Düşüncelerin yoğunluğundan cümlelere dökülüyorum bazen..zaman duruyor içimde..
Yine o zamansızlığımda yazıyorum..
Doğru mu yaşıyoruz..? çocukluğumuzdan taşıdığımız yüklerle, sosyal toplumun, yaşadığımız şehrin gerektirdikleriyle...bazen kendimize ait olmayan maskelerin sahnesinde..oyun bittiğinde hiç alkış almadan belkide...
Taştan binaların arasında..teknolojiye tutsak olmuş araçların bağımlılığında..para denilen gücün boyun eğmişliğinde...
Gittikçe uzaklaşıyor mu ruhlarımız..bedenlerimizin olduğu yerlerin aldanmışlığında..
O yerlere çakılıp kalıyor muyuz tutsak misali...
Korkularımız var..korkularımızın getirdiği bağımlılıklarımız..bazen sevgi zannediyoruz o bağımlılıkları..kırılıyor kalpler..ardında tamiri zor acılar..
Oysa zaman aldırmıyor..hızla seyrediyor kendi seyirlerinde..pençeleri üzerimizde..
Hepimiz zaman zaman nasılda geçti yıllar bir şey anlamadan demiyor muyuz..
Oysa anlamından şüphe ettiğimiz yaşanmışlıkların hayıflanışı olmasın,geçmiş yıllara olan sitem..
Şehrin kalabalığında yalnızlığın bize her dakika göz kırptığı flörtlerdeyiz farkında olmadan..doğru mu yaşıyoruz..sormadan edemiyorum işte..
Mavinin her tonunu barındıran denizlerden uzak..yeşilini neredeyse unutacağımız doğaya küs misali...gözlerimiz en son ne zaman baktı ayın ışığına kamaşarak..
En son ne zaman çıplak ayak yürüdük çimlerde yağmurdan ıslanarak..
Açılan telefonlardaki o telesekreter vari mekanik sesler..yoğunum..iş güç ne olsun..herşey aynı..eve çok geç geliyorum..çok yorgunum..işler güçler...
Bitmeyen aynı cümleler...
Nerede sıkışıp kaldı ruhlar..nerede tutsak..yakın bir dostla karşılıklı içilen kahvenin bedelsizliği ne zaman ölçüldü..vefasızlık ne zaman bunca kıymetli oldu..rekabet uğruna ne zamandır bunca kalp kırıldı...
Ne olursan ol..ne kadar paran olursa olsun..zaman ne sana, ne bana torpil geçiyor..
Beyinlerimizin doluluğu..verdiğimiz bu mekanik ve maddesel mücadeleler..kalplerimizi gittikçe boşaltıyor..hani vaktimiz yok ya..zaman ayıramıyoruz ya..bende tam onu diyorum..evet vaktimiz yok...hem de sandığımızdan da daha az var..
En yakın yere,mesafelerce uzak bu bedenler..ruhlar..KALBİMİZE..
Belkide şöyle düşünmek lazım..yaşasaydık bir kasabada..deniz olsaydı ve patika yollar sabah uyandığımızda ilk gördüğümüz..ahşap bir ev..kuşların sesi arabaların kornaları yerine..sevdiklerimiz,yandaki ahşap evde..ne para olsaydı..ne de taştan binalar..neler yaşardık o zaman 24 saatlik bir günde..
Doğru mu yaşıyoruz sizce?