bir hışımla girdim maviye
noldu dedi memet
midem dedim
midem bulanıyor
kusmaya yer arıyorum
bir peçete uzattı aceleyle
gözümü sildim
peçeteye baktım
kupkuru
bir daha
bir daha sildim
gözlerime dokundum
kupkuru
dışarı çıktım
bir sigara yaktım
ağlıyor olmalıydım
anlam veremedim
ikinciye uzattım elimi
önder abi geldi
yüzüme bir baktı
ne oldu dedi gülerek
hislendin mi
hayır abi dedim
aceleye getirildim
olsun ağlama dedi
dünya küçük diyorlar
ağladığımı nasıl anladığını düşündüm
sonradan geldi aklıma
mavideki son ağlayışım bu, ilk değil ya
hem her gün mutlaka birileri ağlayarak geçiyordur pasajdan
önder abi bilirdi böyle şeyleri
nalan girdi içeri
hadi dedi
otobüsü kaçıracağız
ben zaten son otobüsleri kaçırmaya meyilliydim hep
kalktım
dönüp dedim ki memete
bizim bir fotoğrafımızı çeksene
sarıldım önder abiye
gülümsedim
uzattı memet fotoğrafı
garibime gitti
gözlerim şiş çıkmış fotoğrafta
önder abiye baktım gülüyor
ben ağlamaklı çıkmışım
kim baksa böyle derdi bu fotoğrafa
sonra durdum
böyle olmamalıydı bu fotoğraf
leylaya sordum
neden dedim ben ağlarken önder abi gülüyor bu fotoğrafta
o söyledi
çünkü dedi
o, sen yine bir gün gelirsin sanıyor
sen gelmeyeceğini biliyorsun
sarıldım ikisine de
son kez çıktım maviden
oku sokağı boyunca yürüdüm
köşeyi döndüğüm an kaybettim ilk rengimi
kafamı kaldırdım göğe
gök lekesiz bir mavi olur bu mevsimde
bunu herkes böyle bilir
bunu ben de böyle bilirdim
ama değildi bu sefer
bembeyazdı gök
içtiğim sigaranın paketinden bilirdim ben bu maviyi
göğün şaşkınlığıyla bir sigara içeyim dedim
pakete takıldı gözüm
paket siyah beyazdı
hayret içinde göğe bakarak yürürken
bir küçük oğlan çocuğuna çarptım
saçlarının sarısından bilirim böyle çocukları
gözleri mavi olur
gözleri kesin mavi olur
kaldırmak için eğildim elimi uzattım
yüzüne bir baktım şöyle
fakat o da ne
böyle siyah mı olur
gözleri simsiyahtı
dehşete kapıldım gözlerin karasından
leyla dedim
leyla
ya mavinin mavi olduğunu unutursam ben?
nalan telaşlı telaşlı bir araya getirdi çantaları
şöyle bir baktım çantalara
neresinden baksan kitap yükü
içinizde taşıdığınız yetmiyordu dedi leyla
susturdum leylayı
çantayı aldım sırtıma
durdum bir anda
az kalsın unutuyordum
kızlar dedim nalana
oyalanmadan al gel hadi dedi nalan
koşarak gittim
aldım azimeyle gülşanı
bir karton kutuya yerleştirdim
azimenin son mor çiçeği kurumuştu
kimbilir dedim
bir daha ne zaman açar
döndüm dedim ki hüseyin abiye
hüseyin abi
remzi hocaya selam söyle
ben çiçekleri götürüyorum
şiiri yarım kalacağı için üzgünüm
kopardım son mor menekşeyi
çantadan bir kitap çıkarıp arasına sıkıştırdım
aldım kızları
çıktım ordan da
dışarı attığım ilk adımda ikinci rengimi kaybettim
aceleyle yürürken bir camekanda kendime takıldı gözlerim
sabah mor bir kazak giydiğimi anımsadım
durdum birden
tepeden tırnağa süzdüm kendimi
nasıl olur dedim
nasıl siyah bu kazak?
kafamı kaldırdım
yükselip gidiyor bir balkonda bir sarmaşık
herkes bilmez mi bu sarmaşığın mor çiçekler açtığını
baktım çiçeklere
çiçekler siyah beyazdı
biraz daha arttı korkum
sordum leylaya
leyla dedim
azime mor çiçekler veriyor
ya dedim ben morun da mor olduğunu unutursam?
Geç kalıyordum
Hızlandım
Geldim durdum nalanın beklediği yerin karşısında
El etti nalan
Hadi dedi
Geç artık şu karşıya
Dedim çok araba var nalan
Hem öyle alelede geçilmiyor karşıya
Elinde iki çocukla
Yüklendik yükümüzü
Bindik bir yeşil otobüse
Yirmi dakika sürmedi yol
İnecek vakit döndüm baktım kızlara
Gülşanın parlak yeşil yapraklarından biri kırılmış
Sallanıyor dalının ucunda
Çiçek ne yapsın dedim
böyle de çıkılmaz ki yola
koparıp aldım yaprağı
koydum onu da kitabın arasına
inmeden önce bir göz gezdirdim otobüstekilere
neden arttı bu siyah beyazlar dedim
siyah beyaz bir otobüsten indim
siyah beyaz bir şehirlerarası otogar yazısına döndüm yüzümü
siyah beyaz bir çantayı geçirdim sırtıma
siyah beyaz girdim otogara
on dokuzuncu peronda
siyah beyaz bir otobüsü beklemeye başladım
yorulduğumu farkettim
oturacak bir yer bakındım
yaşlı bir adama takıldı gözüm
tek oturuyordu bankta
bankın diğer yarısına poşetini bırakmıştı
oraya doğru yürüdüm
siyaz beyaz yürüdüm
oturmak istediğimi anlayınca aldı poşetini
kucağına bıraktı
bir sigara çıkardım
sonra bir tane daha
üçüncüyü almak için çantayı yokladım elimle
kalktı yanımdan
elinde poşetiyle on dördüncü perona yürüdü
siyah beyaz yürüdü
beni yükümden utandıran yüküyle bindi otobüse
üçüncü sigaramı yaktım ben
siyah bir duman üfledim beyaz göğe doğru
siyah beyaz koktum
sonra nalan geldi yanıma
bu otogarda siyah beyaz çekilmiş bir fotoğrafımız vardı nalanla
nalan o zaman bana otogarlar hep siyah beyaz mı olur leyla demişti
o zamanlar çok düşünmemiştim ben bunu
döndüm dedim ki nalana
nalan
otogarlar hep değilse de
otogarlar en az bir kere siyah beyaz olur
çünkü en az bir kere son kez gelirsin bir otogara
sustuk biraz
şöyle bir bakındım
tek tük renkler kalmıştı etrafımda
on dokuzuncu perona girdi otobüs
kalktık
otobüse doğru yürürken elimdeki kitabın içinden
kalemim düştü yere
siyah beyaz bir ses çıkardı
döndüm baktım
bütün siyah beyazlar içinde
bir turuncu ne kadar turuncu olabilirse
o kadar turuncuydu kalemim
eğildim
kutsal bir kitabı alır gibi aldım son rengimi yerden
koydum kitabın arasına
hareket etti 13.00 otobüsü
elimdeki son rengin heyecanı
ve otogarın biraz ilerisindeki nergiz apartmanını son kez olsun göremeyeceğim korkusuyla
çıktım siyah beyaz otogardan
yaklaşınca eğdim başımı göreyim diye
gördüm
ordaydı işte
siyah beyazdı o da
çevirdim başımı
koltuğa yasladım
defteri çıkardım çantadan
henüz unutmadığım renkleri hatırlatacak
ve nergiz apartmanına dair bir şeyler yazmasam olmazdı
temiz bir sayfa açtım defterden
kalemi çıkardım
baktım
evirdim çevirdim elimde
siyah beyazdı