Üç-dört yaşlarındayken uçabilen her nesneye hayranlık duyardım. Kuşlar benim için dünyanın en talihli varlıkları idi. Evimiz şehrin dışında, sert ağaçlar ve uçurumlarla kaplı yüksek bir tepenin üzerindeydi ve kendimi hep o kayalıkların üzerinden gökyüzüne yükselirken hayal ederdim. Hatta bir keresinde alçaktan uçan bir helikopter görmüştüm de günlerce elimde bir kementle onun tekrar geçişini beklemiştim. Onu bir yakalayabilsem, uçan herhangi bir şeyi yakalayabilsem ve mavi göğün üzerinde süzülsem özgürce... Sanırım ilk hayalim uçmaktı. Ve ilk korkum da bu sıralarda ortaya çıktı: Düşmek...
O zamanlar, her gece aynı rüyayı görmeye başladım. Düşümde, kendimi dik bir kayalığa tutunmuş olarak buluyordum. Ayağımın altında ufak bir toprak parçası vardı ve dağa iyice yapışmak zorunda kalıyordum. O kadar yüksekteydim ki aşağıda boşluktan başka bir şey görünmüyordu. En ufak bir hareketimde, zeminin ayaklarımın altından kayıp gideceği malumdu. Rüzgar da, aksi gibi, sanki beni bu derin uçuruma sürüklemeye çalışıyordu. Ya sonsuza dek ayaklarımın altındaki bu toprak parçasına bağımlı kalacaktım ya da kendimi boşluğa bırakacaktım.
Fakat ne mümkün! İçgüdüsel olarak öyle bir korku sarıyordu ki benliğimi, bu düşsel kapana başka bir etken müdahale etmeyecek olsa, hiç kımıldamadan ve korkunç bir kaygıyla hayatımın sonuna kadar öylece kalabilirdim. Korku, elimdeki tek opsiyonu geçersiz kılıyordu ve ben, rüyamda bunaltıcı iç savaşımlarımdan birine daha sürükleniyordum. “Bütün bunlar sadece rüya... Korkma, korkma...” Her şeyin bir rüyadan ibaret olduğuna ikna olduktan sonra kendimi boşluğa bırakıyor ve uyanıyordum.
Bu rüyaların ne zaman sona erdiğini hatırlamıyorum ama bir müddet her gece aynı rüyayı görmeye devam ettim. Sonraları başka türlü bir yaşamın içinde buldum kendimi. Upuzun ve karamsar binaların ortasında, içinde kötü insanların yaşadığı, kalabalık şehirlerde dolaştım. Okul diye bir yere yolladılar. Duvarların arasına sıkışıp kaldım. Düşlerim, başkalarının düşleri karşısında sönükleşti ve hepten yokoldu. Ayaklarım yere basıyordu artık. Beni alıp götürecek o helikopter, kanlı oyunların ortasında kalakalmıştı. İçimdeki ses, ruhumda belli belirsiz varlığını sürdürüyordu fakat beni her şeyin rüya olduğuna ikna edecek kadar gücü kalmamıştı, silikleşmişti. Sonunda hepten duyulmaz oldu. Üzerine bastığım kara parçasına planlarla, beklentilerle, mesaiyle iliklerime kadar bağlanmıştım. Beş dakika sonrasından itibaren her hareketim ümidlerin güdümüne girmişti.
Sözüm o ki, düşmekten alabildiğince korkuyordum. Düşmemek için de bütün hareketlerimi minimalize etmek zorunda kalmıştım. Ama bir hakikati gözardı ediyordum ki, korku ne kadar baskınsa rüzgar o denli sert eser. Fırtına şiddetini artırdıkça tutunabileceğim tek noktaya, toprağıma daha fazla yapıştım. Hayatım içinde çıkılmaz bir kaosa dönüştü. Bu dar alanın her şeyinden nefret etmeme rağmen her fırtınada ona sığınmak zorunda hissediyordum kendimi. Özgürlük düşünü, varlığım için, hayalden öte mana taşımıyordu. Hayatımı, hoyrat kasırgaların sürüklemeye çalıştığı sonu bilinmez karanlıklara bırakacak takati bulamıyordum dizlerimde.
Lakin bu sabah tuhaf bir şey oldu. Geceyi uykusuz geçirdiğim alelade günlerimden biriydi yine. Ama şu bayalığın içinde beklenmedik bir değişim hissettim. Güneşin doğmasıyla birlikte kuşların ötüşünü duydum. Perdelerim kapalı olduğundan göğe yükseldiklerini görememiş ama özgürlüklerini hissetmiştim. Sonra sesleri birleşerek iç dünyamda çocukluğumdan tanıdığım aşina bir sese dönüştü ve şu sözcükleri işittim:
“Akışına bırak! Bırak, düşeceği yere düşsün!”
Düşmek Korkusu
Üç-dört yaşlarındayken uçabilen her nesneye hayranlık duyardım. Kuşlar benim için dünyanın en talihli varlıkları idi. Evimiz şehrin dışında, sert ağaçlar ve uçurumlarla kaplı yüksek bir tepenin üzerindeydi ve kendimi hep o kayalıkların üzerinden gökyüzüne yükselirken hayal ederdim. Hatta bir keresinde alçaktan uçan bir helikopter görmüştüm de günlerce elimde bir kementle onun tekrar geçişini beklemiştim. Onu bir yakalayabilsem, uçan herhangi bir şeyi yakalayabilsem ve mavi göğün üzerinde süzülsem özgürce... Sanırım ilk hayalim uçmaktı. Ve ilk korkum da bu sıralarda ortaya çıktı: Düşmek...