Yanına yalnızca kendini alarak çıktığın bir yolculuk seni aradığın ruhuna götürecek deseler bu yolculuğa çıkar mıydın? Mevcut mutsuzluğunun ilerideki mutsuzlukları da peşine takıp yakana yapışacağını bilsen ya da henüz kapanmamış ağır yaraların olduğunu çevrendeki herkesten saklasan bile.
Evde kendinle baş başa kalmamak için her gün elinde bir filmle eve geliyorsan, kendine fazla geliyorsun demek değil midir bu? Kendini çekemiyorsun, sanki varlığının tüm ağırlığı göğüs kafesinin üzerinde. Ağlamayı artık kesmişsin belki canının yanması da azalmış olabilir ama yine de hareketlerinin ağırlaştığının, insanlardan haz almadığının, birilerinden nefret ettiğinin farkındasın. Bazen öyle geceler geçiriyorsun ki kendine rağmen en dibe yaklaştığını hissediyorsun. Sanki kişiliğini ortadan ikiye bölüp ellerine tutuşturuvermişler gibi. Gündüz vakti ayrı, gece vakti ayrı ruhun var. İnsanlarla göz göze gelmekten, tuzaklara düşüp yanmaktan, birilerine dokunmaktan, onlara inanmaktan, sevmekten soğumuşsun. Hiç kimseye söyleyemediğin sırların arasında tutkularını arıyorsun. Birçok kişiden daha fazla tutkuya sahip olduğunu bilip gülümsüyorsun. Yakınındaki insanları kaybetmekten için için korksan da, onları arkanda bırakıp ve yanına yalnızca kendini alarak başka bir yaşam kurmayı hedefliyorsun.
Söylesene bu nasıl bir ikilemdir?
Hem kendini çekemiyorsun, hem de yalnızca kendine ihtiyacın var?
Hasta mısın?
Anladım.
Delisin…