık gölgelerde, usulca gözyaşlarımızı avuçlarımıza gizlerdik. Varlığımızın çizgileri hayat bulurdu o zaman bu bu nehirlerin gezindiği yataklarında.
Anlamsız şiirler yazar, gülümserdik, çünkü biz anlamsız olduğunu düşünmezdik ki hiç onların. Anlamadık demezlerdi ki zaten bilirdik, anlamak istemeyenler.
Sonra gece sona ermeye başlardı yavaş yavaş. Aya son bir elveda çekmek için son kez kaldırırdık başlarımızı yukarı. Bir damla yaş yollardı ay bize, ışık huzmesi şeklinde.
Ve bizde ceplerimizde ay ışığı geceye karışırdık sessizce.
.